8.BÖLÜM

4.6K 514 183
                                    

|8|Karanlığın içinden uzanan şamdanı aldı ve gencin gözlerinin en derinlerine kadar baktı. Gülümsedi, ela gözlü gençte gülümsedi. Genç kız şamdanın ışığını tek nefeste söndürdü.

"Şamdanın yaydığı ışığa gerek yok, sen zaten benim ışığımsın." diyerek ela gözlü gencin elini tuttu.

|8.|

*Büyüdükçe yüzün düşer, anlarsın insanların derinlerinde yatan riyakârlığı. Bir zaman sonra insan sarrafı olup çıkıverirsin şu hayattan. O vakit anlarsın insanların içinde pusuya yatmış, ikinci bir insanın varlığını.

Servise bindiğimizde saçlarımdan süzülen yağmur damlalarını ellerimle bir güzel sıktım. Yüzümü İbrahim amcanın verdiği havluyla bir güzel kuruladım. Beril de kurulandıktan sonra servis okula doğru hareket etmeye başladı. Yağmur damlaları hınçla servisin camlarını dövüyordu. Sırılsıklam olan insanlar telaşla sağa-sola doğru koşuyorlardı. Böyle havalarda, yapmaktan en keyif aldığım şey, tekli koltuğuma oturup kahvemi ve kitabımı da yanıma alarak, penceremden dışarıyı seyretmekti. Yağmuru sadece odamın cam kenarında izlerken seviyordum.

Okula geldiğimizde Beril'e: "Kendine dikkat et kardeşim," dediğimde Beril umursamaz tavırlarla omuzlarını silkti. Sonra arkasına bakmadan sınıfına doğru koşmaya başladı.

Yağmur nedeniyle trafiğe yakalandığımız için derse on dakika geç kalmıştık. Sınıfa doğru hızlı hızlı adımlarla yürüdüm. Kapıyı tıkladım. Boşuna tıklamış olacağım ki öğretmenimiz henüz gelmemişti zaten. Sınıf bildiğin curcuna gibiydi. Birbirlerine uçaktan kağıt yapıp atmalar, en arka sırada oturan sevgililerin birbirlerine bakışları, Ezgi'nin anlamsız kahkahaları, Ahmet'in telefonundaki oyuna kendini kaptırışı, köşe başında dedikodu yapan Elif ve Sude... Bütün bunları görmezden gelip "Günaydın" diye ortalığa laf attıktan sonra yerime oturdum. Günaymamış olacak ki kimse cevap bile verme tennezülünde bulunmadı. Sanki bizim sınıfı oluşturmak için ayrı bir çaba sarf etmişti müdür. Herkesin kendine has bir tavrı ve tarzı vardı. Derste bir anda "Çişe gidecem ben hoca." diyen Erkan, sevgilisiyle bütün sorunlarını başında meraklı gözlerle dinleyen "Eee sonra ne oldu?" diyen kalabalığa anlatan Gamze, ara ara sınıfa balık ekmek getirip sınıfı balık kokutan Hasan, asi tavırlarıyla dikkat çeken Caner sınıfımız bildiğin toplama kampından öğrenci alınmışta getirilmiş gibiydi. Kimsenin üniversite sınavları umurunda değildi. Ben hariç. Sınıfın en ön sırasında oturur ve sürekli test çözmeye odaklanırdım. Gamze'nin sevgilisiyle sorunları zerre umurumda değildi. Ayrıca insan neden iki kişi arasında yaşanan her şeyi sınıfın ortasında anlatır ki? Aşk dediğin iki kişi arasında yaşanan bir şeydi, kanımca.

Sevil öğretmen, sınıfa girdiğinde kıyafetlerini sürekli incelerdim. Giyimine dikkat eden biriydi, ayrıca çok şık giyinirdi. Ders anlatırken jest ve mimiklerini sıklıkla kullanırdı. Sevil öğretmen edebiyat derslerimize giriyordu. Şiir okuduğu zaman pürdikkat öğretmenimi dinlerdim. Ben de şiir okumaya çalıştıysam da bir türlü becerememiştim. Ya çok hızlı okuyordum, ya da çok yavaş.

Ders bir türlü geçmek bilmiyordu, daha doğrusu tam arka sıramda oturan Ezgi ve Sude'nin ders boyunca dedikodu yaptıkları için onları susturmaya çalışmaktan dersi dinleyemedim. Sıkıntıyla başımı, duvar saatine doğru çevirdiğimde sanki akrep ve yelkovan birbirlerini kovalıyorlardı. Zamanın acelesi varmış gibi sürekli akıp gidiyordu. Ders bitmişti eve gitme zamanı gelmişti. Beril'i almak için sınıfına gittiğimde yüzüme üzgün bir bakış atmıştı. Beraber servise doğru yürümeye başladığımız an Beril:

"Nehir, özür dilerim."

"Ne için?"

"Seni, sizi üzdüğüm için."

EN ACI AŞK (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin