Sevgili arkadaşlar sizinle olaysız,sessiz sakin bir bölümde buluşmakta varmış.Neden bilmiyorum Suya biraz acıdım ve sessiz bir bölüm yazmak istedim.Üstelik 29 sayfalık bir bölümden iki gün sonra.Bende buna bağlı olarak +15 yorumluk bir sınır koymak zorundayım.Üstelik bu bölümde hem Rüzgarı hem de Suyu daha iyi tanıyacağınızı düşünüyorum.Bence çok güzel bir bölüm oldu.Sadece Su ve Rüzgar
İyi okumalar.
Hiçbir şey hissetmiyorum. Sol yanım sanırım bomboş. Gerçekten size karanlığın bile beni kabul etmediğinden falan bahsedip kendimi olmayan enerjimi sıfırlamakla yormayacağım. Çünkü yorgunum. Tahmin edemeyeceğinizden çok. Yoruldum çünkü Rüzgarın bakışları meğerse beni günden güne çökertiyormuş. Rüzgarın kelimeleri vücudumda akan kanı yavaşlatıyor ve beni yavaş yavaş ölüme götürüyormuş.
Bu ay çok hareketli bir aydı benim için. Kurşunlar, tehditler, yakarışlar, eskiyi yaşamak.
Hayatımda ilk defa o kuyudan çıktığımdan günden belli ilk defa yani yine o kuyuya inmeyi bile düşünmüştüm. Zihnim o güzel gözlü iki çocuğun yanına gitmek ve gözlerini yummak için benimle savaşıyordu.
Çok yorulmuştum ben.
Hiç gücüm kalmamıştı mesela. Ne şu an da sırtımı yasladığım sedir ağacının gövdesinden kalkmak için, ne eski berbat hayatıma geri dönmek için, ne telefonumu açıp olanlarla yüzleşmek için, ne Rüzgarın aşağılayıcı ve acımasız bakışlarını yüzümde hissetmek için ne de şehrin o gürültülü pis havasını solumak için.
Derin bir nefes alıp elimde ki sabahtan bellidir yolduğum otu atıp üzerimde ki kazağa daha sıkı sarıldım. Başımı gök yüzüne çevirdiğimde havanın karanlık ve boğucu bir grilikle dolduğunu gördüm. Buruk bir gülümseme dudaklarımı buldu. Gök yüzü iki gündür içimin sıkıntısını fark etmiş gibi boğucu soğuk bir havayla süslemişti kendini. Bazen bu süsü yağmur şereflendiriyor ve tertemiz toprak kokusuyla ödüllendiriyordu burnumu.
Tamam, nerede olduğumu söyleyeceğim merak etmeyin. O, iğrenç geceden sonra bir şekilde herkesten kaçıp yine nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi bağ evine atmış hafta sonunu değerlendiriyordum. Neden bağ evine gelmiştim bilmiyorum ama kaçarak o gürültülü ve beni yerle bir eden şehirden kaçmıştım. Aslında kaçtığım insanlardı.
Beni geçmiş denen acı bir baharata bulayıp sıcak fırına atmışlardı. O fırında pişmiş, yavaş yavaş çiğnenmeye hazır bir hale geliyordum.
Hayır! O barda gözlerim kapandığından belli bir damla bile göz yaşı akıtmamıştım. Sadece o kadar hissizdim ki! Aklım karışıyordu. Bedenim ne kadar tepki göstermese de zihnimde milyonlarca renk dolaşıyordu.
En çok da siyahın tonları mevcuttu. Beyaz ise sadece gri bir huzmenin içinde bana göz kırpıyordu. Beyaz demişken aklım bileğimde ki beyaz sargıya yöneldi. Kazağımın kolunu hafifçe sıyırıp bileğime baktım. Kuruyan kan beyaz sargı bezine bulaşmış ve orada şekilsiz bir şekilde kurumuştu. O kesiğin nasıl oluştuğunu sormayın. Pek duymak isteyeceğiniz şeyler anlatabileceğimi sanmıyorum sizlere. Yutkunup diğer elimi kaldırdım ve başparmağımı acısı geçmiş olan kesiğin üzerine yerleştirip başparmağımla yavaşça bastırdım.
Yavaş yavaş sızlayan bileğimin gözlerimi açınca tekrar kanamaya başladığını görmek biraz olsun acı hissetmeme neden olmuştu.
Hissetmek istediğim, acısına bağışıklık kazandığım ve beni ben yapan bu kesik biraz olsun bana kim olduğumu hatırlatıyordu. Sargı bezine bulaşan yeni kan damlalarını boş verip kazağın kolunu indirdim. Derin bir nefes alıp yavaşça ayağa kalktım. Bir kere daha bu uçurum gibi olan güzel yerden aşağıda sisler içinde kalmış ağaçlara bakıp gözlerimi kapattım. Sessizliğin tadını çıkarır gibi etrafımda ki seslerin verdiği huzuru hissettim. Vücudumu yalayıp geçen rüzgar beni kendime getirmiş gibi gözlerimi araladım ve arkamı dönüp patika yolda eve doğru yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU VE RÜZGAR (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteSu akıp gider hayatta. Saf ve durudur hep. Yaşam kaynağıdır. Nefes almak gibidir Su. O olmazsa yaşayamazsınız. Rüzgar kaplar tüm vücudunuzu. İyi hissettirir sizi. Yaşamak için ona da ihtiyaç duymak zorunda kalırsınız bir süre sonra. Zaten karanlığı...