"Yağmur daha bir anlamlı gelir,
Yüreği dünden ıslak kalanlara."
Okula gitmek için dışarı çıktığımda havaların gitgide daha da çok soğuduğunu fark etmiştim. Deri ceketime daha da sıkı sarıldıktan sonra yürümeye başlamıştım ki, tam o sırada telefonumun çalmasıyla olduğum yerde duraksamıştım.
Saat sekiz buçuğa geliyordu, bu saatte Efdal aramazdı. Tedirgin bir şekilde parmaklarımla telefonu kavradıktan sonra yabancı ama kurumsal bir numaranın olduğunu görmemle huzursuz olmuştum. Israrla çalan telefonu açıp kulağıma götürdüğüm çok tanıdık bir ses kulağıma dolmuştu.
"Hazal Hanım, ben doktor Yusuf Sayılgan. Tahlil sonuçları çıkmış, heyecanıma yenik düşüp aramak istedim sizi. Dokular büyük bir oranda uyuştuğu için nakil işlemi gerçekleştirilebilir."
Duyduğum kelimelerle soğuk kaldırım taşına otururken konuşamamıştım kısa bir süre de olsa. "Hazal Hanım, orada mısınız?"
"E-evet, buradayım. Ameliyat... Ne zaman olur?"
"Hastaneye geldiğinizde direk işlemlere başlarsak o gün içerisinde sizi ameliyata alabiliriz. Melis'in çok beklememesi gerekiyor. Yarın uygun mu size?"
Doktorun söylediklerini çok fazla anlayamıyordum şu an. Beynim durmuş, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. "Yarın... Müsaitim."
Telefonu kapattıktan sonra bir süre kalkamamıştım oturduğum kaldırım taşından. İlk derse geç kalacağım kesin olduğundan acele de etmemiştim.
Okul kapısından sarsak adımlarla girdiğimde tenefüs zili daha yeni çalıyordu. Uyuşuk adımlarla sınıfa ilerlerken kolumun aniden kavranmasıyla sarsılarak durmuştu birden. "Ne oluyor Burak?"
"Asıl sana ne oluyor Hazal? Şu haline bak, hayalet gibisin." Tuttuğu kolumu çektikten sonra uyuşuk adımlarla sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Ayakta durmaya halim yoktu, bir yere oturmaya ihtiyacım vardı.
Sırama geçip oturduktan sonra kafamı masanın üstüne yaslamıştım. Gözlerim açılmıyordu sanki, öyle kalmak istiyordum sadece.
Burak yanıma oturduktan sonra elini omzuma koydu ve aynı şekilde kafasını masaya yaslanarak eşit hale getirdi. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde de elini gözlerimin önüne getirmişti dikkat çekmek istercesine. Boynumun üstünden doladığı kolunu çektikten sonra kafamı yasladığım sıradan kaldırmıştım.
"Tahliller... Sonuçlandı."
Burak'ın bakışları anında ciddileşirken o da doğrulmuştu oturduğu sırada. Meraklı gözlerini üstüme diktikten sonra sormadığı sorusunu cevaplamamı istercesine sabırsızlıkla kafasını salladı.
"Yarın ameliyat olabilirmişiz. Melis zaten hastanede, çok zaman geçmeden sağlıklı bir böbreği ihtiyacı var."
Burak hiçbir şey demeden sıradan kalkıp hızlı adımlarla kapıya yönelmişti. Üstüne ne ceketini almıştı, ne de çantasını. Hareketlerine anlam verememiştim o an, takip etmek istesem de sınıfa giren hocayla birlikte yeniden yerime oturmam gerekmişti.
**
Tenefüs zilinin çalmasıyla oturduğum sıradan kalktım hızlıca. Üstüme deri ceketimi giydikten sonra Burak'ın da hırkasını koluma alıp bahçeye yöneldim hızlı adımlarla. Hava soğuktu, bu şekilde bahçede duruyorsa muhtemel olarak hasta olurdu.
Bahçede bakışlarımı gezdirdikten sonra kenardaki bankta oturan Burak'ı görmemle birlikte koşarak yanına gittim. "Burak, ne arıyorsun bur-" Cümlem kızarık gözleriyle karşılaşmamız son bulmuştu. Bakışları bulanıktı, gözleri kızarık. Çenesini sıktığından, yüz hatları da keskinleşmişti daha fazla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Ficção GeralSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...