Bazı şeyleri bir çırpıda silemezsen
çırpınarak silersin.
İlhan Berk
Sıcak elim Efdal'in ellerinin arasını eldiven misali sarmışken adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordum heyecandan dolanan bacaklarımın eşliğinde.
En son ne zaman lunaparka gittiğimi hatırlamıyordum, sanırım lisede arkadaşlarımın zoruyla gitmiştim ve sadece onlar eğlenirken çantalarını tutmakla yetinmiştim.
Sonunda bir otobüse bindiğimizden günün kalabalık saatleri geçtiğinden boştu. Birkaç yaşlı teyze, bir iki tane amca ve dershanesinden evine giden gençler vardı. Sohbetleri koyuydu. Gün boyu hocaların onlara yaptıklarını birbirlerine anlatıp dert yanıyorlardı birbirlerine.
Boş koltuklardan birisine oturduğumuzda kulaklarımı onların konuşmalarından alamıyordum bir türlü. İçlerinden birisi "Hayatımda bu sınavdan kötü ne yaşayabilirim ki?" diye sitem edince gülümsemiştim kendi kendime hafifçe.
Keşke bu hayatta başıma gelebilecek en kötü şey okul sınavı olsaydı. Ama ne yazık ki benim hayat sınavım doğmadan önce yazılmıştı, kendi hayatımda figüran gibi rol yapıyordum sadece. Başrol bile olamıyordum, ne yazık (!)
Efdal neler düşündüğümü anlamışçasına kendi elleriyle soğuttuğu ellerimi dudaklarına götürdü. Kondurduğu minik öpücük elimi soba gibi ısıtmaya yetmişti bile sanki.
Sıcacık bir gülümseme yolladıktan sonra başımı omzuna koydum. Saçlarım yüzüne geliyordu muhtemelen, yine de sesini çıkarmamış sadece omuzlarıma sardığı kollarını biraz daha sıkmıştı. Sanki kendi içine çekmek ister gibi.
Biraz daha ona sokulduktan sonra burnumda hissettiğim parfüm kokusuyla gülümsemiştim. Bir insan her şeyiyle harika olabilir miydi? Oluyordu işte.
Yaklaşık on beş dakikadan sonra otobüsten inmiştik tam lunaparkın önünde.
Aheste aheste ilerleyen dönme dolaba bakmıştım gözlerimi açarak. Gündüz geldiğimizden tam bilmiyordum gece ışıklarla daha bir başka göründüğünü. Efdal de duraksamamı anlayıp kavradığı elimden girişe doğru çekti beni.
"Efdal, yavaş!" dedim hafifçe kahkaha atarken. Hızlı adımlarına yetişmek için koşacaktım neredeyse. O ise hızını kesmemiş ve bir bilet gişesinin önüne getirmişti bizi.
Ben etraftaki ışıklı oyuncaklardan gözümü alamazken, elinde kaç tane olduğunu bilmediğim biletleri tutuyordu. "Parayı nereden buldun?"
Şaşkınca sorduğum sorunun ardından yüzü ilk baş ciddileşse de, gülümsemişti sonrasında. "Teyzemden aldım, hadi gel!"
Hızlı adımlarla dönme dolabın önüne gelmiştik, ihtişamlı ışıkları ve yavaş ilerleyişiyle çok çekici görünüyordu. Vagonlardan birisine bindiğimizde biraz bekledikten sonra hareket etmeye başladı.
Yükselmeye başladıkça esen rüzgarın etkisiyle de hafiften sallanıyorduk. Ayağa kalkmak istesem de kolumdan tutulan bir el sayesinde tekrar yerime oturmuştum. Bakışlarımı Efdal'e çevirdiğimde kızgın bakışlarıyla karşılaştım.
"Dengeni kaybedeceksin."
Onaylarcasına kafamı salladıktan sonra en tepeye çıktığımızı fark etmiştim. Aşağı bakmamla baya yükseldiğimizi fark etmem bir olmuştu. O anki korkuyla Efdal'e daha da bir sıkı sarılmıştım. O ise bu çocuksu hareketime gülmüş ve bu fırsattan yararlanıp daha sıkı sarılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVA (TAMAMLANDI)
Fiksi UmumSesi duyuyor musun? Bu sesler delilerin bağırışları. Burası neresi mi? Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Hayır. Bildiğiniz tımarhane burası. Onca delinin içinde, sinir krizleri geçiriyor diye kalır mı birisi? Ben kalı...