24. Bölüm

5.3K 235 31
                                    

Gamze

İnsan kendine yakalanır, insan kendinden yaralanır demiş biri. İnsan hep kendine yakalanır, hep kendini yüz üstü bırakır. Hep kendini yaralar. Acıyı hissetmek pahasına hep kendi yaralanır. Kalbini sonsuz sevgiyle verir birine. Kırılmadan önceki son sularda bulutların üstündedir oysaki. Ve o an, kırıkların bir daha birleşemeyeceği o zulüm. Kim bilir ki sevdiği tarafından incineceğini? Kim bilir ki sevdiğinin onu öldüreceğini? Güven neydi ki? Güven babanın kollarında yetişirdi, annenin saçını okşamasıyla yeşerir, hayal kırıklıklarıyla yok olurdu. Birine güvenmek ne kadar sürer sorusunun cevabını hep merak ederdim. Kimsesiz olduğum bu hayatta yaşamak zorken güvenmek neydi? Acı verirdi. Güven, hep acı verirdi.

Havaların soğumaya başlamasıyla birlikte artan yağmur etkisini bugün de göstermişti. Kasvetli bir hava ortalığı sarmış içimize hüznü getirmişti. Rüzgar ile birlikte tanıdık yollardan geçiyorduk. İkimizde sessiz ve durgunduk. Ellerim ceplerimde başım eğik adımlarımı izlerken yanımda oluşan boşlukla kafamı geriye çevirdim. Rüzgar durmuştu. "Bir şey mi oldu?" Sorduğum soruya şaşırarak yanıma doğru ilerledi. "Bunu benim sana sormam lazım. Bir şey mi oldu? Çok sessizsin." Bakışlarını üstümde hissederken omuz silktim. Sessizliğim olan dışı bir şey değildi. Ben her zaman böyleydim ve bunu biliyordu. "Boş konuşmaktan daha iyi." Gözlerim arkada oyun oynayan çocuklara kaymıştı.

"Konuşmayı sevmediğini biliyorum. Sadece bugün... bir tuhafsın." Gözlerimdeki donukluğun nedenini ben bile bilmezken ona doğru çevirdim bakışlarımı. "Sen çok mu normalsin? Yok bir şeyim." Cümlelerimin sonuna doğru sesim kısılırken ben bile kendimi duyamaz olmuştum. "Neyin var Gamze ?" Gözlerim arkadaki çocuklara istemsizce kaymıştı yine. Cidden, neyim vardı ki? Mutlu muydum kimsesizliğimle? Yada yaşamayı seviyor muydum? Gözlerimi ayırmaksızın oraya daha çok odaklanırken Rüzgar anlamış olacak ki bakışlarımı takip etti. Gülüşüp birbirleriyle oynayan çocuklar ona bile tuhaf gelmiş gibi bakıyordu. Sanki... Onları imreniyorduk.

"Mutlular." Rüzgar'ın sesiyle tekrar bakışlarımı ona çevirirken o da kendininkileri bana döndürdü. Başımı olumlu anlamda salladım. "Çocuklar." Dediğim şeye kaşlarını çattı. "Sende çocuksun, çocuklar mutlu olurlar. Mutlu ol." Bu haline gülmek istesemde halimin gerektiği kadar tebessüm edebildim. Gülmeye bile halim yoktu.

"Aramızda sadece 2 yaş var Rüzgar." Gülüşleri kulaklarımı doldururken gözlerimin önünde muhteşem görüntüsünü sergiliyordu. "Çocuk olduğunu kabullenmen güzel." Baş parmağıyla burnuma vurduğunda gözlerimi devirip yürümeye devam ettim. Arkamdan geleceğini biliyordum. Onu umursamayarak konuşmaya devam ettim.

"Sahi nasıl oluyor? Aramızda iki yaş var fakat 11. Sınıftasın." Bakışlarım adımlarımı izlerken yanıma geldiğini anladım. Ellerini cebine koymuş adımlarımı izliyordu. Cevap vermesini bekliyordum fakat o sessiz kalmayı tercih ediyordu. Onun hakkında bir şeyler bilmek istiyordum. O benim hakkımda neredeyse her şeyi biliyordu fakat onun hakkında bir şey bilmemek... tuhaftı. Biraz daha bekledikten sonra cevap vermeyeceğini anladım ve aniden durup ona döndüm. Onunda bana dönmesiyle aramızdaki mesafe beni ürpertmişti. "Sana soru sordum. Duymadın mı?" Sorduğum soruyla gözlerini kıstı ve yüzümde bir süre gezdirip gözlerimde durdu. "Merak kötü bir şey." Tekrar omuzlarım silkmeme neden olan kelimeleri sarf ederken gözlerimi gözlerinden ayırmamıştım. Sessizliğimden yararlanıp tekrar konuştu. "Fazla omuz silkiyorsun."

Bunu farketmiş olmasına ne kadar şaşırsamda tepkisiz kaldım. Rüzgar, tuhaf biriydi ve nasıl biri olduğunu çözemiyordum. Dışardan gören biri resim çizdiğini asla anlamazdı. Fazla kişiyle konuştuğunu görmemiştim zaten. Susmayı tercih ederdi.

"İyi gözlemliyorsun?" Tepkisiz kalmaya çalışarak tek kaşımı kaldırdım. Mimiklerimi saklamakta ne kadar başarısız olsam da.

"Gözlem? Öyle mi deniliyor ona?" Evet anlamında kafamı salladım. Mesafemiz yakınlığını koruyordu ve bu durum gittikçe yüzümü kızartmaya başlıyordu. ''Sen...tuhafsın, çok tuhafsın.'' Gözlerim gözlerine kenetlenmişken hareket edemiyordum. Her ona baktığımda içimde oluşan boşluk yerini huzura bırakıyordu. Ellerim aniden titremeye başlıyor bilincimi kaybediyordum. ''Tuhafım." Dediği kelime beni kendime getirirken ondan uzaklaşmak istedim. Hiçbir hücrem bunu istemese de ondan uzaklaşmak zorundaydım. Birine bağlanmak akıl işi değildi. Belimden tutup ondan uzaklaşmama izin vermediğinde kanımın donduğunu hissetmiştim. Bir dokunuş nasıl bu kadar etkili olabilirdi? Nasıl etkilenebilirdim? Bakışlarımı bakışlarından ayırıp yere indirdim. Aramızda oluşan bu çekime anlam veremiyordum. Her zamankinden daha yakındık. Nefes alışverişlerim hızlanırken ona tutunduğumu farkettim. Ne oluyordu bana?

MERTUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin