Büyük ve soğuk oda da tek başıma oturuyordum. Gerçekten bu sefer fena halde çuvallamıştım ve aç kalacağımı biliyordum. Aslında o samanları yemesem de olurdu ama en azından karnım acımazdı. Ama cezalıydım işte. Karanlık odanın kapısı açıldığında odaya ufak bir ışık demeti düştüyse de kapı kapanınca hemen kaybolmuştu. Gelen Cenkti. Benim en anlaşamadığım ama en anlaştığım arkadaşımdı. ‘’Al sana bir parça ekmek getirdim.’’ Dedi gözlerini kaçırırken. Gözlerim elindeki ekmeğe daldı. ‘’İstemiyorsan götüreyim.’’ Dedi ekmeği geri çekerken. Başımı salladım ve büyük bir açlıkla ekmeği mideme indirmeye başladım. ‘’Yakalanırsan dayak yiyeceksin.’’ Dedim ağzım doluyken. Omuz silkti.
Odanın kapısı büyük bir hışımla açıldı ve o cadaloz karı koşar adım bize doğru gelmeye başladı. Ekmeği hemen arkama saklasam da ’’Sakın saklama ekmeği saklama. Sizi bir güzel döveyim de aklınız başınıza gelsin bakalım.’’
‘’Uzak dur ondan.’’
‘’UZAK DUR ONDAN.’’ Diye bağırdım.
Geçmişimden sıyrılıp şimdiki zamana döndüğümde lokantanın sahibi olacak acımasız küçücük çocuğa vuruyordu bir parça bayat ekmek için. Bağırmamla birden şaşırsa da hemen kendine geldi.’’Sen de kim oluyorsun?’’ diye süzmeye başladı beni.
Gidip ona kim olduğumu göstermek istesem de geç kaldığım bir kocan ile tanışma yemeği vardı. Yani pek bir zamanım olduğu söylenemezdi. Gözlerinizi devirdiğinizi buradan görebiliyorum ama emin olun bende devirmemek için savaşıyorum kendimle.
‘’Utanmıyor musun küçücük çocuğa bayat olan ekmek yüzünden bağırmaya, dövmeye?’’ dedim hiddetle. Çocuk ayağa kalktı ve koşarak yanıma geldi. Elleri ve kolları çıplak bacaklarımı korkuyla sardı.
‘’O da hırsızlık yapmasın. Piç kurusu. Doğurup doğurup sokağa atıyorlar böyle.’’ Dedi çenesiyle küçük çocuğu gösterirken. Lütfen lütfen! Size narin biri olduğum söylenmiş olabilir ama kaderdaşlarımla böyle konuşanlar ve böyle zihni olanlar oldukça daha çok çocuk böyle olur.
‘’Asıl piç kurusu sensin. Seni doğurana yazık bence.’’ Diye bağırdım. Adam dediklerim karşısında afalladı ama bana doğru yürümeye başladı.
İşte bu kadardı yani. Bedenimde ki tüm kanın çekilmesi gerekirdi ama korkmuyordum. Tam tersi öfke tüm bedenimi örtüyordu hiddetli bir rüzgar gibi. Ve o öfke şimdi bu adamı sarıp kafasını duvarlardan sürterek onu öldürmemi söylüyordu bana. Tamam belki o kadar güçlü değildim ama en azından bir iki yumruk atabilirmişim gibi geliyordu. Pis önlüğü, yağlanmış bir yüz, şişmiş ve patlayacakmış gibi bir burun.
Duran arabayı ve orada duran adamı bize seslendiğinde fark etmiştim. Tanrım!
‘’Bir sorun mu var hanım efendi?’’ dedi büyük bir naziklikle. Ona doğru döndüm. Adamı tanımıyordum ki zaten o da beni tanımıyordu. Arabaya baktığımda siyah camlardan hiçbir şey görülmüyordu ama iki siluet vardı. Tabi görebildiğim kadarıyla ama emin de değildim doğrusu. Adam belli ki şofördü.
Çenemle adamı gösterdim ve beni saran öfkenin sesime yansımasına izin verdim. ‘’Evet şu mendebur suratlı kesinlikle büyük bir sorun.’’ Diye bağırdım. ‘’Bana bak küçük fahişe senin dilin çok uzun!’’ diye bağırınca kanım beynimde akmaya başladı. Resmen sinirden kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. Hatta o anki halim gözlerimin önündeydi.
Bacağımı sıkan ellere baktım. Etek boyum evet kısaydı ama buna engel değildi. Eğildim ve çocuğun kirli saçlarına bir öpücük bırakıp ellerini bacaklarımdan çektim. Ona gülümsedim ve nefret dolu gözlerim o pisliğe döndü. ‘’Fahişe?’’ dedim alayla gülümserken. ‘’Evet fahişe hatta sen bir or-‘’ demeye kalmadan adamın o paylayacak olan karnına topuklularımla hayatımdaki en büyük ve güzel tekmeyi indirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU VE RÜZGAR (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteSu akıp gider hayatta. Saf ve durudur hep. Yaşam kaynağıdır. Nefes almak gibidir Su. O olmazsa yaşayamazsınız. Rüzgar kaplar tüm vücudunuzu. İyi hissettirir sizi. Yaşamak için ona da ihtiyaç duymak zorunda kalırsınız bir süre sonra. Zaten karanlığı...