"Git sen ya. Bende burada, bir başıma, çaresiz, ucube gibi kalayım. Git sen git. Ne de olsa başımın çaresine bakarım. Özür bile dilemedin. Olsun gece söylediklerin yüzünden üzülürüm. Bugün de sen bizde kalsan?!" Acıtasyon mu yapıyorsun şimdi sen?
"Olmaz. Özür dilemeye geldim. Gitmem gerek."
"Özrün kabul edilmedi. Kalıyorsun." Kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.
"Olmaz diyorum. Bırak!" Diye uyardım ama beni dinlemeden evin için geçirdi. Evin içi dışından daha dehşet bir şeydi. Altın sarısı rengi ile döşenmiş bir evdi. Altından ev gibiydi. İlerledikçe tabloların bile altın kaplama olduğunu gördüm. Yav anasını! Bizim evde tek altın kaplama porselen tabakların kenarları iken evin tamamı altındı. Evin dekorasyonuna dalmış giderken Deniz'in beni bırakıp gittiğini bile fark etmedim. Şu an pazarda aniden annesini göremeyen çocuk gibi hissediyordum.
"Sarı! Nerdesin?!" Etrafda gezinmeye başladım. Elimdeki ceketime daha da sarıldım. Geniş koridorda dikkatlice yürüyordum. Biri benim ismimi söyleyince korkuyla sıçradım ve elim bir şeye çarptı. Aniden gelen kırılma sesiyle yanıma döndüm.
"Aa... sanırım daha demin 18. Yüzyıldan kalma bir vazo kırdın."
"Ne? Ciddi misin? Ben... ben.. iste-" nedensizce gözlerim doldu. "Of.. istemeden oldu." Deniz karşımda kahkaha atarak:
"Sorun değil. Zaten çakmaydı. Geçen sene orjinalini ben kırmıştım." Dedi. İstemsizce gülümsedim.
"Hah şöyle! Bize gülmeler yakışır." Diyince gülümsemem kahkahaya dönüştü.
"Ee... ne yapmak istersin? Birşeyleri kırmaya devam mı yoksa direk odaya mı çıkarız?" Diyip çapkın bir göz kırpış geldi. Suratına tokatı patlattım.
"Ne bekliyorum ki?!" Çıkış kapısının olduğu yere doğru ilerledim.
"Şaka yaptım ya. Valla şaka." Arkamdan koştur koştur geliyordu. Birden durunca bana çarptı. Demek senin dilinden konuşmak istiyorsun. Tamam öyle olsun.
"Tek çocuk musun? Kardeşin falan yok mu? Eminim senden yakışıklıdır. Sonuçta bir sen değil."
"Tek çocuğum."
"Tüh! Yanlışlıkla odaları karıştıramayacağım desene."
"Ben Varım yetmez mi?" Elini saçlarına daldırdı. Daha fazla salyalarımı akıtmadan konuyu değiştirmem gerektiğini fark ettim. Yoksa eriyip gidebilirim. Böyle gözler olmaz olsun. Allahsızın bir gözleri var. Sanki dünyanın 4\3-lük su kısmının biri bunda.
"Mutfak nerde, mutfak?" Diyiverdim.
"İlerde. Ama odam da var." Göz kırptı.
"Ben acıktım. Hadi normal mutfağa gidelim." Baş başa kalmak zaten kalp krizi birde odasında mı baş başa kalacağız? Ah... küt diye giderim valla. İleri doğru yürümeye başladım. Mutfak dediği yere girdik.
"Siz buraya mı mutfak diyorsunuz? Burası uzay üssü! Resmen uzaylı mutfağı gibi." Yere bakıp gülmekten yetindi. Bilerek mi yapıyordu? Sonunda bu evden sedye ile çıkacağım ve hastaneyi boyluycağım. Bu hareketleri ölümün benden olacak Mavi temalı hareketleriydi.
"Ne yiyiyoruz?"
"Valla şöyle bol kakao soslu nutellalı kek olabilir."
"Uygundur."
초초초초
"O yumurtayı kırabilecek misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAVİMSİ~ \\ NH \\
Fiksi RemajaKüçük pembe şekerleri görebiliyordum sonra kase elimden kayıp düşüyor. Bazı aşklar kavuşmadan güzeldir... Mizah kurgusuyla başlayan aslında Niall Horan hayran kurgusu olup genç kurguya kayan bir türdür. "Mavi gözleri severim birde seninkileri..." ...