Adımlarım hızlanırken yüzüme vuran soğuk rüzgar üşümeme sebep olurken, yanaklarımda hissettiğim sıcaklık ve dudaklarımdaki tuzlu tat bir ateş gibi sarmalıyordu bedenimi.
Sırtımda ağırlık yapan çantayı çekip kollarımın arasına aldıktan sonra şuurunu kaybetmişçesine kasıldı bacaklarım. Caddenin kenarında dikildiğim esnada duyduğum korna sesleri kulağımı sağır edecek kadar fazla olsa da, beynimde az önce konuştuğum kadının sesi dönüyordu sürekli.
Kaldırım taşının kenarına eteğimin kirlenmesini umursamadan çöktükten sonra başımı iki elimin arasına aldım. İnce parmak uçlarım saçımda sıkıntıyla dolaşırken beynim patlayacak gibi oluyordu.
Soğuktan uyuşan parmaklarımı nefesimle telefonun dokunmatiğine işleyecek kadar ısıttıktan sonra cebime koyduğum telefonu çıkardım. Bir ihtimalde olsa, Efdal hakkında bilgi alabileceğimi umarak hastaneyi arasam da, açan olmamıştı.
Güneş hızla bulutların üstünde yükselirken havanın soğukluğuna bir gram bile fayda etmemişti. Parmak uçlarımın soğumaması için hızla taksi durağını rehberden bulduktan sonra bulunduğum yere taksi istedim. Halletmem gereken bazı meseleler vardı ve ben bu soğukta eve kadar yürüyerek kendimi hasta etmek istemiyordum.
⚡⚡⚡
Anahtarı almak için çantanın fermuarını açtığım esnada gözüm kol saatime takıldı. Saat on bire geliyordu, en son okula gitmiş kahvaltı yapıyordum. Zaman çabuk ilerlemişti benim için. Bu konuda kendimi Efdal'e karşı suçlu hissettim bir an, biliyordum çünkü, o hastanede zaman işleyişi farklıydı.
Aklıma Efdal'den önce o hastanede geçirdiğim günler düşünce, hüzün kapladı bedenimi. Onun orada yalnız hissetmesi, beni burada öldürüyordu. Efdal ansızın benim hayatıma nasıl girdiyse, benim de onun hayatına öyle girmem gerekiyordu belki de.
Düşen omuzlarımı dikleştirdikten sonra anahtarı kapı deliğine sokmama gerek kalmadan kapı açıldı.
"Kızım ne düşünüyorsun iki saattir kapının önünde, hele de bu kara kışta?"
"Eve girecektim, dalmışım Fatma Teyze." Yüzüme samimi olmasını umduğum bir gülüş yerleştirdikten sonra devam ettirdim konuşmamı. "Teşekkür ederim, annem evde mi?"
"Melis'in yemeğini yediriyordu en son."
Çıkardığım ayakkabılarımı portmentoya koyduktan sonra terlikleri geçirdim ayağıma. Adımlarım merdivene yöneldiği an annemin Melis'e gösterdiği ilgi bir gram bile canımı acıtmamıştı. Onun kimi sevdiği umrumda değildi artık, benim sevdiğim adam beni seviyordu ya, o yeterdi bana.
"Hazal, senin ne işin var burada?"
Koridorda karşılaştığım kadın bir yabancı gibi geldi o an bana. Bakışlarım samimiyetsizlikten iğrenmeye doğru ilerlerken istemsiz olarak elim belime yerleşti.
"Evet, cidden ne işim var benim burada?" Kollarımı iki yana açarken evi gösterdim omuzlarımı kısarken. "Benim ait olduğum yer burası değil ki."
Annem sorgular şekilde yüzüme bakarken neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Kolumdan tuttuğu gibi odama sürükledi o an beni.
"Sessiz ol, Melis daha yeni uyudu."
Sinirle yatağın yanına gittiğimde odanın kapısını kapatıp yanıma gelmişti o da. "Hah!" Ağzımdan dalga ifadesi çıktıktan sonra birkaç adım attım ona doğru.
"Senin kızın benim, ben! Beni sevmen gerek anlıyor musun?" Sesim git gide yükselirken, onunla konuşma amacımı aştığımın farkında olsam bile susamadım o an. "Ona gösterdiğin ilgiyi bana göstermen gerekirdi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Fiksi UmumSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...