11.BÖLÜM

3.4K 452 134
                                    

|11|Akasya ağacının dalına konmuş kumrulara bakarak: "Eşini çok mu seviyorsun? Sende bir gün terk edeceksin değil mi? Bırakıp gideceksin, herkes gibi." dedi üzüntüyle.

Gagasında tuttuğu çalıyı kenara doğru bıraktı ve kanatlarını açıp yanındaki kumruyu koruması altına aldı. Korktu, Nehir'in onlara zarar vereceğinden korktu.

Başını kaldırıp kumrunun yaptığı yuvaya doğru baktığında, dişi kumruyla göz göze geldiler.

"Biz kumrular insanlar gibi değiliz, terk etmek için sevmeyiz. Bizim ömrümüz bir yıl, siz insanlar seksen- doksan hatta daha fazla yıl yaşıyorsunuz. Bu kadar uzun bir sürede ne sevgiyi, ne aile olamayı, ne de aşkı öğrenebiliyorsunuz." diyerek eşinin gözlerinin içine baktı ve sözlerine kaldığı yerden devam etti: "Biz, kumrular sadece bir sene yaşıyoruz ama dolu dolu. Aşkı ve aile olmayı bu kısa süre içinde öğreniyoruz, beni terk etmesi imkansız. Çünkü kumrular, yani biz tek eşliyiz. Eğer ben ölürsem, eşim ömür boyu başkasıyla eşleşmez. Hatta siz insanoğlu birbirine sarılmış sevgilileri gördüğünüzde 'kumrular gibi' benzetme yapmanızın nedeni de bizim aşkımızdır. Yani biz insanlardan değil, insanlardan bizden aşkı öğreniyorlar."

Nehir, gözlerine inanamadı ilk. Nasıl oluyordu da kumruyla konuşabiliyordu ki?

Uyandığında sırılsıklamdı... Ama hala aklında kumrunun sözleri yankılanıp duruyordu...

|11.|

Beynimi kemiren soruları hafızamın en ücra köşesine yolladıktan sonra uyumak için baş ucumda duran leopar desenli abajurün ışığını söndürerek ellerimi bacaklarımın arasında birleştirdikten sonra uykuya daldım.

Ertesi sabah kasvetli havanın vermiş olduğu iç sıkıntısıyla yatağımdan doğrularak kahvaltı masasına doğru yol aldım aheste aheste. Mutfağa geldiğimde, çoktan hazırlanmış olan kahvaltı masasına doğru baktığımda gözlerim ister istemez anneme takılmıştı. Kaşlarını çatıp yüzünü buruşturarak, önündeki kahvaltı tabağına meyus bir ifadeyle bakıyordu.

"Anne solgun görünüyorsun, hasta mısın?"

Başını kahvaltı tabağından kaldırarak:

"Yok bir tanem, gayet iyiyim." dedi dalgın bir ses tonuyla.

Semra annem iyi falan değildi, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Hissediyordum. Güler yüzlü kadın gitmiş, yerine üzgün ve düşünceli bir kadın gelmişti. Annemi o hâlde görmeye içim dayanamıyordu. İster istemez benim de yüzüm asılıyordu. Kahvaltı sofrasında tek eksik babamdı. Uzun zamandır babamın bizimle kahvaltı masasına oturmadığını fark etmiştim. Annemi böylesine üzen babam mıydı? Ama benim babam annemi asla üzmezdi ki. Bu evde tuhaf şeyler oluyordu. Babam hasta mıydı acaba? Beynimi kurt gibi kemiren sorularla boğuşuyordum; öğrenmeliydim...

***

Gökyüzü kendini karanlığa emanet ettiğinde, gizlice annemin ve babamın yatak odasını dinlemeye karar verdim. Parmak uçlarıma basa basa odanın kapısına geldiğimde, dizlerimin üzerine doğru çömelerek sağ kulağımı tahta kapıya doğru dayadım. İçeride konuşulanları duymak adına. Duyduklarım karşısında bir süre nefesimi tutarak sinirle alt dudağımı ısırdım.

Babamın hayatında başka bir kadın vardı. Adı Muazzez'miş. O günden sonra Muazzez isminde olan herkesten nefret ettim...

Semra annemin hıçkırıklarına karışarak dökülen cümlelerinini ömrümün sonuna kadar hafızamdan çıkaramayacaktım.

"Bu yaştan sonra olacak iş mi Ali? Kızlarımızdan da mı utanmadın? Ne kötülük yaptım ben sana? Ne? Beni artık sevmiyor musun? Gitme! Ne olursun! En azından Nehir'in sınavları bittikten sonra git. Şimdi değil, sırası değil Ali."

"Ben ömrüm boyunca başkasının doğurduğu kızlara bakacak değilim. Onlar benim kızım değil. Benim canımdan benim kanımdan mı?"

"Ne olursun, sus! Böyle söyleme! Duyacaklar şimdi. Sus! Ne olursun, sus!.."

"Semra, ben sana aşık olarak evlenmedim. Gençliğimizde yaptığımız bir hata için vicdanımı susturmak için evlendim. Seni sadece sevdim. Ama hiçbir zaman aşık olmadım. Zamanla olurum sandım ama olmadım. Benim hatam değildi ki. Aşkı bulduğum, tattığım zaman anladım. Muazzez'in bana hissettirdiklerini sen bana hiçbir zaman hissettirmemişsin meğer. Benim suçum değil ki Semra. Sen iyi bir insansın. Ben bunca hayatımı senin için feda ettim. Artık daha fazla dayanamıyorum. Başkasının mutluluğu için aşık olmadığım birinin yanında ölmek istemiyorum. Aşık olduğum insanın yanında ölmek istiyorum. Ne olursun bana hak ver."

"Sus!.. Söyleme öyle şeyler Ali'im."

"Size gerekli maddi yardımı yapacağım. Kızların okul masraflarını her zaman karşılayacağım. Yarın şafak sökmeden giderim. Kızlara görünmek istemiyorum. Gerekli açıklamayı zamanı geldiğinde sen yaparsın Semra."

Aralarında geçen konuşmaların daha fazlasını dinleyememiştim. Sonrasında ne mi oldu? Babamı son kez görebilmek için sabahın erken saatinde kalktım. Biliyorum, gidenler bir daha asla geri dönmezlerdi; son kez, babamı görebilmek için gizlice perdeyi kaldırarak izlemeye başladım gözyaşlarımı avucumun içiyle silerek.

Ali babam koca valizi çekiştirerek taksiye doğru gidiyordu. Bir ara arkasına doğru baktığında pencerede beni görünce belirsiz bir ifadeyle bakışlarını benden kaçırmaya çalışıyordu. Gözlerimiz aynı noktada buluştuğunda, bakışlarımla, "Gitme baba" dediysem de yüzünü buruşturup taksiye bindi ve taksi evden uzaklaşmaya başladığında pencereyi açıp: "Gitme baba, lütfen gitme..." diye bağırdım boğuk bir sesle ama sesimi duyuramadım... Taksi gözden çoktan kaybolmuştu.

Gitmişti...

Bu dünya çok acımasızdı. İkinci defa babam tarafından terk edilmiştim. Sanırım benim kaderim buydu: Terk edilmek... Hem de gözlerimin içine bakarak beni terk etmişti. Meğer babam bizi hiç kabullenmemişti, canımı yakan cümlelerini zihnimden atmaya çalışıyordum. Babam, sadece bu ailedeki, baba rolünü hakkıyla oynamıştı. Kısa süreliğine de olsa babam olmuştu, o duyguyu bana tattırmıştı.

Dış kapıya doğru koşar adımlarla gittiğimde annem, dizlerinin üzerine çömelerek hıçkırarak ağladığına şahit olduğumda sanki vücudumdaki kan, acıyla birlikte beynime doğru hücum ediyordu. Bu dünyadaki en kötü manzaraydı. Annemi o hâlde görmek...

Annemin yanına giderek yere çömeldim.

"Ben seni çok seviyorum, seni hiçbir zaman terk etmeyeceğim. Annem ne olursun ağlama! Her şeyi biliyorum, her şeyi duydum. Ne olursun ağlama! Biz Beril'le hep senin yanında olacağız." diyerek sarıldım.

Sesleri duyan kardeşim telaş içinde yanımıza gelmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışan uykulu gözleriyle. Beril annemin boğuk boğuk çıkan cümlelerinden Ali Bey'in bizi terk ettiğini anlamıştı.

O artık Ali "Bey"di...

Neden bu hayatta bizi terk etmez dediğimiz insanlar ilk önce hayatımızdan çıkarlardı ki? Belki de bizi üzen insanlara el sallamanın vakti çoktan gelmişti...

1) Bölümü nasıl buldunuz?

İyi veya kötü yorumlarınızı bekliyorum:)

Sevgilerimle...

❤❤❤
❤❤❤❤❤❤❤❤

EN ACI AŞK (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin