8. Bölüm

7.3K 414 24
                                    

zeynepkcsln  ithafen;

Gamze

Çaresizliğin ne demek olduğunu çok küçük yaşta öğrendim ben. Babamı kaybettiğimde daha 7 yaşındaydım. Küçük bir çocuğun acısı ne kadar olabilirse benimki de o kadardı. Daha ölümün bile ne anlama geldiğini bilmezken annemin haykırışlarını, babamın tabutunun üstündeki yeşil örtüyü görmüştüm. Mezarlığa giderken yağmur yağdığını anımsıyorum. İnadına dolu dolu yağmıştı sanki o gün. Teyzem bana gökyüzü de ağlıyor demişti. Ben ise gökyüzünün ağladığına üzülerek gidip anneme sarılmıştım. Küçük ellerimle onun gözyaşlarını silerken daha bir sıkı sarılmıştı annem bana.
Mezarlığa geldiğimizde yeşil örtülü tabutun içinden beyazlara sarılı babamı çıkarmışlardı. Dikkatle babamı taşıyan adamları izlerken yanlarına gitme isteğiyle dolup taşmıştım. En sonunda dayanamayıp yanlarına gittiğimde bana elinde kürek tutan bir adam tebessümle bakmıştı. Ama şimdi daha iyi anlıyorum, o adamın gözlerinde acıma duygusu vardı. Bana birkaç dakika gözlerini hiç ayırmadan baktı. Sonra küreğe biraz toprak alıp babamın üstüne doğru atmaya başladı. Ellerimi ağzıma götürüp şaşkınla baktım o adama. Küçüklük aklım işte, dayanamayıp adamın yanına gittim. Babamın üstüne attığı toprağı temizlemesini istedim. Nefes alamayacağını söyledim. Annemin ağlaması daha fazla şiddetlenirken teyzem beni kucağına almaya çalıştı. Teyzeme direnirken babamın yanına gitmeye çalıştım fakat izin vermediler. Çaresiz gözlerimle etrafa bakarken kabullenmiştim durumumu. Sessizce olanları izleyip babama el salladım. Bir daha yanıma gelmeyeceğini anlamıştım. Bir daha saçlarımı okşamayacaktı, serçe parmağını küçük ellerimle tutamayacaktım. Artık birlikte resim çizmeyecektik. Babamın bana bıraktığı en büyük miraslardan biriydi resim çizmek. O günden beri hep çizdim. Babamın mirasını ayakta tuttum. Ve bugün günlerden babamın ölüm yılıydı. Erkenden kalkıp hazırlandım. Bir demet çiçeğimle kabristana doğru gitmeye başladım. Hava inadına yağmurlu olurdu bu gün. Yine yağmurluydu. Kapşonlumu kafama geçirip boş olan elimi yağmurluğumun içine soktum. Yarım saat sonra kabristana vardığımda yağmurun şiddetini arttırdığını hissettim. Yağmura inat yavaşlattım adımlarımı. Babamın yanına geldiğimde sessizce mezar taşına bakmaya başladım. Küçüklük anılarımız birbir aklıma gelirken gözümden yaşlar akıyordu. Hızla yüzümü ellerimin tersiyle sildim ve yağmurluğumu çıkarıp babamın mezartaşını silmeye başladım. Yağmur nedeniyle çamurlanmıştı ve onu öyle pis bırakamazdım. Titrediğimi hissettim fakat aldırmadım. İşimi bitirdiğimde ellerimi açıp duamı okudum. Yağmurun şiddetine aldırmadan babamın yanına dizlerimi çöküp oturdum.

"Baba, nasılsın ? Üşümüyorsun dimi ?"

Her ne kadar ağlama hissini durdurmaya çalışsamda başarılı olamadım. Gözlerimden yavaş yavaş yaşlar dökülürken ellerimi mezar taşının üstünde gezdirdim.

"11. Sınıfa geçtim babacım, haftaya sınavlarımız var. Bana şans dile olur mu ?"

Gözlerimi kaçırarak kıkırdadım. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum ama bunu babama söylemem gerekiyordu.

"Babacım sana bir şey söyleyeceğim. Ama sakın kızma olur mu ? Senin küçük kızın galiba birine aşık oldu."

Rüzgarın esmesiyle ürperirken kollarımı bedenime sardım.

"Adı Bora, Kerem'in kuzeni. Böyle senin kadar uzun boyu var."

Kıkırdamama engel olamazken gözümdeki yaşlar daha bir şiddetlenmişti. Bir insan farklı duyguları aynı anda yaşayabilirmiş demek ki.

"Üniversiteye gidiyor. Sakın kızma büyük olmasına, daha 1. sınıfta."

Gök gürlediğini duyduğumda irkildim. Yüzüme yapışan saçlarımı geriye verdim ve boş gözlerle babamın ismine bakmaya başladım. İçimdeki duygular birbirine karışırken elimi isminin üzerine getirdim. Yavaşça okşarken elimin titrediğini hissettim.

MERTUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin