|7| Kuşlar biteviye bir şekilde ötüşüyorlardı karanlığı yırtmak istercesine. Küçük kız artık büyümüş genç kız olmuştu. Korkuyordu. Yeryüzünün karanlığında kaybolmaktan korkuyordu, bir ışık gördü ta uzaklardan...
Koştu,
Koştu,
Koştu...
Işığa yaklaştığında bir çift ela gözle karşılaştı.
Şamdanı, sıkıca tutan ela gözlü genç, onun gözlerinin içine bakarak: "Karanlığın içinden, ışığın olmaya geldim." diyerek elindeki şamdanı genç kıza uzattı.
|7.|
*Sevmek kalbinizi ılık yapar. Ne yanarsınız sıcaktan ne de üşürsünüz soğuktan. Sevmek güzeldir, azizim! İliklerimize kadar sevgiyle dolalım.
Servisten inip düşünceli düşünceli, okulun bahçesine doğru yürüyordum. Zihnimde birbirlerini kovalayan sorularıma kendimce cevap bulmaya çalışıyordum. Deniz kimdi? Daha önce neden görmemiştim? Onu görünce neden midemin yandığını ve içimdeki kelebeklerin ona doğru uçtuğunu hissetmiştim ki? Aynı zamanda bacaklarım titreye titreye servise doğru koşmama anlam vermeye çalışıyordum kendimce.
Aklımı kurcalayan soruları kendi kendime sorarken birden omzuma dokunan bir elle irkildim. Omzuma dokunan el, Ezgi'ye aitti.
"Nehir, deminden beri seni çağırıyorum. Duymuyor musun? Uyanamadın daha herhalde. Ne diyecektim, Beril neden bugün okula gelmedi?" dedi dudaklarını büzerek.
Ezgi, okulda herkesi tanıyan ve çoğu insanla muhabbeti olan biriydi. Ben hariç herkesle arası iyiydi. Herkesle anlaşan insanlardan hep şüphe duymuşumdur, bana hiç samimi gelmeyen insanlardır. Yapmacık ve oyuncu! Ezgi; kısa boylu, çekik gözlü ve saçları ise beline kadar uzun ve her hafta saçlarını başka renk boyayla boyayan bir kızdı. Eteğini ise dizlerinin bir karış üstünde katlardı. Kaç kere lavaboda eteğini katlarken yakalamıştım. Genellikle uydurduğu yalan: "Bol geliyor da ondan katlıyorum" yalanıydı! Okul formasını gizlemek için ise üzerine renk renk hırkalar giyerdi. Ayakkabıları ise adeta okulun dedikodu malzemesiydi. Bazen yılan derili, bazen püsküllü siyah ayakkabı, beden derslerinde ise özellikle fosforlu renk ayakkabıları tercih ederdi. İçten içe hep küçük görmüşümdür, böyle insanları. Neydi bu dikkat çekme çabası? Saçlarını ise her sabah üşenmeden maşa yapardı. Bu durum Sevil öğretmenin bile dikkatini çekmişti. Bir keresinde Sevil öğretmenin, "Ezgi, sen hiç üşenmez misin? Öğrenci misin yoksa çıkışta düğününüz mü var?" demesiyle, bütün sınıf katıla katıla gülmüştük. Ezgi ise hiç cevap vermeden sınıftakilere başını bir aşağı bir yukarı "Siz görürsünüz!" anlamında sallamıştı. Birkaç ay sonra, Ezgi sınıfa pembe bir şapkayla gelmişti. Hepimiz tabii şapkanın güzelliğiyle büyülenmiştik. Haylaz Ahmet şapkayı çıkartınca, Ezgi'nin kafasının orta yerinden dökülmüş saçları kendini ele vermişti. Sürekli saçlarıyla oynaya oynaya sonunda saçları da Ezgi'ye isyan edip dökülmüşlerdi. O günden sonra sınıfta da alay konusu olmuştu. Onun adı artık "Ezgi" değil, "Pembe Başlıklı Ezgi" sıfatını almıştı.
Ezgi ve Beril'in arkadaş olmasından oldukça rahatsızdım. Beril, Ezgi ile tanıştıktan sonra tavırlarında ciddi bir değişme olmuştu. Ara ara Semra Anne ve Ali Baba'ma karşı çıkmalar, kendini tek başına odaya kapatmalar, aşırı makyaj yapmaya başlamalar, yalan söylemeler, kafe kafe dolanmalar, yanında sürekli başka erkeklerle dolaşmalar ve kıyafetlerinde gözlenebilir değişmeler baş göstermeye başlamıştı. Bu yüzden Ezgi'nin sorusuna sert bir çıkış yaparak:
"Sen daha iyi bilirsin, sonuçta son zamanlar da bizden daha yakınsın, kardeşime!.." dedim öfkeyle.
"Nehir, iyi misin ya? Sabah sabah sen ya? Benim suçum ne? Neden bana böyle davranıyorsun? Arkadaşımı merak ettim, suç mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ACI AŞK (BİTTİ)
Ficción GeneralTamamlandı✔ Aslında hepimizin hayatı bir hikâye değil mi? Nehir ve Deniz'in kavuşma hikâyesi. Kim bilebilirdi ki koca denizin, nehirde boğulacağını. Yetimhanede başlayan hayat ve Nehir ve Deniz'in hepimizi derinden sarsacak aşk hikâyesi... Yetimhane...