30. BÖLÜM

2.2K 269 122
                                    

|30| "Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür."
                         (Anton Çehov)

|30.|

Ayperi aslında çok haklıydı. Zamanında ben de yetimhanede yalnız kalmamış mıydım? Diğer çocuklar gibi başımda ninni söyleyerek uyutan annem olmamıştı. Nazlanacağım, bir tabak daha makarna isteyeceğim, gece yarısı korkarak uyandığımda sarılabileceğim bir anneye büyüdüğümde sahip olmuştum. Nankörlük etmiyorum, kızmayın bana. Kendi kendime uyumayı öğrenen bir bebekmişim, Hacer annem söylemişti. Baş parmağımı emerek herhangi bir yerde uyurmuşum. Yetimhanede büyüyen çoğu çocuklar öyle değiller midir? Anne ve baba sevgisinden yoksun, daha bebekken kendi başının çaresine bakan... Ah, insan geçmişini ne çabuk da unutuyor. Unutmak değildi belki de hatırlamak insanı yoruyor, beyin hücrelerimi yavaş yavaş yok ediyordu...

Ayperi'nin cümlesine başımı sallayarak "Haklısın" dedim iç çekerek. Mikrofandan gelen kızgın ve mıymıntı ses:

"Arkadaşlar dersin başından sonuna kadar yüzüme baka baka utanmadan dedikodu yaptınız. Burası lise değil. Dersi dinlemek istemiyorsanız buyrun dışarı çıkabilirsiniz. Yoklamayı sorun ediyorsanız, etmeyin!" dedi elini sertçe masaya vurarak.

Gözlerimi kaçırıp ne yapacağımı düşünmeye başladım. Yuvarlak gözlüklerinin ardından sinirle bize bakan hocanın bakışları eşliğinde çantamı alarak amfiden ayrıldım...

Ayperi bu hocaya saygısızlık olur, ben gelemem deyip amfide kalmayı tercih etmişti. Asıl hocanın yaptığı saygısızlıktı. Güzel bir dille uyarılmak varken sanki üç yaşındaki çocuğu azarlıyormuş gibi davranması saygısız bir davranıştı kanımca. Ne demişler: "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." Hey, siz şimdi beni yılan yerine koyarsınız falan. Özümde iyi kızımdır. Yılanı mılanı katmayalım şimdi.

Kendi kendime mırıldandığım cümleler eşliğinde kantine doğru giderek bir çay bir de tost aldım. Bütün masaların üzerinde kediler fosur fosur uyuyorlardı. Herhangi bir masaya oturarak uyuyan kedinin kuyruğunun tam yanına çayımı koydum ve tostumu yemeye başladığım anda minnoş kedicik gerinerek uyanmaya başladı. Eee haliyle gözlerini elimdeki tosta dikmişti. Tostumdan koparıp verdiğim parçaları saniyeler içerisinde tüketip yeniden yüzüme bakarak miyavlamaya başlıyordu.

"Bu böyle olmayacak, al bakalım hepsi senin." dedim kedinin başını okşayarak.

Yanıma doğru yaklaşan siyah giyimli, burnunda hızması, ellerinde ise garip desenli dövmeleri, kirpi gibi simsiyah saçları olan uzun boylu esmer çocuk:

"Zifiri tost sevmez." dedi ve sandalyeyi çekerek karşıma oturdu.

"Seviyor ama. Baksana nasıl da yiyor." dedim.

"Sevmez diyorum" dedi kedinin ağzından tostun bir parçasını alarak. Ardından alnına düşen saçlarını sıvazlayarak: "Sever ama senin elinden yemeyi sevmez. Bu fakültede bizden başka kimse bu hayvanlara elini süremez. Senden başka kimse var mı kantinde? Burası senin yerin değil cici kız." dedi aptal aptal sırıtarak.

"Bütün arızalar bizim fakültede toplanmış sanırım. Ne bu böyle Azrail gibi giyinmeler. Beni korkutacağını mı sanıyorsun? Yanlış insana çattın Bay Azrahil!" diyerek kantinden uzaklaştım.

Korktuğumdan değil, gereksiz tartışma içerisine girmek istemediğimden.

Fakültenin kapısında etrafını kız sürüsü saran sevgilimin yanına giderek hemen elini tuttum.

"Merhaba kızlar, ben Nehir." dedim istemsizce gülümseyerek.

Kıskanç tavırlarım sevgilimin hoşuna gitmiş olacak ki bir eliyle bedenimi sarmalayarak içten bir şekilde saçlarımı öptü. Yüzüne doğru baktığımda gülümsüyordu...

EN ACI AŞK (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin