|12| Köhne sokağa geldiğinde adımlarını hızlandırıp yürümeye başladı; kalbinin çarpıntısını boğazında hissediyordu. Yolun başındayken tanıdığı herkes, yolun sonuna geldiğinde aniden kaybolmuşlardı karanlığa karışıp. Gözlerini kısarak dolunayın aydınlattığı duvara doğru koştu. Duvara mavi boyayla yazılmış yazıyı ta uzaktan okumayı başarmıştı. Duvara mavi boyayla yazılan söz aynen şöyleydi: "Mutsuzluktan söz etmek istiyorum. Dikey ve yatay mutsuzluktan..." mısralarını sessizce okudu. Ardından ellerini çırparak, Turgut Uyar, Turgut Uyar... diye tekrar etti bir süre.
|12.|
Pencerenin kenarlarından içeriye uğuldayarak sızan rüzgâr adeta Ali Bey gittikten sonra evimizdeki sükuneti bozmak istercesine esiyordu. Annem bizi üzmemek için hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Kahvaltı masasını hazırlamaya mecali kalmadığı her halinden okunuyordu. Elindeki tabakları inatla sofraya özenle yerleştirmeye çalıştığı zaman içindeki acıyı hissedebiliyordum. Bir insanın bir insanı karşılıksız sevebilmesi için illâ aynı kandan aynı candan olması gerekmezdi ki. Semra anneme hiçbir zaman üvey anne gözüyle bakmadım. Beril'le üzüldüğümüzde, bizimle üzülür biz güldüğümüzde ise bizimle birlikte gülen bir anneydi. Bana her sarılışında merak ettiğim anne kokusunu Semra annem de aldığım zamanlar sayısızdı. Hiçbir zaman kimsenin arkasından konuşmazdı. Kimin ne yanlışı varsa yüzüne söylerdi. Sevmediği insanlara karşı ise ayrı bir duruşu vardı. Mahallede annemi sevmeyen yoktu. Her gün aksatmadan bütün mahallenin kedilerini hem sever hem de beslerdi. Ali Bey'e aşkla ve sevgiyle baktığında ise yüzünde ister istemez gülümseme belirirdi. Beni böylesine üzen canımı acıtan ise annemin yüzündeki gülümsemenin yavaş yavaş silinmeye başlamasıydı...
***
Kahvaltımızı yaptıktan sonra kardeşimle birlikte okula gitmek için hazırlandık. Portmantodaki kot ceketimi giydikten sonra anneme sarılıp bir güzel öpücük yağmuruna tuttum.
"Annem benim güzeller güzeli annem. Sakın kendini üzme biz senin her zaman yanındayız. Seni seviyoruz." diyerek iyice sarıldım.
"Kızlarım benim gelin bakalım kollarımın arasına. Ben de sizi çok seviyorum prenseslerim."
Annemle vedalaştıktan sonra el sallayarak dar sokaklardan geçemeyip bizi sokağın sonunda bekleyen, servisimize doğru yürümeye başladık. Her şeye rağmen hayat devam ediyordu, sadece sofrada bir tabak eksik olarak...
Deniz'in çalıştığı yerin önünden geçtiğimiz zaman kafenin camında yansımamı gördüğümde, yüzümün epeyce solduğunu fark ettim. Deniz'e görünmeden servise doğru hızlıca yürümeye başladığım zaman arkamızdan koşarak gelen ayak seslerini duyduğum an yavaşladım ister istemez. Yanımıza koşarak gelen Deniz'di.
"Heyyyy...! Bana görünmeden kaçacağını mı sandın?" dedi nefes nefese.
Epeyce neşeli bir ses tonuyla konuşan Deniz, yüzümdeki solgunluğu fark edince:
"Solgun görünüyorsun. İyi misin? Patavatsızlık ettim sanırım."
"Sonra konuşalım mı? Seninle dertleşmeye ihtiyacım var. Şimdi servise yetişmemiz gerekiyor. Akşam görüşürüz."
"Önemli bir şey yoktur, umarım. Görüşürüz Nehir."
Servise bindiğimizde İbrahim amca sinirli ve gergin bir şekilde:
"Bunca insan sizi beklemek zorunda mı? Zamanında gelin şu servise. Bir dahaki sefere bir dakika bile beklemem ha." diyerek sinirle direksiyona sarıldı.
İbrahim amcanın gereksiz siniri karşısında, çantamı koltuğa koyarak ayağa kalktım.
"Özür dileriz arkadaşlar sizleri beklettiğimiz için. Senden de İbrahim amca."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ACI AŞK (BİTTİ)
Ficción GeneralTamamlandı✔ Aslında hepimizin hayatı bir hikâye değil mi? Nehir ve Deniz'in kavuşma hikâyesi. Kim bilebilirdi ki koca denizin, nehirde boğulacağını. Yetimhanede başlayan hayat ve Nehir ve Deniz'in hepimizi derinden sarsacak aşk hikâyesi... Yetimhane...