|16|İnsanlar sürekli arayış içindedirler. Kimi kaybettiği benliğini, aşkını, özlemlerini, anılarını, hayattaki konumunu arar durur. Onun hikâyesi de tıpkı böyle devam ediyordu... Yitirdiklerini aramakla...
|16.|
Deniz'in yüzündeki hüzün göz pınarlarından akmaya başladığında midemin kasıldığını ve boğazıma doğru yol alan acı hissediyordum. Deniz'le aynı kaderi ve hüznü paylaşıyorduk, aramızdaki tek fark ben ailemi hiç tanımamıştım, O ise reddedilmişti. Vazodaki papatyalardan bir tanesini koparıp Deniz'in avucunun içine bıraktım.
"İyi ki girdin hayatıma yol arkadaşım. Ben her zaman senin yanındayım..."
Sevdiğim insanların gözyaşlarına, mutsuzluklarına ve acı çekmelerine asla dayanamazdım. Söz konusu Deniz'se durum benim için daha da mühimdi.
"Sormaya çekiniyorum ama baban kim?"
Düşünceli ve bir o kadar da üzgün yüzünü bana çevirerek:
"Çınar holdingin sahibi..."
"Oha!.. Affedersin boş bulundum. Çınar holding vay be!" diyerek kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla.
"Mal, mülk ve para sahibi olabilir ama merhamet, vicdan ve haysiyet sahibi asla olamaz. Onları parayla asla satın alamaz. Bu dünyada paranın satın alamayacağı çok şey vardır Nehir'im."
"Baban hakkında çok ağır konuşmadın mı? Sonuçta iyi de kötü de olsa senin baban."
"Benim öyle bir babam olamaz!" dedi hiddetle.
Deniz benim aksime ona zararı dokunan, umursamayan, küçük gören insanları bir çırpıda silip atardı. Ben ise tam tersiydim. Daha bebekken çöp konteynerın kenarına bırakıp giden babama hiç kızmamıştım. İç yüzünü bilmediğim bir şey için babama asla kızamazdım ki. Ona kızma hakkına henüz sahip değildim. Beni dünyaya getiren anneme minnet borcum vardı. Sonuçta onun sayesinde bu dünyada nefes alabiliyordum. Hem bu dünyadaki en güzel insanlar iyi de olsa kötü de olsa anneler ve babalar değiller midir?
***
Kafeden kalkıp sahile doğru yürümeye başladık. Dünün aksine hava bugün biraz daha sakindi. Biz yürüdükçe güneş bedenimi iyice ısıtmaya başlamıştı. Sanırım yürümenin de etkisiyle boncuk boncuk terlemeye başladım. Cebindeki mendili çıkaran Deniz, alnımı ve sürekli terleyen ellerimi sildi.
"Ellerin hep böyle terler mi?"
"Sanırım bir hastalık, maalesef evet..."
"O zaman minik ellerini hep silerim."
Hooops... Yine bir yüz kızarması... Utandığımda, yalan söylediğimde, yanaklarımın al al olmasından nefret ederdim. Adeta beni ele verirlerdi.
"Utandın mı? Utanmanı bile seviyorum ya. Sen yanımda olduktan sonra benim kimseye ihtiyacım olmaz. Benim sevgilim de sensin ailem de."
Gökyüzünde uçuşan martılar da Deniz'in söylediklerine onay verircesine "ıyyyıh ıyyıh ıyyıh'' diye sesler çıkartıyorlardı.
Deniz'in hayatı hakkında aklımdaki soru işaretlerinin gün yüzüne çıkmasının tam zamanıydı. Doğru anı kolaçan ederek uzun bir süre sessizliğe büründük.
"Şey.. Hani bizi karanlık suratlı adamların ellerinden kurtarmıştın ya. O adamlar kimdi?"
"Şu an sırası değil güzel gözlüm."
"Peki..." dedim umarsızca.
Yine derin bir sessizliğe bürünmüştük... Sahi kimdi o karanlık suratlı adamlar? Neden cevaplamak istememişti ki? Kaldırım taşlarının boyasız taraflarını saya saya eve kadar yürümüştük. Kırgın bir ses tonuyla ''Sonra görüşürüz Deniz'' dedim. Evet kırılmıştım. Deniz'in benden sakladığı bir şeyler vardı.
***
Okul, ev ve dershane üçgeninde zamanım hızlıca geçiyordu. Tek yaptığım aktivite Deniz'le hafta sonu sinemaya gitmek ve Beril'le Deniz'in çalıştığı kafede hep beraber kahvaltı yapmaktı. Üniversite sınavları yaklaşıyordu. Aşırı kaygı ve stresle baş etmek için uzmanlardan destek alıyordum. Yüzüm adeta mayın tarlasına dönmüştü. Yüzümdeki sivilcelere, aşırı saç dökülmelerime çare bulmak için kullanmadığım ilaç, denemediğim yöntem kalmamıştı. Bütün senemi vererek üniversite sınavlarına hazırlanmıştım, emeklerime değmeliydi. Hedefim, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesiydi. Deniz de orada okuyordu. Sınava hazırlanmam esnasında bana çok yardımcı olmuştu. Kaygı ve stresi onun sayesinde yenmiştim, anlamadığım konuları defalarca anlatmaktan hiçbir zaman hayıflanmadı. Evet, yarın büyük gündü, sınava sadece saatler kalmıştı.
***
Sınava; Deniz, annem ve Beril'le birlikte tüm aile gittik. Tabii onların gözünde de en az benimki kadar heyecan vardı. Sınav saati yaklaştığı zaman bütün ailemi kucakladım. Deniz kulağıma ''Seni seviyorum, stresini şimdilik rafa kaldır.'' dedi. Gülümseyerek okulun giriş kapısına doğru yürümeye başladım. İlk öncelikle kimliğime baktılar. Görevli memur, üzerimi detaylıca aradıktan sonra:
"Giriş belgeniz?" dedi bütün ciddiyetiyle.
Ellerimi hemen ceplerime götürdüm. Giriş belgem yoktu. Eyvah!
"Yok..." diyerek ellerimi iki yana açtım korkuyla.
"O zaman sınava giremezsiniz!"
Merdivenleri bir hışımla indim. Deniz'in bana koşarak geldiğini gördüğümde ağlamaya başladım. Deniz'in elindeki beyaz kağıdı görünce gözyaşlarımı avucumun içiyle hızlıca sıvazladım. Olduğum yere mıhlanmıştım, ne ileri gidebiliyordum ne de geri. Bana doğru koşan Deniz:
"Giriş belgeni ben de unutmuşsun. Al bakalım. Ağlama canım lütfen. Yüzdün yüzdün sonuna geldin." diyerek sımsıkı sarıldı.
Elleriyle gözyaşlarımı sildikten sonra alnıma bir öpücük kondurdu. Giriş belgemi de alarak kapıda duran görevliye gösterdim. Sınav salonuna derin bir oh çekerek giriş yaptım. Ardından, sınava gireceğim sınıfı bulunca yine kısa bir aramadan sonra bana gösterilen yere oturdum. Sınav salonu çok soğuktu. Dakikalar ilerledikçe, ayaklarım buz kesilmeye başlamıştı. ''Bu sınıf çok soğuk, üşüyorum'' diye görevliye söylediğimde umursamaz tavırlarla omuzlarını silkti. İçimden ''Seni bencil budala'' diyerek optiği doldurmaya devam ettim. Sanki duymuş gibi yüzüme küçümseyici bir bakışlar atıyordu. Ayrıca sınav kurallarını okurken, iğrenç bir ses tonu vardı. Ayakkabıları ise bir numara büyüktü. Üstündeki kıyafetler de öyle. Sınav kuralları hakkında konuşuyor fakat söylediklerden hiçbir şey anlamıyordum. Resmen ağzının içinden konuşuyordu. Ay sanki onu zorla öğretmen yapmışlardı. Hem epeyce de yaşlıydı. Bıkmıştı mesleğinden belli ki. ''Emekli olmuşsun daha ne duruyorsun'' diye bağırmak istiyordum yüzüne karşı. Önümüze konan kitapçıkların sayfalarını kontrol etmemiz söylendiğinde, göz ucuyla sorulara baktığımda, içimi bir ferahlık kaplamıştı...
***
Sınavdan çıktığımda ikişer ikişer merdivenleri iniyordum. Kapının önünde duran kalabalığın arasından bizimkileri bulmaya çalışıyordum. Evet Beril'i gördüm. Hemen onlara doğru yürümeye başladım. Annem ise sürekli dua ediyordu. Arkalarından koşarak sarıldım.
"Nasıl geçti?" ( Hep bir ağızdan)
"Harika geçti..." diyerek okulun bahçesinde zıplamaya başladım sevinçle.
Deniz ile aynı fakültede okuyacaktık. Hayali bile bu kadar mükemmelse gerçeği eminim ki çok ama çok güzeldir. Oley be!..
1) Sizce Nehir sınavı kazanır mı? Ne dersiniz? 😊
Okuyan o güzel gözlerinize sağlık. Teşekkür ederim.❤
Beğendiyseniz en azından lütfen oy vermeden geçmeyiniz:)))
❤❤❤❤❤
❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤
❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ACI AŞK (BİTTİ)
General FictionTamamlandı✔ Aslında hepimizin hayatı bir hikâye değil mi? Nehir ve Deniz'in kavuşma hikâyesi. Kim bilebilirdi ki koca denizin, nehirde boğulacağını. Yetimhanede başlayan hayat ve Nehir ve Deniz'in hepimizi derinden sarsacak aşk hikâyesi... Yetimhane...