13.Bölüm...

58 4 0
                                    

Dudaklarım da hissettiğim sıcaklıkla susmak zorunda kaldım. Sei La’dan önce endişelenmem gereken daha önemli bir şey var sanırsam. Burnum kanıyor! Lanet olsun!

Tam elimin tersiyle düşünceleri doğrulayacaktım ki Sei La T-Shirtünün uç kısmını yukarı kaldırıp burnumda ki kanı sildi. Bir saniye, Bir saniye; az önce Sei La’nın o tatlı esmerlikteki tenini mi gördüm yoksa RÜYA mı görüyordum?

Eğer rüya ise kimse beni uyandırmayın en heyecanlı yerindeyim. Birazcık daha kaldırsa göreceğim manzaranın hayalini yaşarken Sei La’nın elini burnumda hissettim. Bu kız ne ara yataktan kalktı da peçeteyi alıp burnuma tampon görevi uygulamaya başladı çözemedim; artık ne kadar hayallere daldıysam.

Burnumda hissettiğim eli çekip endişe ile “Uzanmalısın!” dedim; Onu ayakta görmenin verdiği şaşkınlık olsa gerek sesim yüksek ve erkeksi çıkmıştı. Gözlerini ardına kadar açan kızla susmak zorunda kaldım, yoksa bu sesle hapishaneyi boylarımda. Lanet, Lanet ve yine Lanet Olsun!

Eun Hee söylüyor da kızıyorum ben ama o pigme kuzenim haklı! Kafatasımın içinde beyin yerine bir şey taşıyorum ama onun ne olduğunu henüz bende bilmiyorum! Zaten beynim olsa benim bu kıyafetlerin içinde ne işim var değil mi ama!

Sesimi biraz inceltip “Hastasın sonuçta” diyerek kıvırma yollarına girişmek zorunda kaldım. Kıvırmazsam zaten bu işin içinden de çıkamam ya neyse artık diyip kızı yatağa oturtarak bacaklarını da yatağa yerleştirip narin bir hatun edasıyla yorganı boğazına kadar çektim.

Tamam, oturan biri için bu biraz abartı oldu ama ne yapayım o sapıkça düşüncelerimden arınamadım ki henüz ben; ne yapayım? Hem önemli olan benim narin davranmam değil mi; On numara narin davrandım.

Benim örtüşümle yorganı itip dizlerini altın da toplayarak bana döndü. Küçük gözleri irileşmiş, çilek dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Buyurun cenaze namazına. Neden bunun altından iyi bir şey çıkmayacakmış gibi hissediyorum?

Dikkatimi olabildiğince onun gözlerine yönelttim; zaten o da endişeli ve gergin bir ses tonu ile “Jea Shik” diyordu. İçimden “Buyur gülüm” desem de dışımdan ancak narin bir hatun gibi kirpiklerimi kırptım. Eh koçumuz on numara hatun olunca bu işler pek zorlamıyor beni.

Bir süre sessizce boş boş yüzüne baktım ama nehir saçlım ağzını açmayınca “Efendim” demek zorunda kaldım, bu arada da sesimdeki sabırsız tınıyı duymuş oldum. Kalbimi size söylemiyorum bile, malum kardiyolojik bir rahatsızlığı var son zamanlarda.

Derin bir nefes alıp hızlanmaya başlayan kalp ritmimi yok saymaya çalıştığım da “Özür dilerim” dedi.

Ha? Bu niye şimdi durduk yere özür diledi ki? Oturduğum taburede dikleşip saf bir şekil de “Anlamadım.” Dedim. Anlamıyorum ki arkadaş, Çünkü anlamadığım dilde konuşuyor hatun!

Sei La’nın yavaş ve hüzünle düşen başı ile içime kurulan ne çeşit bir hayvansa; benim tahminim şu boynuzu olan, derisi gri renkli ve zırh gibi sert olan, bastım mı yeri sarsan hayvan var ya? Hah o işte; o oturmuştu içime. Hoş geldin diyemeyeceğim hayvan kardeş, bana bayağı bir ağır geldin. Bu yüzden kapı oralarda bir yerde bir zahmet kalkıver kalbimin üzerinden.

O ağırlığı da yok saymaya çalışarak “Sorun nedir Sei La?” dedim ama sesim tuvaleti gelip de sıkıştığında konuşurken çıkan ses tonu var ya, aynen öyle çıkmıştı. Sesimdeki çatallaşmaları yok saysam da nedendir bilmiyorum ağlamak istiyordum. Galiba kız olma yolunda başarılı bir kariyerim olabilir diye düşünmeye başlamıştım ki Sei La’nın sözleri ile duygulardan ve düşüncelerden sonuna kadar ayrıldım.

DİKKAT! ERKEK VAR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin