°6° Fasa Fiso

19.4K 923 136
                                    

'Bir kitap kapağıyım, sadece başlığımı atmışlar. İçim belli değil, dışımsa tek kelime.

Hamza...'

Nesrin kavruluyordu. Özlemle, mahcuplukla, sevgisizlikle, umut ve umutsuzlukla...

Hangisinde haklıydı, hangisinde bedbahttı bilinmez ama beyni cayır cayır bağırıyordu her bir düşünce taşını üst üste dizdikçe. Sahi, ne çok şey vardı ağlanacak.

O günden sonra koyu gri bulutlar kalbinin gökyüzünü mesken tutmuştu Nesrin'in. Her taraftan rüzgar esiyor, kalbi üşüyordu. Sessizliği mont diye üzerine giymekte bulmuştu devayı. Bir umut, umutsuzluğun her halini deniyordu.

Bir haftadır kaçıyordu Hamza'dan. Utanmıştı işte, o buydu. Ara ara Harun'un kafede ya da eczaneye giderken karşılaşıyorlardı. Ya bir binanın merdivenine saklanıyor ya da baş selamı verip geçiyordu Nesrin.

Nesrin savaşmıyordu. Girmediği bir savaştan yenik olarak ayrılmazdı.
O, yenilgiyi hiç tadmayacaktı.

Güneşli bir güne selam çaktı Trabzon. Kepenkler açıldı, anneler çocukları okula postalayıp kafayı yastığa gömdü, süslü kızlar maşalarını tamamladı, babalar harçlıkları çocukların ceplerine azar azar sıkıştırdı falan filan işte.

Nesrin'de her zamanki yerinde, terastaydı. Öğleden sonra olan dersi sebebiyle kapşonunu saçlarına sarmış, ellerini korkuluğa dayamış maviyi izliyordu. Derin bir nefes çekti içine ve ciğerleri sigara dumanıyla boğuldu. Akciğer hücreleri nikotinle kafa bulmuş kolbastı oynuyorladı. Tabi sonrasında nefessizlikle ölüyorlardı haliyle ama orası ayrı teraneydi.

Kafasını yana çevirip Harun'un pis pis sırıtan suratına baktı. Özellikle kızın dibine üflemişti dumanı.

"Git sobayı kur."

"Saçmala saçmala, bekliyorum."

Harun, Nesrin'le aynı pozisyonda duruyor, bir elinde sigarasıyla  Luko'yu izliyordu. Okuldan nefret ettiği için gidip zıddını kafesinin adı yapmıştı. Harun tam anlamıyla okulsavar sistemiyle donatılmıştı.

Nesrin, saçmalamak için startı verdi.

"Sobada da duman var, git iç."

"Aroma yok onda."

Harun'a en başta mantıklı gelen fikir, tada gelince sekteye uğramıştı. Sonrasında aşağıda görev verdiği Toroman'ı görünce sigarayı söndürüp son nefesi yine kızın yüzüne üflemiş, kafasını aşağa sarkıtmıştı. Gördükleriyle sesini borazandan hallice öttürüp ortalığı leş bir melodiyle sarmıştı.

"Lan! Toroman! Düzgün sil masaları yoksa sendeki yağlarla parlatırım her yeri Allahıma ha.  Tamam mı gözüm?"

Harun mahalleden geçen güzelleri gözü açık rüyalara sürüklediğini bilmiyordu ama Nesrin'den papara yiyeceğini biliyordu.
Ki, yedide.

"Gözün çıksın inşAllah."

"Tövbe de kız."

Gülüyordu, bu gidişle de tüm gün gülecek gibiydi Harun.
Nesrin sinirliydi, bu gidişle de tüm gün sinirli kalacak gibiydi. Kim takar Yalova kaymakamını hesabı Nesrin'in sinirinide bir tek elinde parçaladığı peçete takıyordu.
Yazıktı be bu kızcağıza.

Harun ikinci sigaradan sonra Luko'ya inince, Nesrin alıp eline çayını aşağıdaki Toroman Harun çekişmesini izledi.

Toroman içlerinde yer edinebilmek için didiniyordu sürekli. Her biri onu canı benimsemişti ama rahat etmek için her daim gayret ediyordu. Harun bu kafe benim kardeşimin Toroman'ın, babası bu eczane ilerde oğlumun yani Toroman'ın deyince kendi işi gibi davranmaya başlamıştı devriklerin şahı. Bir taneydi bu zeytin gözlü velet, geç gelen merhametti.

ZİYADE OLSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin