15.Bölüm...

55 3 0
                                    

15.bölüm…

Ben bu hale ne ara düştüm. Lanet olsun! O pigme kuzenimi elime geçirdiğimde bu sefer öldüreceğim. Önümde yürüyen Müdireden nasıl kurtulabilirim şimdi? Arkasından sıvışsam? Hatamı itiraf etsem? Lanet olsun hem de milyonlarca defa!

Derin bir nefes alıp boş koridorda yankılanan o iğrenç sese odaklanmaya başladım; iğrenç ses de topukluların mermerde çıkardığı ses, yanlış anlamayın hala okuldayız… Derin bir nefes alıp tam okul çıkışından çıkacaktık ki “Öğretmenim” dedim.

Bir yolunu bulmalıydım sıvışmak için. Kadın merakla bana döndüğü an “Size söylemem gereken bir şey var” dedim.

Evet, var! “Ben Erkeğim bu yüzden endişelenmene gere yok!” Lanet olsun ki böyle söyleyemiyorum. Ne çok lanet okudun sen öyle demeyin sakın şuan kuyruğumu da alıp topuklamanın yolunu arıyorum yoksa bitişimin son haline şahit olacaksınız. Kadının meraklı bakışları ile gözüm bahçeye ilişti. Tabi ya; ben bunu nasıl düşünemedim.

“Benim için endişelenmenize gerek yok!” dedim hızlıca. Birde bana salak diyor o pigme kuzenim; on numara zekiyim be!

Parmağımla dışarıda duran henüz okulda neden bulunduğunu algılayamadığım futbol kalesini göstererek “Ben futbolcuyum. Yani futbol oynarım.” Dedim. Ortaya attığım tezi salamlaştırmak içinde bacaklarıma vurarak “Bu yüzden kaslıyımdır.” Dedim. Cidden çok zekiyim ben ya.

Kadın duyduğu sözlerin şokunu yaşaya dursun “Bu yüzden öğretmenim bana müsaade edin…” diyip topuklamaya başladım. Şu salak Hyun Shik dışarıda bir yerde bekliyordu değil mi? Oha yerler ıslak bahçede güneş var ne olmuş ben içerdeyken Okulun bahçesine? Neyse boş verelim bunu da acil Hyun Shik’i bulmam lazım; lakin hani bu kulübenin içindeydi?

Eun hee…

Bu ne şimdi? Bu nasıl bir şans… Şimdi ne oldu diyeceğinizi biliyorum bu yüzden başlıyorum yardırmaya. Sağımda Hyun Shik solumda Sei La oturuyor ve kimse konuşmuyor. Bir düşünün; kaçtığınız ve öpmesini heyecanla beklediğiniz öküz adam hemen yanınızda diğer yanınızda da eskiden çok yakın olduğunuz en yakın arkadaşınız sessizce duruyor.

İkisini yan yana koyup “Ne çektim ben be sizden” diyerek kafa mı atsam acaba? Olmaz değil mi? Derin derin nefesler alıp doğuruyorum mu desem? Tamam, bu çok saçma oldu. Oturduğum yerden hızla kalkıp yaşlı amcaya yer versem? Yok arkadaş ayağımda topuklularla bacaklarım ağrır benim.

Bir hal bir çare bulmak lazım ama bulamadım şuan. Bir saniye az önce ineceğimiz durağın adını mı söyledi bu makine? “Oley!” diye bağırarak oturduğum yerden bildiğiniz fırladım. O saniye şaşkın bakışlar bile önemli değildi benim için. Sıkıcısınız arkadaş sı-kı-cı; benim yapabilecek bir şeyim yok bu yüzden.

Hyun Shik’in dişleri arasında “Sen ne yapıyorsun” diye tıslamasına bile aldırış etmeden uçarak kapının oraya gittim; her an dans edebilirim. Düğmeye basıp bir iki dakika daha bekledikten sonra kapı bana cenneti sunarcasına açıldı. Özgürlük; evet kesinlikle bu özgürlüktü. Kendimi tam özgürlüğüme bırakıyordum ki biri koluma yapıştı. Ama bu haksızlık; Hak-sız-lık!

Koluma yapışan Sei La’ya ne var bakışı attıktan sonra kolumu elleri arasından çekip kendimi dışarı bıraktım. Yüzündeki endişeden pişman olduğu belli oluyordu. Üzgünüm Sei La Hanım ben sana yalnız bir kez yardım edebilirim ama madem pişmansın Hyun Shik’i alıp gidebilirsin. Yok; olmaz vazgeçtim sen Hyun Shik’i bırak da git ben onu postalarım.

Havada kalan elini çekingen bir şekil de aşağı indirip “Ben şey…” diye bir şeyler gevelemeye başladı. Biliyorum tatlım, biliyorum boşuna uğraşma demek vardı ya yanımda yalı kazığı gibi dikilen ve sessizliğini on numara bilmem kaç yıldız koruyan Hyun Shik yüzünden söyleyemedim.

Çok akıllı olduğum için bir de bu salağa açıklama yaparak zaman kaybını göze alamıyorum da. Bilmiyormuş ayağına yatıp “Evet sen?” diye sordum. Hadi Sei La ağzında büyüttüğün baklayı çıkarda hepimiz huzur bulalım; zira ben yakın zamanda kalp krizi geçireceğim ona göre. Bir adım gerileyip “Ben gelemem” dedi. Yüzündeki ifadeden utandığı ve üzgün olduğu belli oluyordu.

“Düşünmeden hareket ettim. Ben Krisle tanışmak istemiyorum.”

Evet, düşünmeden hareket ettin; evet, çok doğru bir karar. Bu demek oluyor ki iddiayı her dem ben kazanacağım. Hafif bir gülümseme değse de dudaklarıma aldanmayın; kahkahalarım içimde patlamakla meşgul. Sakin bir şekil de “Sorun değil.” Dedim.

“İstersen gidebilirsin. Kris’e ve Jea Shik’e tatlı bir dille anlatırım ben.”

En tatlı dille anlatacağıma emin olabilirsin bebek; o yeşillikleri hayal ederek anlatacağım. O saniye nasıl da sevimli olurum ben. Sei La başını bir kez sallayıp geriye geriye giderken bende Kris ile buluşacağımız yere doğru döndüm. Hızlı gidip ona bu güzel haberi yani benim için güzel ama onun için bitişini gösteren haberi versem çok iyi olacak.

Ay yaşasın kötülük, kahrolsun iyilik… Tamam; bu biraz abartı oldu, ben susayım en iyisi. Bir iki adım atmıştım ki koluma bu seferde Hyun Shik yapıştı. Hayır, bu kol ne sizin gözünüzde anlamıyorum ki. Bırak lan kolumu; sen bana dokununca hiç iyi olmuyor.

Hışımla kolumu çekip “Ne” diye gürledim. Bak gördün mü; dokundun da ne oldu? Kalbim maratona katıldı; birinciliği hedefliyor. Oda ağzı açık elini utançla aşağı indirirken bu yaptığımın yanlış olduğuna karar verdim. Ama yapacak bir şey yok hayat bu; hayatta her şey mubahtır. Değil mi ama? Onun şaşkın bakışları ile göz göze geldiğim an neye öfkelendiğimi bile anlamadan geri basıp “Üzgünüm Hyun Shik” dedim.

“Bir an Sei La’nın tutarsızlığına kızdım. Sorun ne?”

Tamam, yalancılık konusunda bir numara olduğumu kabul ediyorum ama bende haklıyım; bu işin sonu bol yeşillik. Sakin bakışlarını bana yönelttiğin de kollarımı göğsümde düğümleyip ağırlığımı da bir bacağıma vererek bekledim.

“Sence de yaptığın haksızlık değil mi?”

Kim? Ne? Ne zaman haksızlık yapmışım? Ne yapmışım hem?

“Hayır; Sei La’nın özgür iradesini özgürleştirdim o kadar…” diyerekten kendimi savunmaya geçtim. Benim söylediğim şeye inanmamış olacak ki boş boş yüzüme baka dursun omuz silkerek “Neyse, Jea Shik’in yanına gitsek iyi olacak.” Diyip hızla arkamı Hyun shik’e döndüm.

Kendimden emin adımlarla yürüdüğümden olsa gerek itiraz bile etmeden gayet pasif bir şekilde yürümeye başladı. Hayır, ben bu adamın neyinden hoşlanıyorum anlamadım ki? Ben bu sözü söylemedim sizde duymadınız. Biraz yürüdükten sonra olduğum yerde durmak zorunda kaldım.

Anlaştığımız Cafe’nin önüne gelmiştik gelmesine lakin bir garipli var. Dışarıda saçlarını toplamış, gözlük takan sarı saçlı tıp benim kuzenim Jea Shik’e benziyor da benzemiyor da. Ama o olamaz ki; benim kuzenimin nasıl kitap okur onu bilmediği için bu çocuk sadece ona benziyor.

“Evet, evet aynen öyle” diye kendimi onaylıyordum ki Hyun Shik de benim gibi küçük bir şaşkınlığın ardından “Kris değil mi o?” dedi. Ne gerçekten de Jea Shik mi o şimdi?

Bölüm sonu…

DİKKAT! ERKEK VAR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin