24

2K 70 0
                                    

" ne " diyerek ona döndüm.
" diyorum ki Araf'ın sana yaşattığı rüya bu gece bitiyor. Gerçekten farkında değilsin misin?"
Damla konuştukça aşağıda kalabalığın içinde Araf'ı aramaya başladım.
" bak güzelim Araf bir kızla 2 ay dolaşır sonra gönderir. Tıpkı bu gece sana yaptığı gibi."
Söylediği her söz canımı acıtıyordu. Neler olacaktı bilmiyordum. Ama bu gece her şeyin sonu olduğunu hissediyordum. Onun içinde tek kelime dahi etmedim.
" Araf seni meriç'e inat olsun diye yanına aldı, tıpkı benim gibi "
Söylediği cümle ile birlikte içime sanki binlerce bardak sıcak su döküldü. Yanıyor aynı zamanda çok da acıtıyordu.
" çünkü Meriç'in seni sevdiğini çok iyi biliyordu. Yani kullanıldın güzelim."
Artık gözyaşlarım dökülüyordu. Şimdi bütün parçalar kafamda oturuyordu. Araf bana değer vermiyordu, bilerek Meriç'in olduğu zamanlarda çıkıyordu. Şuanda düşünebildiğim tek şey Araf'ın bana değer vermemesiydi.

Titreyen ellerimle hızla gözlerimi sildim, ama gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Ayakta duracak halim yoktu. Korkuluklara tutunarak ayakta kalmaya çalışıyordum.
" bak karşıya işte gerçek Araf "
Diyerek bana Araf'ı gösterdi. Gözlerim onu bulduğunda bir kıza doğru yaklaştı ve onu öptü.Artık nefes bile alamıyordum. Onun birini öpmesi umrumda bile değildi. Araf'ın bana değer vermemesi, benim nefesimi kesen bu düşünceydi.Kendimi toplamalı bu berbat yerden çıkmalıydım. Evet bu berbat yer sadece Araf'la çekilebiliyordu.Zar zor nefes alıp
" bana çantamı getirir misin?" dedim
Damla gözlerime baktı, çaresizliğimi kendinden biliyordu. Tamam işareti yapıp aşağı indi.
Olduğum yere çöküp kendimi sıkmaya başladım. Midem aşırı derecede bulanıyordu. Kendimi zorlayıp ayağı kalkmaya çalıştım. Ama olmuyordu ayağı kalkamıyordum. Taki Damla gelip kalkmama yardım edene kadar orada öylece bekledim.
Damla gelip koluma girince aşağı çıkışa doğru yürüdük, Araf tamamen gözden kaybolmuştu ama şuan onu görmeyi de hiç istemiyordum.

İstediğim tek şey hemen burdan çıkmaktı ama mide bulantısıyla lavaboya koştum. Lavabodaki tüm kızlar sertçe açtığım kapının sesiyle tek tek dışarı çıkınca bende kusmaya başladım. Kustukça içimdeki her şeyin her duygunun akmasını istiyordum. Her şeyin bitmesini, zamanın geri alınmasını istiyordum. Yüzümü iyice yıkayıp aynadaki yüzüme baktım. Yüzümün bütün çizgilerinde umutsuzluk kendine yer yapmıştı. Gözlerimin altında mor halkalar hemen belirginleşmişti. Aynaya bakmayı keserek yüzüme yeniden su çaldım.

Biraz daha yüzüme su vurduktan sonra dışarı çıktım, kapıda beni Gürkan ve Damla bekliyordu. Onlarla konuşmadan bir yerlere tutunarak dışarı çıkmaya çalıştım.
" seni ben bırakayım, nereye istersen lütfen."
Gürkan arkamdan bağırıyor ama ben hiçbir şey duymuyordum. Artık hayatta güvenecek hiç kimsem yoktu. Midem hala bulanıyordu. Ben ona her dokunduğumda içimden akan her şey onun için sadece dalga konusuydu. Dışarı çıktığımda soğuk havanın yüzüme vurması için iki saniye bekledim. Gözyaşlarım şimdi yanaklarımda sıcaklık hissi veriyordu.O korkunç sokak şimdi benim için yoktu. Köpekler, tehlikeli adamlar hiçbiri beni korkutmuyordu. Bir yerlere tutunarak sokakta ilerlemeye başladım. Mide bulantım iyice artmıştı, bir köşeye yeniden kusup yoluma devam etmeye çalıştım.
Neden herkes beni yerle bir ediyordu. Artık Araf hayatımda olmayacaktı, o olmazsa ölürüm dediğim adamı arkamda bırakıp bu bomboş sokakta yalnız ilerliyordum. Kalbimde kurduğum ev şimdi paramparçaydı. Ona hiç kızgın değildim, yüreğimde öfke yoktu. Ama o yıkıntının altında çok büyük bir kırgınlık vardı. Anneme, teyzeme, kuzenlerime,Araf'a en kötüsü de kendime kırgındım. Canımı bu kadar yakmalarına ben izin vermiştim.

Caddeye geldiğimde yorgunluktan ayakta duracak halim bile yoktu. Bir taksi durdurup otogara gitmesini söyledim.
Bu şehirde kalamazdım, bu şehirin bana kaybettirdikleri çok fazlaydı. Annemi, ailemi, aşkımı en önemlisi ise inanma hissimi, güven duygumu kaybetmiştim. Artık burda kalmamın kimseye faydası yoktu. Hamdi dedeye gitmeye, kasabama dönmeye karar vermiştim. Bu şehir nefes almamı bile istemiyordu, içime çektiğim nefes artık ciğerlerimi doldurmuyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra otogara geldim. Bulduğum ilk Balıkesir otobüsüne bindim. Otobüs hareket saatine 5 dakika vardı. Camdan birbirlerini yolcu eden ağlayan insanları seyrediyordum. Şimdi bana burda gitme diyecek bir kişi bile yoktu. Olmayacaktı.

GÜRKAN' DAN
Araf ile beraber Melek'i otogara kadar takip ettik. Araf hiç konuşmuyor sadece Melek'i izliyordu.
" neden böyle bir şey yaptın?" sorduğum soruya önce cevap vermeyeceğini düşündüm. Gözlerini Melek'den ayırmadan
" annesine gitmesi gerekiyor, ben varken asla gitmeyecekti."
"Buna inanacağı mı sanıyorsun? Çok saçma üstelik senin tarzın da değil."
Diyerek sözünü kestim.
" bu sadece bir sebepti. Diğeri de bana kalsın. Sen sadece arabayı Sürmene bak ya da bir taksi durdurayım istersen."
O böyle söyleyince sesimi tamamen kesip yola konsantre oldum.

MELEK'TEN

Balıkesir'e vardığımda saat gece yarısını geçmişti. Kasabanın dolmuşu için sabahı beklemeliydim. Şehir de okul arkadaşımın babasının oteline gidip bir oda kiraladım.
Kendimi hemen banyoya attım kaç saat kaldığımı bilmiyordum. Vücudumda akan su damlalarını izliyordum, ne kadar güzel bir düzensizlikle akıp gidiyorlardı. Zaten ben böyle yapardım başıma kötü bir olay geldiğinde her zaman konuyla alakasız şeyler düşünürdüm. Arkadaşımın getirdiği pijamaları giyip yatağa uzandım. Uyuyamıyordum, burnuma sürekli Araf'ın adını koyamadığın kokusu, gözlerimi kapattığım da gözleri beliriyordu. Kalkıp odanın camını açtım, elime geçirdiğim kalem kağıtla sadece geceyi çiziyordum. Duygularımı, hayal kırıklıklarımı katmadan sadece geceyi çiziyordum.

Sabah olduğunda üzerimi giyinip otelden ayrıldım. İlk dolmuşla köye geldim. Hiçbir yere uğramadan hemen Hamdi dedenin yanına gittim. Beni görünce hemen sarıldı. Üzgün olduğum her halimden belliydi.
" bu yıkıntı nedir böyle meleğim."
Dedi.
" yıkılmadıkça sana uğradığım yok be tonton dede" söylediklerimden sonra gülümsedi.
" gel bakalım yıkıntıdan ne kurtarabiliriz." Dedi ve koluma girip beni evine götürdü.


Tam bir haftadır burdaydım. Hamdi dede bana iyi geliyordu. Sakinleştiriyor hatta acılarımı hafifletiyordu.
" ne zaman döneceksin mıncırık?"
Biz samanları üst üste dizerken bu soruyu sormuştu bana.
" ne o tonton, sıkıldım mı benden? Kurtuluş yok ben artık burdayım."
Diyerek lafı geçiştirmeye çalıştım. Ama bunun bir faydası yoktu.
" eğer bir yıkıntıdan kurtulmak istiyorsan yerine yeni birini inşa etmelisin. Benim yanımda ancak saman düzeltirsin. " dedi. Gülümsedim
" ee ama yenisini yapacak gücüm yok tonton."
" insanların en büyük hatası nedir biliyor musun mıncırık? "
Olduğu yere oturup şapkasını çıkarttı, çeşmeden getirdiğim Sudan bir yudum aldı ve yanına oturmam için işaret etti.
" başına bir şey geldiğinde en kötüsü olduğunu zanneder ama daha kötüsü her zaman vardır ve nefes  aldıkça umut vardır. Çünkü yanımızda bizi bırakmayacak, asla kandırmayacak Allah da vardır."
Ben yanına oturduğumda başımı okşayıp bir öpücüğü alnıma kondurdu.
İşte bu konuşmadan iki gün  sonra bugün İstanbul'a dönmeye karar vermiştim. Her şeyi Hamdi dedeye anlattığımda annemi arayıp haber vermişti. Hamdi dedenin yanında olmam eminim annemi de rahatlatmıştı. Beni Hamdi dedeye emanet etmişti. Şimdi dolmuşa binmeden önce kılavuzumun, tontonumun yüzüne son kez bakıyordum. Arabanın camından el sallarken araba oradan uzaklaşmaya başlamıştı.
Deli gibi kaçtığım şehre, insanlara geri dönüyordum. Ama bir farkla artık o eski Melek değildim. Her şeyi herkesi affeden kız değildim. Evet hala çok güçsüzdüm. Ama zaten yeni bir şeylerle uğraşmayacaktım. Olanı olduğu gibi bırakacaktım. Hayatımda ilk kez toplamadan her şeyi dağınık bırakacağım.

SUSKUN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin