"Öyle güzel unutmuştun ki beni,
Hatırlatmaya kıyamadım."
Cemal Süreyya
"Ne?"
Bakışlarım Begüm'ün üstünde gezinirken duraksadım bir süre. Hiçbir şey söylemeyip arkamı dönüp ilerlemeye başladığımda müdahale de etmemişti zaten.
Dolan gözlerimi elimin tersiyle silerken öfkeyle ilerliyordum koridorda. Nereye gittiğim hakkında bir fikrim yoktu, ne yapacağım hakkında da.
Gözlerimden akmasını engelleyemediğim yaşları elimle silmeye devam ederken ders zili de çalmıştı. Ne çalan zil, ne de ders umurumdaydı şu an. Gidip gerçekten kendimi öldürmek istiyordum. Veya hem beni hastaneye kapatıp hem de arkadaşıma öldüğümü söyleyen annemi öldürmeliydim ilk baş.
Her halükarda beni öldürmeyi başaran kadını...
**
Okulun giriş kapısında göz gezdirdi bir süre genç adam, girip girmemekte kararsız kalmıştı. Hazır değildi henüz karşılaşacağı şeylerle yüzleşmeye. Aklından binbir çeşit düşünce geçiyordu durmaksızın. Hazal'ın, Akva'sının onu unutmuş olma ihtimali bile kalbinde düğümlenmiş acılara bir yenisini eklemeye yetiyordu.
"Burası hep bana ait olacak." dediği an gelmişti aklına birden. Bilerek, kalbini göstermişti o an genç kızın. İnsanlardan öğrendiği tecrübe, her verilen sözün yerine getirileceğine dair bir kaide olmadığını bildiğinden korkuyordu.
Minik adımlarla basamağa geldiğinde kararsızdı, arkasına dönüp bakmadan koşarak uzaklaşmak istiyordu hastanenin bahçesini anımsatan okul bahçesinden.
İçindeki özlem duygusu ağır basmasa, bu okulun önünde bile olmazdı şu an. Onu o kadar özlemişti ki, görmeden gitmeye el vermiyordu gönlü.
"Birisine mi bakmıştınız beyefendi?"
Boş bakışları bir süre güvenliğin üstünde gezindiğinde olan biteni idrak edememişti tam olarak. Güvenliğin elini gözüne sokarcasına sallamasından sonra anca kendisine gelebilmişti.
"Ben... Bir arkadaşıma bakmak için gelmiştim."
"Dersteler şimdi, isterseniz bekleyin."
Güvenliğin söylediklerine karşı kafasını sallayıp boş banklardan birisine ilerlemişti. Banktan gözüken okulun arka bahçesine bakınca Hazal'a hazırladığı akşam yemeği ve ilk dansları hatırasına düşünce gülümsemişti hafiften.
Heyecandan titreyen ellerini birleştirip aynı şekilde titreyen bacaklarının üstünde kilitlemişti. Normal dünyaya göre birkaç dakika, onun içinse birkaç sene gibi geçen süreden sonra dayanamamıştı o şekilde orada oturmaya.
Yerinden çıkacak gibi atmaya başlayan kalbinin üstüne elini götürdü hızlıca. Heyecanından oturamıyordu. Sırf onu görebilmek için hastaneden kaçmıştı. Onsuz geçen birkaç gün bile sanki ömründen ömür götürmüştü genç adamın.
Okulun bahçesinde birkaç adım ilerledikten sonra O'nu görmüştü.
"Hazal.."
Fısıldar şekilde çıkan ses tonu içerisinde büyük özlemlerini örten bir perde misaliydi sanki o an. Kaldırım taşının üstüne kapanmış ağlıyordu bir köşede. Onu böyle görünce gözleri dolmuştu, kalbi acımıştı. Farkına varmadan yumruk şekline getirdiği elinin acısını bile hissetmiyordu o an.
Hızlı ama kararsız adımlarla kısa mesafe yürüse de yapamayacağını fark etmişti sanki. Zaten kötü giden hayatını, mahvetmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Ficção GeralSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...