Arasın gözlerinin içine baktığımda ifadesizdi. Geri geri yürümeye başladım ve önüme dönüp hızlı adımlarla uzaklaştım. Normalden daha hızlı adımlarla uzun koridoru geçtim. Köşeyi döndüğümde rahat bir nefes aldım. Biraz soluklanıp aklımı başıma topladıktan sonra doktorun odasına ilerlemeye başladım. Bu normal birşeydi. Benim kalbimin sıkışması gibi o da hastalığının belirtilerini gösteriyordu. Bu kadar tepkiyi haketmiyordu. Gözlerim kararınca bu aralar sık yaşadığımı farkettim. Kesinlikle bunu Mustafa amcaya anlatmalıydım. Sandalyeye oturdum ve ellerimle yüzümü kapattım. Omzumda hissettiğim elle burnumu çektim. Kafamı kaldırıp o kişiye baktığımda Uzayı gördüm.
-"Çıktığını fark etmedim kızıl. Neden burdasın? Ayrıca yanıma neden gelmedin?" Kızarık gözlerimle ona bakmaya devam ettim. Birkaç dakika gözlerime baktı daha sonra gözlerini kaçırdı. Onunda gözleri dolmuştu.
-"Sana zarar verdim mi?" Arası gördüğümü anlamıştı. Kafamı olumsuz anlamda salladım.
-"Sen zarar vermedin uzay. O sen değilsin." Gözlerime değil karşıdaki beyaz renkli pürüzlü duvara dikmişti gözlerini. Dediğime hak verdiğini biliyordum ama kendini suçluyordu. Kendimi onun yerine koyduğumda aynı şeyi yapardım. Belki tüm çevremden uzaklaşırdım. Çünkü bana göre doğru olan buydu ama konu uzay olunca öyle olmuyordu. O bizi bıraksa biz onun peşinden giderdik.
-"Bazen hepinizden kopmak istiyorum." Düşüncelerimi okumuş gibi cevap vermesi bir saliselik tebessüm etmeme yol açtı. Ama hemen ciddileştim. Ben oturuyordum ve o ayakta olduğundan kafamı kaldırmak zorunda kalıyordum. O ise hâlâ bana bakmıyordu.
-"Sence sen bizden kopsan biz senden kopar mıyız?"cevap vermedi. Sadece sustu. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi. İçinde fırtınalar kopuyordu ama dışarı hiçbir şimşek çakmıyordu.
-"Çevreme zarar veriyorum çisem ve bu düşündüğün kadar kolay birşey değil. Beni görmeyi beklerken seni hiç tanımayan biriyle karşılaşıyorsun ve ben onun nasıl bir pislik olduğunu bile bilmiyorum. Melodiye sana zarar vermesinden korkuyorum. Anlıyor musun?" Bende cevap vermedim.
-"Sonra görüşürüz." Kestirip attı ve uzaklaşmaya başladı. Deri oturağa yasladığım ellerim terlemişti. Ellerimi üzerime silip ayağı kalktım. Zonklayan başıma rağmen güçlü durmaya çalıştım. Odamın kapısını gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Kapıyı açıp kendimi içeri attım. Kapıyı sertçe kapayıp kilitledim. Sırtımı kapıya yasladım ve aşağı kaymaya başladım. İki elimi başımın üstüne koyup zonklayan başıma odaklandım. Ellerim titriyordu ve istemsizce ağlıyordum. Ne zaman toparlanacağımı,mutlu olacağımı düşünsem hayat bana inat yeni bir darbe indiriyordu. Masamın üstünde duran haplara baktım. Ağrı kesiciydi. Yerde sürünerek ilerledim. Ne ayağı kalkacak gücüm vardı nede tekrar oturmaya. Masadaki hapları zar zor uzanıp aldım. İçinden iki tane çıkardım. Mavi renkteki haplara baktım. Suya gerek duymadan ikisinide ağzıma attım. Sertçe yutkundum. Hapın ağzımda bıraktığı acı tadı yok saydım ve yere uzandım. Kafamdaki ağrı dakikasında hafiflerken derin bir nefes aldım. Etraf bulanıklaşmıştı. Kapı tıklatıldı. Fakat kalkmaya hâlim yoktu. Kapı kolu zorlandı. Bense olanları sadece yattığım yerden gözlerim kapalı dinliyordum. Adım seslenildi. Uzun bir süre ses çıkmadı. Anladığım kadarıyla ilk gelen melodiydi fakat birkaç dakika sonra uzay ve doruğun sesleride gelmeye başlamıştı. Kapı zorlamaları sertleşti adımı haykıran sesler çoğaldı. Vücudum hiçbir şekilde tepki vermiyordu. Bir süre sonra alıkoyamadığım derin karanlık beni içine sürükledi. Direnmeyi bırakıp kendimi teslim ettim. Son duyduğum ses adımı haykırmaları olmuştu.Uzayın ağzından;
Çisemle konuştuktan sonra odama döndüm. Kendimi yatağıma atıp gözlerimi kapattım. Arası kontrol edemiyordum. Ve bu çok zordu. Hiçbir zaman melodiye veya çiseme bana güvenebilirsin diyemeyeceğim. Bu konuyu yıllardır düşünüyordum. Onları bırakmayı istemesemde onların iyiliği için bırakmak zorundayım. Lanet olsun ki çok klişe. Kendi kendime sayıklarken odaya doruğun girmesiyle aklımdaki düşünceler dağıldı. Yanımda oturdu. İkimizde konuşmadık. Tam düşündüklerimi ona söyleyecekken içeri melodinin dalmasıyla cümlemi başlamadan bitirdim. Melodi nefes nefeseydi. Terlemişti ve bembeyaz olmuştu. Onu görünce doruk ve ben hemen ayaklandık. Doruk gidip melodiye sarıldı. Melodi ise ona sarılmışken hem ağladı hem de birşeyler söylendi. Ama ne dediğini tam duyamadım. Fark edince doruktan ayrıldı ve kekeleyerek konuşmaya başladı.
-"B-bbe-ben şi-şimdi çi-çisemin ood-odasından gge-geldim." Cümlesine devam etmeden önce sakin olmasını söyledim. Artık kekelemiyordu.
-"kapıyı zorladım ama kilitli ve ses vermiyor. Korkuyorum. Ona bişey olmasından korkuyorum." Söyledikleriyle kan beynime sıçradı. Bir an bile düşünmeden koşmaya başladık. Hastanenin diğer ucuna doğru elimizden geldiğince hızlı koşuyorduk. Kapının önüne geldiğimizde hepimiz nefes nefeseydik. Kapıya vurmaya ve bağırmaya başladık. Doktorlar,hastalar etrafımıza toplanmıştı fakat umursamadım. Dorukta deliye dönmüştü. Melodi ise dokunsan bayılacak gibiydi. Doktorların müdahalesiyle kenara çekilmek zorunda kaldık. Uzun çabalar sonucu kapıyı açtıklarında çisem yerdeydi. Onu o şekilde görünce gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Her zaman sevdiklerim için ağlamıştım. Erkekler ağlamaz sözcüğü çok saçmaydı. Erkeklerde ağlardı. Doruk sinirlenmişti ve çokta kontrollü görünmüyordu. Sinir hastası olduğundan her an olay çıkarabilirdi. Melodi duvara yaslanarak yere oturmuş kalbini tutuyordu. Anlaşılan ikisininde hastalığı devreye girmişti bile. Ben ise freni tutmayan hızla uçuruma giden bir araba gibiydim. Ne elimden bir şey geliyordu ne de kendimi sakin tutabiliyordum. Çisemi odadan çıkarıp başka bir odaya aldıklarında kalabalık dağıldı. Koca koridorda şok olmuş bir şekilde duran biz vardık sadece. Hareket dahi edemiyorduk. İki hemşire bize doğru yaklaştığında ellerindeki iğneleri gördüm. Ama ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi. İlk önce erkek hemşire zar zor doruğu tuttu ve bayan hemşirede iğneyi yaptı. İlk başlarda debelensede sonra yere oturup gözlerini kapamıştı. Doruğa her zaman daha yoğun sakinleştirici verirlerdi. Çünkü bize yaptıkları onu etkilemiyordu. Ardından melodiyede iğne yaptılar. O bayılmamıştı. Duvara bakıp bir şeyler sayıklıyordu ama titremesi geçmişti. Sıra bana geldiğinde karşı koymadım. Uğuşan vücudumla yavaş yavaş melodinin yanına gittim. Oturdum ve ona sarıldım. Hemşireler doruğu götürmüştü. O da bana sarıldı sıkıca.
-"İyi olacak di mi?" Hiçbir şey söyleyemedim. Sesi ağladığından boğuk ve çatallaşmış çıkmıştı. Çiseme az zamanda alışmıştık. Onun gitmesini hiçbirimiz istemiyorduk. Koridora kumsal ve çisemin abisi çağrı girdiğinde onlara döndüm. Çisem kuzenlerinin yurtdışına gittiğini söylemişti zaten. 2 side perişandı. Çağrı bana döndü.
-"Çisem nerde?"gözlerimi kapattım.
-"Başka bir yere götürdüler. Sanırım yoğun bakımda." Kumsal daha çok ağlamaya başlayınca melodiyi bıraktım. İkisi birbirine sarıldılar. Çağrı duvara yumruk attı.
-"Kimsem yok ondan başka. Gitmesine izin vermem. Gidemez lan beni bırakıp." Koridorda bağırıyordu. Onunda gözleri dolmuştu. Ayağı kalktım ve uzun koridoru yürümeye başladım. Orada durmam bir işe yaramayacaktı.Çağrının ağzından;
Evde salondaki kanepede oturuyordum. Mutluydum. Çisemi özlemiştim ve birazdan kumasalla onu görmeye gidecektik. Kumsal çisemin bazı eşyalarını toparlamaya üst kata çıkmıştı. Masada duran telefonum titremeye başladığında tanımadığım bir numaranın aradağını gördüm. Yinede gülümseyerek telefonu açtım.
-"Alo" karşıdan gelen ciddi sesle irkildim.
-"Buyrun" diye cevapladım.
-"Çağrı Tanerle mi görüşüyorum"
-"Evet." Yüzümdeki gülümseme yerini endişeye bırakmıştı.
-"Öncelikle sakin olun beyefendi. Çisem hanımı odasında baygın bulduk ve yoğun bakıma aldık." Duyduğum sözler karşısında beynime kan sıçradı. Telefonu adamın yüzüne kapattım. Masadaki süs çanağı alıp yere fırlattım. Ardından bağırdım.
-"Sende bırakıp gidemezsin lan. Sende bunu bana yapamazsın." Kumsal koşarak merdivenlerden inip yanıma geldi.
-"Bırak çantayı hastaneye gidiyoruz." Tek kelime etmeden yürümeye başladı. Arabaya binip kemerimi taktım. Kumsalda kemerini bağladıktan sonra arabayla son sürat gitmeye başladım. Birşey olduğunu anlamıştı ve ağlıyordu. Yaklaşık 5 dakika sonra hastaneye varmıştık. Arabadan hızla indim ve içeri koşmaya başladım. Kapıyı kitlemeyi unuttuğumu fark etsemde umursamadım. Kumsalde hemen arkamdan geliyordu. Çisemin odasının olduğu koridora geldiğimde Çisemin hastanedeki arkadaşlarını gördüm. İkiside bembeyaz olmuştu. Erkek olana dönüp "Çisem nerde?" Diye sordum. Gözlerini kapattı.
-"Başka bir yere götürdüler. Sanırım yoğun bakımda."verdiği cevapla sinirlenip duvara yumruk attım.
-"Kimsem yok ondan başka. Gitmesine izin vermem. Gidemez lan beni bırakıp." Koridorda bağırmıştım. Gözlerim dolmuştu. Onu kaybedemezdim. Annemi babamı hiç göremediğim kardeşimi kaybetmişken onuda kaybedemezdim. Çocuk ayağı kalkıp uzaklaşırken yere oturdum ve bağırarak ağlamaya başladım. O kadar çaresizdim ki... O kadar yalnız... Kumsal ve melodi denen kız sarılıp ağlarken benim yanımda bir dostum bile yoktu. Hızla ayağı kalkıp danışmaya indim. Çisemi aldıkları odaya öğrendim. Koşarak odanın önüne vardığımda açık olan pencereden ona baktım. Bir sürü kabloya bağlanmıştı. Onu öyle gördüğümde onun yerinde olmayı diledim. O çok narindi kaldıramazdı. Ben onun sessizliğine değil carlamasına alışıktım. Ellerimi ve alnımı pencereye yasladım.
-"Lütfen gitme. Şimdi olmaz. Lütfen!" Sonlara doğru sesim kısılmıştı ve gözyaşlarımı tutamamıştım. Onsuz yapamazdım. O giderse peşinden giderdim. O BENİ YALNIZ BIRAKMAZDI.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAYDA KAYBOLAN ÇİĞ TANESİ
Teen FictionBütün felaketler üst üste yığılabilir mi? Çisem en sevdiği hobiyi yaparken yani koşarken hayatının gerçeğini öğrendi. Bir felaketi atlatamadan diğer felaketi yüklenmek zorunda kaldı. Size de olmuyor mu? Sanki tüm kötü olaylar o ayı,günü,yılı beklemi...