"Uzaktan seviyorum seni
Kokunu alamadan
Boynuna sarılamadan
Yüzüne dokunamadan
Sadece seviyorum..."
Cemal Süreyya
Telefonu korkuyla elimden fırlattım hızlıca. Yere düşmesinin şiddetiyle ekranı kırılan telefonumu umursamadan Efdal'in peşinden gitmeye karar vermiştim.
"Efdal... Ne olursun bekle."
Ayağım kaldırım taşına takıldığında yerde bulmuştum kendimi. O an yere düşen sadece bedenim değildi, ruhum, zihnim, kalbim... Ne varsa benimle birlikte düşmüştü o an.
O gidince her zaman olduğu gibi tökezlemiştim yine. Yapamazdım ki ben onsuz, düşerdim hep. Yağan iri yağmur damlaları bedenimi ıslatmışken hıçkırıklarım boğazımda düğümlenmişti. Düştüğüm yerden kalkamazken daha çok kirli zemine kapanmıştım bedenim sarsılırken.
Yanıma yaklaşan adım seslerini duyduğumda Burak'ın parçalanmış telefonumu ve çantamı getirdiğini görmüştüm.
"Teşekkür ederim."
Düştüğüm yerden uzattığı eliyle değil de, kendi çabamla kalkmayı tercih etmiştim. Elinden aldığım çantam ve telefonumla birlikte koşar adımlarla yanından uzaklaştıktan sonra yürüdüm.
Yağmur olan biteni alıp götürsün diye yürüdüm belki de. Saftı, temizdi. Yeryüzünü yıkadığı gibi, az önce olanları da silip atsa ne güzel olurdu.
Beynim işlevini kaybetmişçesine uyuşurken başım ağrımaya başlamıştı. Yirmi dakika yürüdükten sonra evin önüne geldiğimde duraksamıştım bir an. Hastaneden ne amaçla çıkıp, ne hale geldiğimi düşünmüştüm tam o an.
Git ve biraz yaşa demişti.
Ben de şimdi yanımda olsa, yaşamak buysa istemiyorum, derdim belki. Neden gitmişti ki? Bu kadar mı güvenmiyordu bana?
Duran yağmurla birlikte adımlarımı eve doğru atarken yüzümdeki ıslaklıkları geçirmeye çalıştım elimden geldiğince. Acıyan gözlerim açılmakta zorlanıyordu sanki.
Salona girmemle bütün şaşkın bakışların bana dönmesi bir olmuştu. Annem, Hakan abi, Sude, Gürkan ve onların annesi Hale teyze oturdukları koltukta beni görmeleriyle şoka dönmüş gibi bakmışlardı.
Tek omzumda tuttuğum sırt çantam ve telefonum yeri boylarken üstümde gezindirdim gözlerimi. Yağan yağmurun etkisiyle bütün kıyafetlerim ıslanmıştı. Kaldırımda düştüğüm esnada, dizim yaralanmış olacak ki, ten rengi çorabım yırtılmıştı diz kısmından. Beyaz gömleğim çamurlara bulanmış gibi kirlenmişti.
Ellerim saçlarıma gittiğimde at kuyruğunun dağılmış olduğunu fark etmiştim. Umurumda değildi ya, neyse.
"Neden bana uzaylı görmüş kedi gibi bakıyorsunuz?"
Annem şoktan uyanırcasına fırladığı koltuktan kalkıp karşımda dikildiğinde gözlerimi kısmıştım hafifçe. Gelebilecek her türlü söylenmeye hazırdım şu an.
"Hazal bu ne hal? Ne oldu sana böyle?"
Alayla gülümsedikten sonra yerde duran çantama tekme atmamla birlikte irkilmişti. "Beğendin mi, memnun musun halimden? Söylesene!"
Ani hareketimle irkilirken birkaç adım geriye kaçmıştı. Sinir ataklarım eskisi gibi değildi, daha saldırganlaşmıştım son zamanda. "Mutlu musun anne? Kızının bu haliyle mutlu olabilecek kadar ne yaşadın sen? Sen istedin değil mi Efdal'le aramızın bozulmasını? Konuşsana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
General FictionSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...