"İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir demiş eskiler.
Ben seni merak edeyim, sen de geliver."
Cemal Süreyya
Bacaklarım heyecanla titrerken merdivenlerden aşağı iniyordum. Neden heyecanlandığımı anlamamıştım ama tanımadığım insanların bulunduğu ortam germişti beni.
Ömrü hayatımda yüzlerini dahi görmediğim insanlar doğum günümü kutlamak için gelmişlerdi, ne hoş!
Sinirden ve gerginlikten eteğimin uçlarını sıkarken annemin kolumun arkasından dürtmesiyle yüzüme sahte bir gülümseme takınıp gelen misafirleri karşılamıştım.
"Hazal!"
Duyduğum erkek sesi yerimde duraksamama neden olmuştu. Olduğum yerde arkamı dönerken Gürkan'la karşılaşmam bir olmuştu. Artık o da bana Efdal'i hatırlattığından eskisi kadar sert davranmama kararı almıştım.
Ve bir hatam sonucu öldürmüş olabileceğim abimi de tanımasına rağmen anlatmamıştı hala.
"Doğum günün kutlu olsun."
Elindeki hediye paketini bana doğru uzattığında gülümseyip teşekkür etmiştim. Paketi açmamla birlikte eski zamanda çok popüler olan müzik kutusu ile karşılaşmam bir olmuştu. Kutunun kapağını kaldırdığımda balerin müziğin eşliğinde dans ediyordu.
"Aynı senin gibi..." dediğinde bakışlarımı ona çevirdim şaşkınca. Ne dediğini anlayamamıştım birden.
"Hassas, narin ve... Kırılgan."
Şaşkın bakışlarım eşliğinde tekrar teşekkür edip elimdeki kutuyu kapattıktan sonra diğer insanların yanına gitmiştim.
**
Kesilen pastanın ve içilen içeceklerin ardından müziğin sesi kısılmış, millet yavaş yavaş evine dağılmaya başlamıştı.
Annem giden misafirlerini uğurlarken yanına yanaşmıştım usulca.
"Sude'yle birlikte buradan bir yerlere gidelim diyoruz." Dediğimde şaşkın bakışlarını bana çevirmişti. "Peki benden ne istiyorsun Hazal?"
"Para." Demiştim fısıldayarak. Babamın yanına gitmek için tek seçeneğim buydu, cebimde beş kuruş para yokken onun yanına gidemezdim. Şu an hangi semtte bile oturduğumuzu bilmiyorken hem de...
Annem de şaşırdığım bir şekilde itiraz etmeden çantasına doğru ilerlemişti hızlıca. Bir yandan misafirleri gönderirken bir yandan da aceleyle cüzdanından iki yüz TL çıkarmıştı. "Bu kadar yeter mi?"
Aslında fazlaydı bile ama yine de itiraz etmeden kafamı salladım yavaşça. Parayı verir vermez yanımdan ayrılmıştı zaten. Hızlı adımlarla odama çıkıp ufak bir çanta aldıktan sonra kimseye fark ettirmeden evden çıkmıştım. Etselerdi de fark etmezdi ya, Sude sağ olsun.
Caddede biraz bekledikten sonra taksi bulabilmiştim. Elimde tuttuğum buruşmuş ve yazıları hafiften silinmiş kağıt parçasını şoföre titreyen ellerimle uzattıktan sonra arkama yaslanmıştım stresli bir şekilde.
Heyecandan bacaklarımın titrediğini ve saç diplerimin çekildiğini hissediyordu. Mideme ağrı şeklinde kramp girmişti. Sınava girecek bir çocuğun heyecanı vardı sanki üzerimde.
Babam bana herhangi bir saat belirtmemişti ama yine de gidiyordum. Belki de unutmuştur diye geçirdim içimden. Sonrasında da hızla kafamı salladım iki yana. Unutmuş olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Ficção GeralSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...