Uyandığımda kendi odamdaydım. Kumsal akşam eve gitmişti bense odama geçmiştim. Kolumdan destek alarak doğruldum. Gözlerim yarı açık etrafa baktım. Herşey bulanıktı. Boşta kalan elimle gözlerimi ovdum. Derin bir nefes alıp kendimi yatağa bıraktım. Sabahları yataktan kalkmak işkence gibiydi. Tekrar gözlerimi kapatıp uyumak istedim. Ama uyku tutmadığından yanaklarımı şişirerek gözlerimi açtım. Hızlı bir şekilde çarşafı üzerimden attım. Vücudum yaz olmasına rağmen çarşaftan çıkınca irkilmişti. Ayağı kalkıp yerdeki terlikleri giydim. Ayaklarımı yere sürterek paytak paytak banyoya adımladım. Aynadaki görüntüme baktım. Yatmadan önce topuz yaptığım saçım gevşemişti. Kızıl saçlarım önlerden yüzüme düşmüştü. Onlara doğru üfleyerek geri gitmelerini sağladım. Mavi gözlerimin içi kızarıktı ve yüzüme kirpiklerim düşmüştü. Çocukluğumdan beri yaptığım şeyi yaptım. Yüzümdeki kirpikleri alıp işaret ve baş parmağımın arasına sıkıştırdım. Bir dilek tuttum ve alt veya üst tercih ettim. Seçimim doğru çıkınca gülümseyerek elime üfledim. Üflememle birlikte kirpik uçmuştu. Saçlarımı bozdum ve soğuk suyu ayarladım. Duşa girmeden önce saçlarımdaki çıtırları elimle açtım ve kendimi soğuk suya bıraktım. Hastanenin duş jelleri çok güzel kokuyordu. Ama tüm hastalarınki aynı değildi. Elime lavantalı olandan döküp vücuduma sürdüm. Duştan çıktığımda kendimi oldukça iyi hissediyordum. Her zamanki deodorant ve parfümümü sıktım. Üstüme dantelli pudra bir bluz ,altıma gri bir kot geçirdim. Birkaç takı taktım ve bluz ile aynı renk babetleri giydim. Saçlarımı kuruttum ve tepeden dağınık topuz yaptım. Makyaja gerek duymadan odamdan çıktım. Uzayın odasında toplanacaktık bu yüzden hastanenin diğer ucuna yürümeye başladım. Yürürken bazı hastalarada günaydın diyordum. Uzayın odasının önüne gelince derin bir nefes aldım. Kapıyı tıklatıp kapının kulbunu aşağı ittirdim. Elim hala kulptayken kafamı içeri uzattım. Melodininde gelmiş olduğunu görünce gülümsedim. İçeri girip kapıyı arkamdan kapattım. Odada bana bakıp hoşgeldin diyen arkadaşlarıma gülümsedim. Yere Doruğun yanına oturdum. Melodi yataktaydı,Uzay ise koltuktaydı. Bir süre kimse konuşmadı. Sessizdik ve bu beklemediğim bir şeydi. Gözlerimle hepsini inceledim. Melodi fazla güzel ve masum görünüyordu. İnsanlar beni bu güne kadar kızıllığımla yargılamış ve masum bulmamıştı. Kulağa çok saçma geliyordu. Bu da sarışınların aptal olduklarını düşünmeleri gibi bir şeydi sanırım. Bana dönüp gülümsediğinde bende ona gülümsedim. Melodi siyah bir kot ve OK yazan beyaz üstüne siyah yazılı bir tişört giymiş ve üstüne siyah beyaz bol kareli bir gömlek giymişti. Gömleğin kolları yoktu kesilmiş gibi görünüyordu ama çok hoş duruyordu. Ayağında beyaz converse vardı. İplerini bileğine sarmıştı. Uzun saçlarını salık bırakmış ve gelişi güzel karıştırmıştı. Yüzünde hiç makyaj yoktu. Güneş gözlüğünü ise gömleğin cebine asmıştı. O kadar güzeldi ki... Bakışlarımı uzaya çevirdim. Koyu mavi bir kot giymişti. Üstünde NEW YORK yazan bir tişört vardı. Oldukça basitti tişört siyahtı ve yazı maviydi. Bu sefer gözlerimin odağı Doruktu. Altında eskimişe benzeyen açık renk kot pantolon vardı ve üstüne üstüne çok bol gelen bir atlet giymişti. Atletin üstünde kuru kafa desenleri vardı. Kulağına taktığı metal siyah küpe ve bileğindeki siyah iplerle oldukça cool görünüyordu. Sessizliği bozan odaya giren beyaz önlüklü orta yaşlı bir adam doktorum mustafa beydi. Hepimize gülümsedikten sonra bana döndü.
-"Kontrol zamanı Çisem. Üzgünüm çocuklar arkadaşınızı ödünç alacağım." Gülümseyip yerimden kalktım. Melodinin yanağını öpüp Mustafa amcayı takip etmeye başladım. Onun isteği üzerine amca diyordum ve bu oldukça garipti. Uzun koridoru o önde ben arkada yürümeye başladık. Yürürken konuşmadık sadece sessizce odaya kadar adımladık. Uzun koridorlar sonucu gördüğümüz odayla adımlarımızı yavaşlattık. Doktor kapının önünde durdu ve beni bekledi. Ondan 3 adım sonra odanın önüne varmıştım. Kapının kulbunu çevirip eliyle içeriyi gösterdi. Nazikçe gülümseyip içeri girdim. Oda hastane kokmuyordu. Çok hafif çiçek kokuları vardı. Doktor masasının önündeki karşılıklı iki deri sandalyeden sol tarafta kalanına doğru yürüdüm. Krem rengi deri koltuğa kendimi atmak istesemde nazikçe oturdum. Oturmamla birlikte deri gıcırdadı. Bu sesten hep nefret etmişimdir. Doktorda sandalyesinde yerini alınca boğazımı temizledim.
-"Öncelikle biraz konuşalım daha sonra kontrol edeceğim seni. "
-"Peki. Mustafa amca." Sıcacık bir tebessüm yolladı.
-"Öğrenmişsin. Burda iyi arkadaşlar edindiğini görüyorum. Senin yalnız kalmaman gerekti. Gerek burdakiler gerek dışarıdaki arkadaşların abin hiçbiri seni yalnız bırakmıyor. Emin ol tedavi için çok faydası var. Ara sıra bu şekilde kontroller yapmam gerekecek ve kontrolde terslik olursa anında müdahale etmeliyiz. Şimdi sana bir bakalım." Kafamla onu onayladım ve krem rengi deri koltuktan kalktım. Yine aynı sesi duydum. Duymamazlıktan gelerek sedyeye doğru yürüdüm. Sedyeye oturduğumda adını bilmediğim birkaç işlem yaptı ve daha sonra eldivenlerini elinden çıkardı. Sedyede oturur pozisyona gelip ayağımı aşağı sarkıttım. Mustafa amcada gözündeki gözlüğü çıkarıp boynundan aşağı sarkıttı.
-"Bir kaç değer dışında hepsi iyi. ters giden işlemlerde doğal. Aşağıda röntgen odası var. Bir tane boydan röntgen istiyorum." Yine kafamı salladım ve sedyeden kalktım. Kalktığımda hafif başım dönsede belli etmedim ve Mustafa amcanın elini sıktım. Kapıyı açıp odadan çıktım. Normal ritimde yürüdüm. Koridorun sonundaki köşeden döndüğümde karşımda Uzayı görmeyi beklemiyordum. Beni görünce gülümseyip yanıma geldi.
-"Seni merak ettim. Bir şeyin var mıymış?" Gülümsedim.
-"Hayır. Birkaç normal terslik dışında bir sıkıntı yokmuş. Şimdi röntgen çektirmeye gidiyorum."
-"Ben de sana eşlik edeyim. Hem eminim odanın nerde olduğuna dair hiç bir fikrin yok." Tekrar kocaman gülümsedim. Benim için endişelenmesi hoşuma gitmişti. Beraber uzun koridorun sonundaki merdivenlere yürüdük. Merdivenler çok dik ve fazlaydı. Merdivenler bittiğinde nefes nefese kalmıştım. İçimden "Burda asansör yok mu?" Diye bağırmak gelsede sustum. Derin derin nefesler alıp verdim. Uzay destek olurcasına elimi tuttu ve beni sarı kapılı bir odaya doğru yönlendirdi. Kapıya geldiğimizde elimi bırakıp kapıya vurdu. Kapıyı açan bayan bir görevliydi. Kocaman bir tebessüm etti. Bende ona gülümsedim.
-"Hoş geldiniz."
-"Merhaba. Ben röntgen için gelmiştim." Kapıyı daha fazla açıp eliyle geç işareti yaptı. Odanın içine girdim. Uzay arkadan seslendi.
-"Dönene kadar bursayım. Bekliyorum." Rutin birkaç işlemden sonra aletin içine girdim. Şu yaşıma kadar ismini bir türlü ezberleyememiştim. Yaklaşık 10 dakika sonra makineden çıktım ve çıkarttırmış oldukları giysileri üzerime geçirdim. Metal eşyaları ise küçük torbayla birlikte elime aldım. Zarif kadınla vedalaşıp çıktım odadan. Bekleme koltuklarına oturmuş Uzayı gördüğümde yanına ilerledim. Beni gördüğünde kaşlarını çattı. "İyi misin?" Demesini beklerken bana öyle bir bakış attı ve
-"Neden dikiliyorsun orda kızım. Biriyle mi karıştırdın." Demesiyle olduğum yerde dondum. Gözlerimi yüzünden çekip bileğine baktım. Kırmızı ışık yanıyordu. Hemde hiç sönmeden. Arasın varlığını kendi gözlerimle görmek korkutmuştu. Ve içimdeki umut hızla ölmüştü. Kabullenemediğim gerçekleri kabullenmiştim. O her zaman uzay değildi. O hem Aras hem Uzaydı. İkisini aynı kişi olarak görmesemde tek bedeni paylaşıyorlardı. Ve ben buna alışmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAYDA KAYBOLAN ÇİĞ TANESİ
Teen FictionBütün felaketler üst üste yığılabilir mi? Çisem en sevdiği hobiyi yaparken yani koşarken hayatının gerçeğini öğrendi. Bir felaketi atlatamadan diğer felaketi yüklenmek zorunda kaldı. Size de olmuyor mu? Sanki tüm kötü olaylar o ayı,günü,yılı beklemi...