Bazen hayatımıza giren insanlar bizim dönüm noktamız olurlar. Belki onlar bunu fark etmez, belki siz bile fark etmezsiniz. Sizi değiştirirler iyi anlamda ya da kötü anlamda...
Her saniyeniz o kişi olur. Belki de her saniyeniz de o kişi olmasını istersiniz. Şu dünyada kendi istediğini yaşayan insan sayısı çok azdır. Çünkü elindekinin kıymetini bilen olmaz. Herkesin imtihanı vardır. Ya verilendir imtihanın ya da isteyipte olunmayan.
En çokta sevdiğim ile sınanırız. 'Onsuz yaşayamam!' Dersiniz onsuz çok güzel yaşatırlar. Nefes almak zorunlu bir hastalıktır. Tıpkı şu an nefes almam gerektiği gibi. Bir sorun vardı ve ben nefes alamıyordum. Dün bütün gece dışardaydık. Sarhoş olduğum için iç sesim beni seslendiriyordu. Ben ise bir köşede olanları izliyordum. Sokaklardan geçerken bağıra bağıra şarkı söylediğimizi, sokak lambasının altında dans ettiğimizi ve sahile gidip kumsalda çıplak ayakla yürümemizi... hepsini bir köşeden sessizce izledim. Eve gitmediğimi biliyordum ama içimde tek bir pişmanlık yoktu. Sanki tüm gecemi onunla geçirmek zorundaymışım gibiydi. Onu son görüşüm gibi bakması, saçlarıma elini geçirmesi herşey fazla iyiydi. Hala nefes alamıyordum. Gözlerimi açmayı denedim ama olmadı. Gözlerimi kapayan birşey vardı. Kafamdaki acı beni hayal alemine ittiriyordu. İlk defa alkol almıştım ve bu yanlışlıkla olmuş olsa da onun yanında olmak güven vericiydi.
Kumsalda otururken konuşmaya başlayan ilk o oldu.
"Annemin bir teknesi var. Babamın olmayan tek şey. İsmimi annemin koyduğunu anlamışsındır. O da bir şeye sevdalanıp bana adını vermiş." Denizden gözlerini ayırmıyordu. Sanırım ağlıyordu.
"Bana ismimi babam koymuş. Ama annem de desteklemiş. Bazen annemin hala babama aşık olduğunu düşünüyorum ama sonra mahkeme odası aklıma geliyor. Birbirlerini severek evlenen insanlar neden birbirlerini sevmedikleri için ayrılırlar?"
"Çünkü biz değişiriz. Ne kadar istemesekte değişim yaşamın bir parçasıymış. Bir çizgi filmde öyle demişti. Hiçbir şeyi umursamadan erkenden kalkıp televizyonda çizgi film izlediğim günleri o kadar çok özledim ki! Şimdiki nesil bunu hiçbir zaman bilemeyecek." Başımı omzuna dayadım."Değişim demiştin. Belki de biz öyle derken onlar bizim yaşımıza geldiklerinde küçüklere diyecekler." Sessizlik oldu. Uzun sessizliğin ardından konuşmaya başlayan o oldu.
"Mavi sana söylemeyi çok düşündüğüm ama hiçbir zaman söyleyemediğim birşey var." Oturuşunu düzeltti ve karşıma gelecek şekilde oturdu. "Aslında ben annemi buldum." Yutkunamamıştım. Bu gecenin ilk şaşkınlığıydı. Hala sarhoştum ve her zerreme kadar şaşkınca ona baktım.
"Ne... dem... anne?" Derin bir nefes alıp kendime geldiğimde düzgün bir cümle kurdum. "Bulmak mı dedin? Anneni mi?" Kafasını salladı. Telefonundan bir fotoğraf gösterdi.
"Annem bu kadın mı? Oha! Nasıl buldun merak ediyorum. Bu kadın ünlü biri farkındaysan. Nasıl olurda bilmezsin?" Kahkaha attım. Annesinin model olmasına şaşmamalı, ondan böyle bir çocuk olası bir durum.
"Hadi ama dalga geçmeni kesmen için ne yapmalıyım? Hadi bana babanın Kaptan Amerika olduğunu söyle." Diyince tekrar kahkaha attım.
"Bu iyiymiş yalnız. Keşke olsa... oğlum ondan böyle bir tip mi çıkardı? Kezban tipli maynum suratlı orangutan götü gözlü aptalın tekiyim." Bu sefer kahkaha atma sırası ondaydı.
"Sanırım haklısın!" Diyince karnına dirsek attım. "Tamam tamam. Sen çok güzelsin. Oldu mu? Her ne kadar benim kadar olmasa da gözlerin güzel ve yine benim kadar olamazsın da aptal değilsin. Yani fazla değil..." diye düzeltme yaptı. Sonra da uygun kelimeyi bulmuş gibi tekrar yüzüme bakıp "Haline şükretmeliksin diyelim." Dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAVİMSİ~ \\ NH \\
Teen FictionKüçük pembe şekerleri görebiliyordum sonra kase elimden kayıp düşüyor. Bazı aşklar kavuşmadan güzeldir... Mizah kurgusuyla başlayan aslında Niall Horan hayran kurgusu olup genç kurguya kayan bir türdür. "Mavi gözleri severim birde seninkileri..." ...