"Oha" dedim ve gözlerimi büyüterek otelin kapısına baktım.
Burası fazla... lükstü. Bu benim hoşuma gitmedi.
Kapılar altın rengi ile boyanmıştı(yani İnşallah, eğer gerçek altınsa çorarım bunları), duvar ise kapının rengine tezat sade beyazdı.
Güvenlikçi kulübesinin yanları bol ağaçlarla kaplanmıştı.
"Bunlar kesin pırlanta tatlısı yiyorlardır" diye mırıldandım.
Onur 'kiraladığı arabanın anahtarını' ,şu her zaman hazır olda olan adamlar var ya, ona verdi, adam nasıl sevindi anlatamam, arabaya koştu ve park edecek yer buldu.
"Beğendin mi sevgilim?" Onur havalı bi şekilde yanıma geldi ve gözlüğünü çıkarttı.
"Burada altın tuvalete mi sıçıyorlar?" saf saf sorduğum soruya sadece gülümsedi, cevap vermedi.
'Çünkü senin tuvaleti bavuluna sıkıştıracağını biliyor, adam seni gayet iyi tanıyor' dedi iç ses.
Onur ellerimizi kenetledi, çekmeye çalıştım,
"Ellerimiz böyle kalacak, sinir etme beni!" kızgınca söylediği sözlerle elimi tutmasına izin verdim.
Otele girdiğimiz an, tüm bakışlar bize döndü. Cidden tüm şahıslar bize bakıyordu ve bu beni rahatsız etti.
Onur tek kaşını kaldırdı ve bana baktı,
"Rahatsız oldun" diye mırıldandı.
Kaşlarını çattı ve bize bakan herkese dişlerini gıcırdattı, herkes korkup işlerine dönünce ağzım açıldı.
"Yok artık!" dedim ve bezgin bakışlarımı ona gönderdim.
O ise sadece bana sırıtıyordu,
"Belki burayı batırmış olabilirim ve belki satın almışta olabilirim" deyince gözlerim pörtledi.
O ise sadece omuz silkti, "Sen şurada bekle hayatım, ben oda anahtarımızı alıp geliyorum" elimi bıraktı ve sarışın bi erkek görevli ile ingilizce konuşma yaptı.
Bana gösterdiği yere gittim ve oturdum.
Ya şimdi ben ingilizce konuşmaya katılırdım da... Benim ingilizcem fazla müthiş(!) olduğu için onları utandırmak istemiyorum.
"Yalnız bu koltuklar fazla rahat"dedim ve koltukta yayıldım.
Önümden geçen şahıslara bakıp durdum,
'Yalnız şuan eski mahallendeki kaldırımda oturan abazalara benziyorsun' dedi iç ses,
Hemen düzeldim, iç ses ikinci defa haklı.
Otele göz gezdirirken, Onur gözüme çarptı.
Bakışları bile insanları korkutmaya yetiyordu, karşısındaki adamın gözlerindeki korkuyu gördüm. Korkunç birisiydi ama yakışıklı olduğunu inkar edemezdim.
Nedensiz bi şekilde hep o yara izine dokunmak istiyordum. Yara izi fazla derindi ve yanağını kaplıyordu ve ben bu yara izine dokunmak istiyordum.
Derin bi nefes aldım ve önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım,
26 yaşında olan birisine göre fazla uzun ve iri yarıydı. Yani bence, bizim soya baksan hep göbekli ve kısa agalar var.
Bakışlarımı aşağıya indirdim, bu adamla evliydim. Bildiğiniz kocamdı lan bu adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKKAT KATİL VAR!!
Teen Fiction"BUNU YAPAMAZSIN!" diye bağırdım karşımdaki adama doğru. Bi katile bağırmak ne kadar mantıklı onu da siz düşünün,ne kadar salak olduğumu anlayın. "Haklısın, aileni öldürmek kolay olur. Hm... Ailene acı çektirmek? İşte bu daha mantıklı" dedi adam ve...