"Daha ne kadar burada bekleyeceğiz? Ben eve gidip uyumak istiyorum." Telefonumdan saate baktım. 2 saate yakındır burada oturmaktan popom düzleşmişti. Artık oksijen miktarı da git gide biterken ikinci umutsuz vakaya döndüm. Gözlerini eşyalara dikmiş boş boş bakıyordu. Transa geçmişti belli ki.
"Ben acıktım." Diye mırıldandı. Çok güzel, hiç şaşırmadım.
"O zaman bizi buradan çıkarır mısın?" Bebek gibi konuşup naz yaptım. Yakasıyla oynayıp gözlerinin içine baktım.
"Ç-çıkarırım." Etkilemeye başarmıştım. Bana yiyecek gibi bakıyordu. Cazibemden değil de gerçekten aç olduğunu düşünce ürperdim. Hemen ayağa kalktım. Üstümü, saçlarımı düzelttim ve eşyaları kaldırmaya başladım. Bir yerden başlamak lazım.
"Boş yer yok ki. Onları nereye koyacağız?" Elimdeki torbayı oturduğum yere bırakıp havalı bir şekilde ellerimi belime koydum.
"Gördüğümüz her yere. Hadi bir an önce çıkalım buradan." Sabırsızlıkla eşyaları kaldırmaya başladım. Sarı da yardım ediyordu. Koyacak yer kalmadığın da kapı hala gözükmüyordu.
"Bu imkansız! Bunu asla başaramayacağız." Ümitsizlikle eşyaların üstüne oturdu.
"Hemen vaz mı geçiyorsun? Hadi ama..." ağır bir kutuyu kaldırmaya çalıştım. Havaya kaldırmıştım ki aniden elimden kaydı. "Ah!"
"Mavi iyi misin?" Kollarımı tutup beni kendine çevirdi. Dünden beri uyumuyordum. Yorgunluğum iki kat artmıştı. Bugün erken gidip bütün gün uyumayı planlıyordum ama şu olduğum yere bak. Belli etmemeye çalıştım ama artık dayanacak gibi değildi. Kafamı nereye koysam uyuyabilirdim.
"Taşırdım da..." cümlemi bitirmeden yorgunluktan tutamadığım kafam göğsüne düştü. Yarı uyanık yarı sersem halimle işaret parmağımı havaya kaldırdım.
"Sadece bir saniye..." gözlerimi kapattım, ellerimi beline sardım. Huzur içinde birkaç dakika uyumak iyi gelecekti. Sadece birkaç saniye...
모모모모
Büyük ucu bucağı görünmeyen bir uçurumdan aşağı düştüğümü görür görmez sıçrayarak uyandım. "Ben sadece bir..." etrafıma baktım. Evde miyim? Ama nasıl? En son depoda... Deniz'e sarıldığımı hatırladığımda kendime lanetler okudum. Kahretsin! Nasıl ona teslim olabildim? Şimdi onu her gördüğümde yüzündeki o sinsi ve kazanmış gülüşe katlanmak zorundaydım. Ah! Elimi yüzüme yapıştırdım. Aptalın sevdiği olmuş, ben hala aptalım."Eve nasıl geldik biz?" Üstümdeki yorganı açıp yataktan çıktım. Salona girip Can'ı bulmaya çalıştım.
"Can!" Evin içinde Can yoktu. Gitmiş miydi? Daha doğrusu gider miydi? Bana veda etmeden!? Tabi ya. Beni buraya Deniz getirdi. Şimdi bizi öyle görünce kırıldı tabi. Zaten ona burada olduğunu da söylemiştim. Şok olmuştur. Belki de hastanelik etmiştir sarıyı. Eyvah! Olmamıştır öyle birşey değil mi? "Caaaaaann!" Dış kapıyı açıp ayak yalın karşı kapıya gittim.
"Deniz!" Hem seslenip, hem kapıyı çalıp hemde tekme atıyordum. "Deniz!" Açan yoktu. Gerçekten onu hastanelik mi etti? Allah korusun. Merdivenlerden inmeye başladım. Ayak yalın olduğumu unutup Can ve Deniz'e odaklandım. Nerede olabilirler?
Belki de sen rahat uyu diye gitmişlerdi. Olumlu tarafdan bakalım biraz.
Apartman kapısından içeri yüzü dağılmış şekilde giren sarıyı görünce "Olumlu tarafına sıçayım senin iç ses." Dedim dışımdan. Beni fark edip kanlı yüzünü bana çevirdi. Bakamayacağım galiba. Gözlerimi kırpıştırıp ona bakıyormuş gibi arkasına baktım. Tiksindiğimden değil ama midem bulanmıştı. Kimde görsem fark etmez kan bu sonuçta. Yaşamanı sağlıyor ama içerde ve göze gözükmeden çok daha iyi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAVİMSİ~ \\ NH \\
Ficção AdolescenteKüçük pembe şekerleri görebiliyordum sonra kase elimden kayıp düşüyor. Bazı aşklar kavuşmadan güzeldir... Mizah kurgusuyla başlayan aslında Niall Horan hayran kurgusu olup genç kurguya kayan bir türdür. "Mavi gözleri severim birde seninkileri..." ...