Hiç anlatamadım,
Hiç anlamadılar.
Annemin kapının girişinde kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde bizi izliyor olmasıyla birden geriye çekildim oturduğum yatakta o anki refleksle. Efdal ile oturduğu sandalyeyi geriye doğru ittirmişti aniden.
"Senin ne işin var kızımın yanında?"
Annemin üstten bakışları direk olarak Efdal'e yönelmişken araya girdim sertçe. "Ne zamandan beri senin kızın oldum?"
Annemin şaşkın bakışları bana doğru dönerken benden bu tepkiyi beklemediğini, büyüyen gözlerini görünce anlamıştım. "Ne diyorsun Hazal?"
"Ne dediğimi net duydun az önce. Ne sen benim annem olmayı hak ediyorsun, ne de ben senin kızın olmayı hak ediyorum."
Efdal oturduğu sandalyeden kalkarken ikimiz arasında kalmıştı bakışları. Şu an ne diyeceğini bilemiyor olsa gerek, olduğu yerde kalmıştı öylece.
Bakışlarım tekrar anneme döndüğünde göğsünde birleştirdiği kollarını çözdüğünü görmüştüm. Ne diyeceğini bilemeyerek saçını düzeltirken hafif bir ikaz sesi çıkardı benim anlayabileceğim şekilde. "Bunu daha sonra konuşuruz." Yere bakarken fısıldarcasına konuşup, Efdal'e doğru bir adım attı tekrardan.
"Senin hastanede olman gerekmiyor mu?"
"Hastanedeyim zaten. Ama eğer kızınızı birkaç ay önce kapatıp tekrar acıyla çıkardığınız o tımarhaneden bahsediyorsanız, kendi isteğimle ayrıldım. Biliyorsunuz ki, on sekiz yaşımı dolduralı çok oldu."
Efdal tekrar bakışlarını bana doğru yönlendirdi.
"Hazal da on sekiz yaşını doldurduğuna göre, kararlarını kendisi verecek yetkiye sahip. Ne yapıp ne yapamayacağına siz karar veremezsiniz."
"Ben Hazal'ın annesiyim!"
"Bu neden daha önce aklınıza gelmedi Belgin Hanım?"
Efdal kaşlarını çatmış, ciddi bir şekilde beni savunuyordu. Hastaneden ayrıldığını duymamla gözleri büyümüştü şaşkınlıkla ve farkında olmadan gülümsemiştim.
"Defol bu odadan!"
Annemin sertçe çektiği kapıdan çıkarken babamla göz göze gelmişti. Bir şey demeden yoluna devam ederken babam da şaşkın bakışlarıyla içeri girmişti.
"Neler oluyor burada?"
Babam, şaşkınca annemin sinirli haline bakarken kafamı yastığa gömmüştüm umursamadan.
**
Üstüme geçirdiğim okul formalarını düzeltip, çantamı aldıktan sonra odadan çıkmıştım. Hastaneden çıkışımın üçüncü günüydü. Doktorun verdiği ilaçlar sanki mutlu olmamı engelliyor gibiydi. Güldüğümü hissettiğim an, ağladığım zamanlar da artmıştı.
Duygu değişimleri sinir bozucuydu, Efdal'i bu şekilde daha iyi anlıyordum.
Hastaneden çıkmasıyla, telefon görüşmelerimiz de artmıştı. Bu özgürlük hissi tanıdık geliyordu, aynısı hastaneden kaçtığımız zaman da olmuştu. Benim özgürlüğüm onunkisiyle doğru orantılıydı. O ne kadar özgürse, ben de o kadar özgürdüm.
Hızlı adımlarla merdivenleri indikten sonra kimseye gözükmeden evden çıkmayı tercih etmiştim. Okula yürüyerek gitmeyi deneyecektim bugün. Kafamı dağıtıp, biraz temiz hava almak istiyordum sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Fiction généraleSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...