Ciddi anlamda yaklaşık 2 saattir üçlünün dırdırını çekiyordum. Bundan sonra bu üçlüye üç dilahşörler diyeceğim. Dilahşör çünkü silah değil dilleriyle insanları öldürüyorlar. Saçmaladım neyse. Karşımdaki dilahşörlere baktım.
-"Yeter be yeter. İyiki uyandırmamışım birgün. Kırk yıl başıma kakarsınız." Sinir seviyem maximuma ulaşmıştı. Uyandırsam uyanmayacaklardı. Uyansalar bile mızmızlanıp kalkmayacaklardı.her türlü zarardaydım. En azından gece gece uğraşmam diye düşünmüştüm. Ayağı kalkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Ve soğuk suyu küvete doldurdum. Küvete zıplayınca banyoda sel yaşandı. Ama olsun bu ana değer. Yine şarkı söyleyerek duş aldım. Çıktığımda ise rahat bir elbise giydim. Saçlarımı kurutup tepeden topuz yaptığımda hazırdım. Krem rengi babetleri ayağıma geçirip salona geçtim. Neşeliydim. Koltuğa oturup yanımdaki İzginin yanağını öptüm. Kafamı İzginin kucağına koyup ayaklarımı uzattım. İzgi telefona bakıyordu. Bende telefon kabının metalinden kendi yansımama bakıp saçma mimikler yapıyordum. Yanağımdaki acıyla kafamı kaldırdım. Kafamdaki acıyla geri yattım. Ve kafamın arka tarafına bir darbe daha... 3 dilahşör hayvan gibi gülerken ben yüzümü buruşturmuştum.
-"Ne oluyo yaaa" diye bağırdığımda Mert açıklamaya başladı.
-"Abin sana tokat atınca kafanı kaldırıp İzginin telefonuna vurdun. Geri yattığında ise İzginin dizine çarptın." Kafamı salladım. Onlar gülerken ben odama çıktım. Elime çok nadir yazdığım günlüğümü aldım ve hastalığımı yazmadığımı farkettim. Oraya olanları özetleyerek yazdıktan sonra defteri çekmeceye geri koydum. Masanın başına oturdum. Telefonumdan en sevdiğim müziği açıp kulaklığımı taktım. Kuzey ve benim yeni bir resmimizi çizmeye koyuldum.
........
Birinin beni dürtmesiyle kendime geldim. Hava kararmak üzereydi. Masada 3 yeni resim vardı. Sabahtan beri bunlarla uğraşıyor olmalıyım. Kumsalın ne ara bizim eve geldiğini anlamasamda hazırlanan yemeği yemek için aşağı indim. Deniz ve Kumsal birlikte gelmiş olmalı ki Denizde burdaydı. Yemekte yurdumuzun insanın klasik yemeği kuru fasulye pilav vardı. Yemek biraz suskun geçmişti. Bende konuşmadım. Yemeği yedikten sonra kendimi halsiz hissettiğimden geri odama çıktım. Masadaki üç resmide duvara astım. Camışın beni ittiği an,yıldızları izlediğimiz akşam,bana kızdığı gün ve beraber ağladığımız zamanı çizmiştim. Kapım tıklatıldığında yatakta oturur pozisyona geçtim ve elbisemi düzelttim. İçeri abim girdi. Yanıma oturup yanağımı öptü. Bende ona sarıldım. Birşeyler döndüğünü hissediyorum.
-"Çisem,seninle konuşabilir miyiz?"
-"Konuşalım"
-"Bu konuyu sevmediğini biliyorum ama tedavi işini düşündün mü? Lütfen iyi düşün."
-"Abi ben kararımı verdim. Bunu sana açık bir dille söylemiştim. Hastanede tedavi görmek istemiyorum."
-"Seni zorlamak istemiyorum Çisem. Ama bu kararın içime sinmiyor. Fikrini değiştirdiğinde hemen haber ver. Olur mu?"
-"Tamam. Veririm."
-"Tedavi istemiyorsan bile her hafta sonu kontrollerin olucak ve bunlar aksatılmayacak."
-"Uzatmayalım. Bakarız."
-"Bakarız değil. Gideceksin. Tedavi olayında zaten saçma kararından vazgeçmiyorsun."
-"Kimse beni anlamak istemiyor herhalde. Kendinizi benim yerime koysanız haklı olduğumu anlayacaksınız. Benim için endişelendiğinizi anlıyorum ama empati kurmayı denemiyorsunuz. Şimdi hayal et. İyileşip iyileşmeyeceğin kesin değil ve sen hayatının geri kalanını o iğrenç hastane kokusunda geçiriyor olabilirsin. Belki bir gün o rahatsız yatakta güneşsiz ağaçsız bir ortamda can verebilirsin. Ardımda keşkeler bırakarak ölmek istemiyorum Çağrı. Bence sen bunu düşün." Yine ağladığımı farkettiğimde içime atmak istemedim. Ağladım. Abim donup kalmıştı. Bir süre sonra bana sarıldı. Omzumdaki ıslaklıkla onunda ağladığını anladım. Gergin ortamları sevmiyen insana böyle bir hastalık hiç adil değil. Ayrıldığımızda gülümsedim.
-"Bu konuyu açmayalım abi. Ölene kadar mutlu olmak istiyorum. Ne varsa unut,söz hastaneye haftasonu gideceğiz. Sadece haftada bir gün hastaymışım gibi davranın bana. Ama onun dışında unutun hastalığımı. Aşağıdaki ponçiklere de anlat bunları." Dediğimde birde kahkaha attım.
-"Anlatmama gerek var mı?" Kaş göz işareti yaptı. Sessizce kapıya yürüdük. Kapıyı açtığımızda. Twinler kumsal ve deniz gözleri kızarmış bir biçimde kapıdaydı. Hepsine baktım bir süre,en son gözüm Denize kaydı. Gözlerinde pişmanlık vardı. Dayanamadım sarıldım. Diğerleri ise aşağı indiler. Ayrıldığımızda yüzüme baktı.
-"Özür dilerim." Dediğine anlam veremedim.
-"Ne diyon la sen. Tipe bak yerim benim için ağlarmışta." Diyip yanağını sıktım. Ciddiyeti dağıtmak istiyordum. Gülümsedi.
-"Tamam. Anladım çisi bu konuyu kapat diyorsun. Aşağı inelim o zaman."El ele tutuşup aşağı indik. Herkes koltuktaydı.
-"Biz dışarı çıkıyoruz. Merak etmeyin çisiyi sadece 1 saatliğine ödünç alıyorum. Çağrı birşey olursa sahildeyiz." Denizin açıklamasından sonra evden çıktık. Beraber sahile indik. Banka oturduk. Bir süre sessiz kaldık.
-"Ne yapacağız." Dedim.
-"Beynimizden kötü hatıraları atacağız." diyip gülümsedi. Bende gülümsedim. Şu an mutluydum. Umarım bu mutluluk hiç bozulmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAYDA KAYBOLAN ÇİĞ TANESİ
Fiksi RemajaBütün felaketler üst üste yığılabilir mi? Çisem en sevdiği hobiyi yaparken yani koşarken hayatının gerçeğini öğrendi. Bir felaketi atlatamadan diğer felaketi yüklenmek zorunda kaldı. Size de olmuyor mu? Sanki tüm kötü olaylar o ayı,günü,yılı beklemi...