Oysa ruh hep özgürleşmek derdindedir; uçup gitmek, kendini bulmak ister.
"Nereye gidiyorsunuz? Durun orada bakalım."
Duyduğumuz sesle birlikte ikimizde arkamıza dönmüştük yavaşça.
Ve bir macera hikayemi de başlamadan bitirmişlerdi derken gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Karşımdaki güvenlik veya hemşire değildi.
"Adnan... Bey?"
Ellerini cebine koymuş takım elbisesini göstermek istercesine olan dik duruşuyla bankta yanıma oturan tuhaf adam vardı.
"Bana Beyoğlu'ndan üç tane taş getirirseniz, gitmenize izin veririm."
Gözlerimi Efdal'e çevirdiğimde onun da en az benim kadar şaşırdığını fark etmiştim. Bir şeyleri anlamaya çalışıyordu fakat ben zaman kaybetmeyi düşünmüyordum. Hızlıca Adnan Bey'e "Tamam." Diyerek geçiştirdikten sonra Efdal'in elinden tutup korkuluklara doğru ilerledim. Dışarıdaki hayatı özlemiştim.
Korkuluklara ulaştıktan sonra hızlıca tırmanaya çalışsam da, ellerimin acıması beni yavaşlatmıştı. Teller sivriydi, ben istekliydim. Teller kuralcıydı, ben özgür.
Bir dakika kadar kısa bi sürede Efdal'in de yardımıyla diğer tarafa geçmiştim.
Bu his, çok tuhaftı. Aldığım hava başkaydı, yürüdüğüm yol, o yol kenarındaki çiçekler...Her şey başkaydı.
Efdal önden önden emin adımlarla ilerlerken aklında bir şey olduğunu fark etmiştim. O benden daha sonra geldiği için dış hayata daha fazla oryanteydi. Adımları daha kararlı, istekleri ise daha gerçekçiydi. Bense hayal dünyasında bulutların üstünde yürüyen minik kız olabilirdim ancak onun yanında.
Adımlarım hızlı da olsa Efdal'e yetişemiyordum bir türlü. Sanki hastanede daha uzun süre yatan oymuş gibi, hızlı adımlarla ilerliyordu dış dünyaya.
Neredeydik, nereye gidiyorduk hiç bilmiyordum. Sokaklar yabancıydı, insanlar kalabalık. Yabancı simaların arasında ilerlerken bir yandan da Efdal'i gözden kaçırmamaya çalışıyordum. Zaman zaman insanların omuzlarına çarpsam da bir şekilde takip ediyordum.
"Biraz yavaş ilerler misin?"
"Buralarda bir market olması lazım. Onu bulmalıyım."
Birkaç adım daha ilerledikten sonra karşımıza market çıkınca hafifçe yüzünü bana doğru dönüp zafer gülümsemesi atmıştı ve hızla markete yöneldi. Onun peşinden markete doğru ilerlediğimde acıktığımı fark etmiştim.
Market sahibi Efdal'i tanıdığından olsa gerek klasik bir şekilde sarıldılar birbirlerine.
"Abi bana sigara lazım. Winston light verir misin iki paket? Yanımda şimdi para yok sana teyzem verir parasını."
Adam onaylarcasına başını sallayıp arkasındaki sigara tezgahından iki paket çıkarttı.
"Sende bir şeyler al istersen Hazal."
Elime birkaç tane atıştırmalık bir şeyler aldıktan sonra marketten çıktık. Sahil kenarındaki banklardan birisine doğru ilerlerken Efdal'e onaylamayan bakışlarımı atmayı ihmal etmiyordum. Bu hayatta en çok nefret ettiğim şey sigaraydı. Bir diğeri ise alkol.
Efdal bakışlarımdan hiçbir halt anlamamış olsa gerek, elindeki sigara paketini bana doğru uzattı.
"Dışarıya çıkınca aklına gelen en önemli şey sigara mıydı?" Dalga geçercesine sorduğum sorudan sonra paketi kapatıp arka cebine attı. "Sigaranın sağlığın için zararlı bir şey olduğunu biliyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...