30. Bölüm- Selin

2.9K 142 29
                                    

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi nerdesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın değil mi ? Öyleyse ayrılmadık, sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya da bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin sonu yaşantımızın.

-Beşinci Mektup

Selin

"Sence doğru olanı mı yapıyorum."

Beril elini uzatıp kalbimin üzerine koyduğunda ne kadar hızlı çarptığını o zaman hissedebilmiştim.

"Kalbinin sesini dinle, o yalan söylemez."

Kısa bir kucaklaşmadan sonra beni aşağıda bekleyen taksiye binip havaalanına doğru yol aldım. Yaptığımın doğru mu yanlış mı olduğunu bilmeden, sadece kalbimin sesini dinleyerek. Aşık olursunuz ve mantığınız hiçbir zaman sizin yanınızda olmaz. Uçuruma dahi gitseniz gözleriniz kördür. Bunu yapıyor olmama kendim bile inanamıyordum ve öylece yol üzerinde ki çizgilere dikmiştim gözlerimi. Neler olacağını, nasıl ilerleyeceğini tahmin etmeye çalışıyordum fakat aklımı evde bırakmış gibiydim. Ruhum benimle geliyor, geleceğinin peşinden koşuyor gibiydi. Sanki zaman durmuş ve herkes bize odaklanmış gibiydi. Bir hikayenin sonunu merak ettiğinizde sonunu bildiğiniz halde okumaya devam ederdiniz. Her hikayede olduğu gibi sonu güzel bitecektir bilirsiniz. Fakat hayat önünüze farklı  yollardan bambaşka şeyler çıkartabilme gücüne sahipti. Bunun adı kelebek etkisiydi. Olaylar birbirlerini kovalar ve siz sadece ortama ayak uydurmak zorunda kalırdınız.
Taksinin durduğunu anladığımda ücreti ödeyip dışarı çıktım. Güneş bugün yeryüzüne küsmüş bulutların arkasına gizlenmişti. Yaz olmasına rağmen havadaki esinti beni ürpertmeye yetmişti. Derin bir nefes alıp hızlı adımlarla havaalanının içine doğru ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde gözlerim tanıdık gözleri aramaya başladı. Fakat kafamı nereye döndürsem yabancı gözler bir diğerini kovalıyordu. Uçağının kalkmasına az kalmıştı ve onu bulamamak beni çıldırtıyordu.Ciğerlerimde nefes tükenircesine ordan oraya koşuyordum. Nasıl göründüğüm umrumda bile değildi. Tek istediğim onu bir an önce bulabilmekti. Ve bir an kafamı çevirdiğimde, onunla gözlerimiz birleştiğinde rahatlamak yerine daha bir sıkışmıştı içim. Sanki felaketime gidiyor fakat bunu gülerek yapıyordum. Elinde bavulu bana öylece bakarken yavaş adımlarla onun yanına doğru ilerledim. Tam karşısında durduğumda ve o tanıdık koku burnuma dolduğunda gözlerimi kapatmamak için zor tutuyordum kendimi. Zamanın ve mekanın önemli olmadığı sadece ikimizin varolduğu her yerde nefes alabilirdim. Fakat bu gözler bana artık yabancı gibiydi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan o kalın tok sesi kulaklarımı doldurdu.

"Geldin."

Ona, anlatmadığı her şey yüzünden kızmak varken sadece izliyordum. Ona sarılmak, onu öpmek varken tek yaptığım şey onun karşısında dikilmekti.

"Be-ben her şeyi öğrendim."

Sesimin titremesine engel olamamıştım. Bunu söyledikten bir süre sonra alaycı bir şekilde dudağını kıvırdı. Gözlerim dudaklarına kayarken kızardığımı hissettim. Dikkatimi toplayıp tekrar gözlerine odaklandım.

"Bana söylemediklerini, aslında her şeyin babanın planı olduğunu. Peri anlattı. Bak bu çok saçma, bana anlatman gerekirdi. Ama sen bana anlatmadın ve gidiyorsun. Fakat ben geldim, her şeyi öğrendim ve gel-"

Sözleri ardı arkasına sıralıyor ona karşı olan sinirimi boşaltmak istiyordum. Dilim açılmıştı ve ben susmuyordum. Beni kendime getiren o sözler olmuştu.

"Bunun artık bir önemi yok Selin."

Dediklerine inanamamış bir şekilde gözlerimi açtım. Neden bahsettiğimden haberi yoktu belki de. Ya da ben yanlış bir cümle kurup tekrar onun kalbini kırmıştım. Zihnimi yoklarken dedikleri yavaş yavaş beynime kazınmaya başlamıştı.

"Ne demek oluyor bu?"

Kafasını iki yana sallayıp bir adım geri gitti.

"Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak."

Dediklerine anlam veremiyordum. Benden uzaklaşmıştı. O bir adımla aramızdaki uçurumları açmıştı.

"Ben geldim Mete."

Sesim ağlayan bir çocuktan farksız çıkmıştı. Çaresizliğim kelimelere yansırken ben sadece ona dolmuş gözlerle bakmakla yetiniyordum. Aramızdaki uçuruma rağmen ona ilerlemeye çalışmıştım fakat o benden bir adım daha uzaklaşmıştı.

"Sen her şeyi Peri'den öğrendin ve buraya geldin öyle mi? Bana kal demeye?"

Hesap sorar gibi kaşlarını kaldırdığında ne diyeceğimi bilememiştim. Ben onun mimiklerini dikkatlice izlerken o sorusunu yineledi.

"Sen buraya beni durdurmak için geldin?"

Çaresiz bir şekilde başımı salladığımda, sağ gözümdeki yaş özgürlüğünü ilan etmişti. Elimin tersiyle hızla silip gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım. Onu bulanık görmek dahi istemiyordum. Her mimiğini zihnime kazımaktı amacım.

"Sen bana bir kere bile sormadın? Fakat şimdi Peri'ye inandın?"

Soru ardına soru soruyordu. Belki kafamı karıştırmaktı amacı fakat benim tek düşündüğüm şey bir an önce aramızdaki boşluğu kapatıp ona sarılmaktı. Hayal ettiğim görüntüyü bir kenara bırakıp gerçek dünyaya döndüm. Yüzleşmiş olduğum manzara her ne kadar canımı açıtmış olsada iki kelimeyi bir araya getirmek için kendimi zorlamıştım.

"Özür dilerim."

"Özür dileme."

Ani çıkış yapmasından dolayı ürperirken dikkatlice gözlerine baktım. Her ne kadar bulanık görüyor da olsam, içindeki öfkeyi görebiliyordum. Sanki bir şeyleri yakıp yıkmak istiyor gibiydi.

"Peri sana gelip her şeyi anlatmasaydı sen buraya gelmeyecektin ve ben öylece gidecektim."

"Ama ben geldim."

Ona bir şeyler anlatmak için çırpınıyor gibiydim fakat sözlerim onun yüzüne çarpıp bana geri dönüyordu. Sanki bu sahneyi çok önceden görmüştü ve kararını vermişti. Sonunu o yazmış gibi oynuyorduk sadece.

"Fakat ben yine de gideceğim."

Sözleri kulaklarıma dolduğu an içimi yakarken büyük bir korun içime düştüğünü hissetmiştim. Kulaklarım uğuldamıştı ve ben o anda asılı kalmış gibiydim. Belki kendi de ne dediğinin farkında değildi. Öfkesi gözlerini kör etmiş ve az sonra geçecekti. Birkaç dakika sonra buradan elele çıkacak ve her zaman ki gibi onu sahnede izleyecektim. Gecenin ilk şarkısını bana adayacak ve tüm gözleri üstüme toplayacaktı. Ben utanırken o gözlerini benden ayırmadan şarkısını söyleyecek ve sahneden indiğinde kulağımı o sihirli kelimeleri fısıldayacaktı.

"Seni seviyorum."

Benim için o söylediğinde anlamlı olan bu kelimeleri ondan duyduğumda içimde bir umut yeşermişti. Fakat gözlerindeki o soğuk ifade değişmemişti.

"Ama gideceğim."

Umut gittikçe sönmeye başladığında yerini tekrardan yoğun bir acıya bırakmıştı. Mete gözlerini gözlerimde ayırmadan bir adım attı. Bir adım daha ve bir adım daha. Adımlar birbirlerini izliyor ve biz gözlerimizi birbirimizden ayırmıyorduk. Bedenim titriyor, çığlık atmak onu durdurmak istiyor fakat bunu yapacak enerji bulamıyordu. İnsan işte tam da böyle zamanlarda anlıyordu yalnızlığın verdiği korkuyu. Tam da böyle zamanlarda başrol gidiyordu, ışıklar sönüyor, perde kapanıyordu.

*****

Final bölümüne çok az kaldı. Nefesleri tuttuk mu ?

MERTUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin