Bir haftadır süre gelen hayatları kaldığı yerden devam ediyordu. Sürekli tartışıyorlar, sürekli kavga ediyorlardı. Su, Rüzgara inadına direniyor; Rüzgar bu direnişi son noktasına kadar kırmaya çalışıyordu.
Üç gün önce geldiğinden bu yana ettikleri en büyük kavgalarını etmişlerdi. Rüzgar en sonunda dayanamamış ve evde ki bütün içki şişelerini kırıp dökmüştü. Su bu hareket karşısında adeta cinnet geçirmiş, kendinden geçmişti.
Üç gündür boğazından bir yudum alkol geçmiyordu ve gittikçe kendini kaybetmeye başlıyordu. Duvarlar üzerine üzerine gelmeye başlamış, yavaş yavaş gözleri de kararmaya başlıyordu. Nefesi daralıyor, kalbi göğüs kafesine sığmamaya yemin etmiş gibi sürekli göğsünü sıkıştırıyordu.
Rüzgar uzandığı yerde televizyon izlerken onu görmemeye yemin etmiş gibi umursamıyordu. Ama Su, evde kaç santim varsa her yeri arşınlıyor adım atmadık bir alan bırakmıyordu.
Nefesi yine daralmaya başlamış, elleri karıncalanmıştı.
En sonunda dayanamadı ve kendini dışarıya attı. Kapıdan dışarıya adımını attığı an hırıltılı nefesleri adeta can veren birinin nefeslerine dönüştüğünde Rüzgar arkasından bakmıştı. Biliyordu, durumu hiç iyiye gitmiyordu ama artık bu yola canını koymuştu. Su'yu bu pislikten kurtaracaktı. Bunun başka bir yolu yoktu ki.
Ayaklanıp peşinden gittiğinde kapıdan izlemeye başladı. Elleri saçlarında kendine hakim olmaya çalışıyordu. Derin derin nefes alması yüzünden omuzları inip kalkıyordu.
3 gündür içki içmiyordu ve Rüzgar onun dayanmaya çalışma çabasını görüyordu. Karısına bunu söylese emindi ki inkar edecekti ama durum buydu. Su belki kendi bile farkında değildi ama direniyordu. İçinde bir yerlerde hala öldürmediği sevdiği kadının parçası direniyordu. Ama daha ne kadar dayanabilirdi bunu Rüzgar bile bilmiyordu. Gittikçe kötü olmaya başlıyordu. Dün gece çığlıklarla uykusundan uyandığında Rüzgar az daha yanına gidecekti. Su onun gelmesini o kadar beklemişti ki bekleye bekleye tekrar uykusuna dalmıştı. Ne kadar da istemişti kocasının yanına gelip ona sarılmasını, eskisi gibi saçlarını okşayıp onu sakinleştirmesini. Sakinleştikten sonra dudaklarına uzanıp onu öpmesini. Eskiden hep böyleydi. Rüzgarı öpmek onun için adım atmak kadar basit bir güzellikken şimdi o kadar imkansız geliyordu ki ona anlam veremiyordu.
Şimdi karısını uzaktan izlerken ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Çok zor durumdaydı belliydi. Ama en sonunda gidip elleriyle ona içki bardağını uzatamazdı.
Bu kadar geçen zamandan sonra yapamazdı. Bir süre sonra Su saçlarını yolmayı bırakıp öyle derin bir çığlık attı ki. Ciğerinden parçaların sökülüp hava da uçtuğunu hissediyordu Rüzgar. Kulağının içinde yankılanan çığlıktan sonra gözlerini kapatıp, ellerini kulaklarına dayamıştı.
Su nefes alamıyordu. Nefes alamıyordu... Bir yandan Cüneyt'in konuşmaları, bir yandan Rüzgarın sessiz varlığı onu mahvediyordu. Araftaydı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Özlüyordu. Yanına gidemiyordu. Cüneyt'in öldüğünü söylüyordu ama o yanındaydı. Onu seviyordu ama sarılamıyordu. Canını onun için verebilirdi ama öpemiyordu. Yanındayken ışıkları görüyordu ama içeride ki karanlık daha fazlasına izin vermiyordu. İçmek istiyordu ama bu halde de olmamak.
Sonra gözleri Rüzgarı buldu. Orada öylece dikilmiş, elleri yanına düşmüş bir şekilde onu izliyordu. Gözlerinden akan yaşları engellemeden bir adım geri attı.
''Beni ne hale getirdiğini görüyor musun?''
Rüzgar da ona doğru bir adım attığında her seferinde Su geriye bir kaç adım atmış, Rüzgar üzerine üzerine yürümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU VE RÜZGAR (TAMAMLANDI)
Teen FictionSu akıp gider hayatta. Saf ve durudur hep. Yaşam kaynağıdır. Nefes almak gibidir Su. O olmazsa yaşayamazsınız. Rüzgar kaplar tüm vücudunuzu. İyi hissettirir sizi. Yaşamak için ona da ihtiyaç duymak zorunda kalırsınız bir süre sonra. Zaten karanlığı...