Gözlerimi açtığımda arabanın içindeydik, Araf arabayı sürüyor, ben ise nasıl geldiğimi bilmediğim arka koltukta uzanıyordum.
Yavaşça doğruldum, saat baya ilerlemişti, gece boş olan cadde de şuan trafik vardı.
" günaydın" öne geçerken tatlı bir gülümsemeyle konuştum.
" nereye gidiyoruz eve mi?" Yerime geçince konuşmaya devam etmiştim.
" evet benim de biraz uyumaya ihtiyacım var." Yüzüme bakmadan konuşmuştu yine.
" ben nasıl buraya geldim?" Ben ise onun tersine yüzüne bakmayı tercih ediyordum.
" aa hatırlamıyor musun önce beni kucağına alıp arabaya bindirdin. Sonra sende yürüyerek özellikle yürüyerek arabaya bindin"
O konuştukça gülmeye başladım.
" o zaman aferin bana." Diyerek geriye yaslandım.Eve geldiğimizde öğlen olmak üzereydi. Araf duş aldıktan sonra uyudu. Ben ise ondan sonra duş alıp, sessizce salona geldim.
Salonun camları bir duvarın tamamını kaplıyor bütün ışığı içeri çekiyordu. Çantamdan telefonumu çıkartıp sayısız arama ve mesaja göz attım. Mesajların birini görünce kalbime bir yumru indi.Gelen mesaj: Sıla
Melek seni defalarca aradım ama açmadın. Annenin durumu çok kötü, seni idare ediyorum ama seni görmeden rahat etmeyecek. Doktorlar sürekli sakinleştirici veriyorlar lütfen bir ara eve uğra."
Annemin hasta olduğunu öğrenmenin verdiği hisle - nasıl bir his olduğunu anlamıyordum.- gözlerimden yaşlar hızla döküldü.
Hemen ayağı fırlayıp önüme ilk gelen kazakla bir pantolonu üzerime geçirdim, çantamı da elime alıp Araf'ın yanına gittim.
" Araf ben anneme bakmaya gidiyorum." Diyerek onu uyandırmaya çalıştım. Uykulu bir sesle
" git artık." Derken bir yandan da uyuduğu yönü değiştirdi.
Kapının anahtarı olduğunu düşündüğüm anahtarı cebime atıp dışarı çıktım.Şimdi hayatımdaki en büyük hayal kırıklığını yaşadığım o evin kapısının önündeyim. Hayat ne kadar garip o gece bir daha asla gelmeyeceğim dediğim yere şimdi koşarak geri geliyordum. Kapıya tereddüt ederek yaklaştıktan sonra zile sakince bastım. Kendime verdiğim sözleri unutmayacaktım, ağlamak ve acımak yok. İkinci çalışta kapıyı teyzem açtı.
" Melek, canım benim geldin demek" diyerek bana sarıldıktan sonra arkasını dönüp içerdekilere
" koşun Melek geldi." Diye seslendi.
" hadi dışarıda durma içeri gir." Diyerek kolumu tutup beni zorla içeri soktu.
Annem beni görünce hızla boynuma atladı. Sıla'nın bana yalan söylediği annemin her halinden belliydi. Evet yorgun ve çok üzgün görünüyordu ama hasta gibi asla.
Ona sarılmadım, kendini toplayıp geri çekildi.
" kızım geri geldin, konuşalım önce olur mu? Bu sefer hemen gitme lütfen." Konuşurken yine gözleri dolmuştu.
" istersen hemen boşanırım, gideriz burdan hani bir keresinde söylemiştim. Yemin ederim kızım hemen şimdi hiçbir eşyamızı almadan gideriz. Yeter ki böyle yapma." Artık daha çok ağlıyor, kelimeler arada kayboluyordu.
Onu rahatlatmalıydım, evet annem beni üzmüştü ama Bunu da beni sevdiği için, kaybetmemek için yapmıştı. Yine de bunu affetmem hiç ama hiç kolay değildi. Zamana ihtiyacım vardı hemde çok uzun bir zamana ihtiyacım vardı.
Bu zamanda onun da yıpranıp üzülmesine dayanamazdım.
" ben sen evlendiğin ya da buraya geldiğin için üzülmedim. Tabii ki sen de mutlu olacaksın ama benden Bunu saklaman affedilmesi kolay bir durum değil. Onun için bana biraz zaman ver anne lütfen."
Diyerek ondan bir iki adım uzaklaştım. Gözyaşları azalmıştı , söylediklerim ona umut veriyordu.
"Ne kadar zaman istersen kızım ama nerde ne halde olduğunu bilmeliyim."
Hem konuşuyor hemde aramızdaki mesafeyi kapatıp ellerini saçlarımın arasında gezdiriyordu.
" bir arkadaşımda kalıyorum. Güvenilir biri beni merak etme." Aslında söylediklerimi ve dün gece gittiğim yeri düşününce güvenililirlik bu cümlede çok fazla olmuştu. Annem nerde kimlerle olduğumu bilseydi herhalde kalp krizi geçirirdi.
" peki, sana güveniyorum meleğim. Hadi gel içeride yemek yiyelim." Diyerek kolumu tuttu.
" hayır istemiyorum anne, şimdi gidiyorum arada haber veririm."
Kapıyı kapatırken annem, teyzem ve Zeliş bana baktı. Kimseyle göz teması kurmadan ordan uzaklaştım.Araf'ın evinin önüne geldiğimde karanlık çökmüştü, evinin olduğu kata baktığımda daha uyanmadığını anladım. Çünkü ışıklar açık değildi, belki de uyanıp çoktan o saçma yere gitmişti.
Asansöre binip yukarı çıktım, her ihtimale karşı kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Onun odasına geldiğimde hala uyuduğunu gördüm.
Uyku bir insanda ancak bu kadar hoş dururdu. Sırtüstü uzamış sağ kolunu bir yanına atmışken sol koluyla yüzünü tamamen kapamıştı.
Odayı aydınlatan loş gece lambasının yanından geçip yavaşça yatağın başına oturdum. Ellerimle saçlarını okşamaya ve içimdeki o isteği bastırmaya çalışıyordum, şuan onun resmini çizmeyi her şeyden çok istiyordum ama Bunu yaparsam sinirleneceğini biliyordum.
Yüzüne iyice bakarak her çizgisini ezberleyip daha sonra kağıda dökmeyi demeyebilirdim ama koluyla yüzünü tamamen kapatmıştı.
Elimi saçlarından çekip ayağı kalkmışken kolumdan tutup beni yatağa yatırdı. Şimdi o benim üzerimde gözlerimin içine bakıyordu.
" ben özür dilerim. Uyandırmak istemedim gerçekten"
Sesim çok ürkek ve heyecanlı çıkmıştı. Bana iyice yaklaşıp aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı, şuanda burnu benim burnuma değiyor buda nefes almamı oldukça zorlaştırıyordu.
" bırak beni " sesim iyice cılızlaşmıştı.
" bu heyecanın beni sana çeken en önemli özelliklerinden biri." Kulağıma fısıldıyor bir yandan da burnunu boynuma sürtüyordu.
" yapma lütfen." Konuşurken sesim de titriyordu. Araf ise başını kaldırıp diğer kulağıma yaklaştı.
" hele şu utangaçlığın. "Diyerek burnunu yine boynumda dolaştırdı.
Başını hafifçe kaldırıp burnumun ucunu öptükten sonra üzerimden kalkıp yatağın ucuna oturdu. Benden uzaklaşınca derin derin nefes alıp, nefes alışverişimi düzene sokmaya çalıştım.
" hazırlan çıkıyoruz." Deyip odadan çıktı. Hızla onu takip edip
" dünkü o yere asla gelmem " dedim
Bana dönüp duvardaki saati gösterdi
" tam üç saat, üç saat sonra anlaşma bitiyor. O zamana kadar emrimdesin." Ben saate bakarken oda mutfağa girdi.Evet yine o salaş, korkunç ve aptalca yere gelmiştik. Bir türlü anlayamıyordum, hiçbir şey yapmamak için bir insan neden sürekli buraya geliyordu. İçeri girdiğimizde o değişik müzikler başlamış insanlar ise çoktan kendilerini kandırdıkları cennetlerine ulaşmıştı. Yine aynı masaya oturduk ama Gürkan'lar bizi görmelerine rağmen yanımıza gelmediler zaten Araf da bir tuhaflık seziyordum.
" benim hayatımın ne kadar berbat olduğunu görüyorsun. Hala beni sevdiğine emin misin?"
Bütün dikkatini bana vererek konuşuyordu - diğer konuşmalarımızın aksine-
" senin hayatın bu değil ki gerçek hayatın burdan çıktığımızda başlıyor. O uçurum kenarı, resimlerin ve müziğin işte senin hayatın bence bunlar"
Ona iyice yaklaştım, korkuyordum konuşmanın varacağı yer neresiydi bilmiyorum ama bu beni korkutuyordu. Başını öne eğdi
" ama anlamıyorum bir insan önce bu kadar gürültünün içinde bir gece geçirdikten sonra neden sessizlikle gün doğumunu bekler."
Ben konuştukça başını yerden kaldırıp bana yaklaşmaya başladı.
" nasıl yapıyorsun bilmiyorum ama beni çözen, çözmeye başlayan bir tarafın var." Dedi.
" seni çözmek hoşuma gidiyor."
Diyerek ondan uzaklaştım.
Yüzüme biraz daha bakıp oda olduğu yere yaslandı.
" şurası ne" diyerek üst katı gösterdim.
" gidip kendin keşfet." Dedi ve eliyle orayı işaret etti. Ben hemen ayağı kalkıp o tarafa doğru yürüdüm. Burda oturup şu saçma dansları izlemek yerine etrafı keşfetmek iyi bir fikirdi.
" kendine dikkat et ilham perisi, her zaman."
Araf arkamdan seslendi. Söylediklerine bir anlam veremiyordum. Neden her sorduğuma cevap veriyordu. İçimde garip bir burukluk vardı. Engel olamıyordum. Araf'a döndüm.
" seni seviyorum " fısıldamıştım. Ama Araf söylediğimi çok iyi anlamıştı. Başını yana çevirerek yüzüne söylediğimi duymamış gibi bir ifade bırakmıştım ama söylediklerimi duyduğundan emindim.Üst kata çıktığımda müzik gittikçe azaldı, burasının daha romantik ve loş bir havası vardı. Zaten çok kimse de yoktu. Balkondan alt kat net görünüyordu. Araf'ın ayağa kalkıp piste doğru ilerlediğini gördüm, iyice balkona yaklaştım. O sırada arkamdaki sesle irkildim.
" küçük prenses rüyadan uyanma vakti"
Arkama baktığımda Damla' nın bana doğru geldiğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN (TAMAMLANDI)
Teen FictionKötülüğün ortasında büyüyen bir insanı kötü olduğu için suçlayamazsınız. Gülmesine izin verilmeyen birini gülmediği için yadırgayamazsınız. Aşk uğruna ölmek midir yoksa yaşamak mıdır? AŞK EN ZORU HANGİSİYSE ONU SEÇMEKTİR. AŞK GEREKİRSE DOLU DOLU YA...