♪5♪
Akşam, güneşin -sadece akşama doğru güneş yüzünü bize göstermişti- batmasına yakın bir saatte normalde yaptığım gibi müzik dinlemek yerine ilk işim duşa girmek olmuştu. Ama rüyamdaki gibi duş kabini yerine, küvet vardı banyomda.
Aklımdan çıkmayacağını biliyordum o rüyanın ve gerçekmiş gibi olan hislerinin. Bu yüzden alışmaya çalıştım. Her saniye aklımda belirmesine ve içimi kıpır kıpır yapmasına.
Aldığım duştan sonra, çantamı alıp aşağıda beni bekleyen Troye'un yanına indim. Bilgisayarının başında, oğlanın tekiyle Skype'dan görüntülü konuşuyorlardı. "Troye?"diye sessizce sordum kameranın kadrajına girmeden.
"Buraya gel Francessca!"dedi ve kafasını çevirip o pişmiş suratıyla bana da içten bir gülüş eşliğinde sırıttı. Haline gülüp, koltuğun arkasına geçtim. Boyumu da hafif kısaltıp kameraya kendimi gösterirken Troye hala sırıtıyordu ekrandaki görüntüden anladığım kadarıyla. "Merhaba."dedim ve el salladım kumral çocuğa.
Güzel bir yüzü, kısa dolgun saçları ve güzel bir gülümsemesi vardı. "Merhaba."
"Youtuber."dedi Troye. "Connor."
Ah.
Youtube'a sadece Calum ve grubu için girdiğimi unutmuştu.
Ama yine de tanımadığımı belli etmemek için gülümseyişimi silmedim. "Tamam. Tanıştığımıza memnun oldum Connor."dedim gülerek.
"Bende."dedi. "Eğer gitmen gerekiyorsa sorun değil."dedi bu sefer Troye'a.
"Ben sizi yalnız bırayım."diye mırıldanıp bacaklarımı ağrıdan kurtardım. "Sonra görüşürüz Francessca."
"Görüşürüz."dedim ona ve sonra da eteğimi düzeltip kapıya doğru ilerledim. Onların erkeksi olması gereken ama romantik konuşmalarını duymamak için biraz hızlıydım.
Kapının önüne çıktığımda, saçlarımı topladığım için tekrar kendimle gurur duydum çünkü hava aşırı derece -normalde yağmur falan yağması gerekirken sıcaktı ve eğer saçlarımı daha demin karşı kaldırımdan geçen kız gibi açık bıraksaydım, duştan çıkmış gibi olurdum. Ama daha çok terli olarak.
Dolabımda bulduğum kısa, buz mavisi, pileli ve kareli eteğimi giymiş, üstüme de beyaz, göbek kısmı açık olan tişörtümü giymiştim. Spor ayakkabılarımla da tam olmuştu. Ve her şeye rağmen ceketimi unutmamıştım.
Sıcaklığa aldanmamak için.
Veranda da biraz durduktan sonra, Troye da gelmişti. "Sonunda."dedim gözlerimi devirerek.
O ise kızarmış yanaklarıyla kolunu omzuma attı ve beni de kendisiyle beraber merdivenlerden hızlıca indirdi. Haline güldüm. "Abin, hayatının aşkını buldu."
"Bundan önceki bilmem kaç sevgilin içinde aynısını söylemiyor muydun?"dedim, sonunda aslında bir sürü soru işareti olduğunu belirtmek için ona bakarak.
Bizi evin bahçesinden çıkardı ve sağ tarafa doğru yürürken de kolunu omzumda tutmaya devam etti. "Olabilir. Ama o... Çok güzel."
Güzeldi ama çok... Değildi.
Zaten şu dünyada yaşayan çok güzel diyebileceğim tek kişi Calum'dı.
Troye ile partinin olacağı eve her zamanki gibi yürüyerek gitmiştik. Yol boyunca konuşmuş, gülmüş, benim giydiğim eteğin kısalığıyla dalga geçmişti. O da Calum'ın davetiyle ümitlendiğimin farkındaydı. Ama bu konuyla ilgili pek bir şey söylememişti. Bakışları düşüncelerini anlamamı sağlamıştı.