Yeni bir sabah ve hala Araf'a seni seviyorum dedirtememiştim. Oda zaten söylemek için bir çaba harcamıyordu. Belki de hatta büyük ihtimalle bunun farkındaydı ama umrunda bile değildi.
Çizdiğim resme son kez bakıp eve doğru yürümeye başladım. Her halükarda bir şeyler çiziyordum, üzgünken, mutluyken, korkarken veya endişeliyken resim benim suskunluğumu bozmamın tek yoluydu.İnsanların bir haykırış bir çığlık şekli vardı işte benim yöntemim de buydu.
Kimine göre sessiz görünen bu eylem benim için en iyi gürültü şekliydi.
Sıla yeni ve saçma fikirleriyle gelmeden önce hızla üzerimi giyinip evden çıktım. Otobüs durağına gelince telefonuma gelen mesajı fark ettim. Araf beni şaşırtıyordu. İki gün olmuştu ve hala benimle konuşuyordu.
Normalde birgünün sonunda ya çeker gider ya da bağırır çağırırdı.GELEN MESAJ:ARAF
Okula geldiğinde pokemon seni benim yanıma getirecek.Aslında hala çok kibar olduğu söylenemezdi. -misin sözcüğünün lugatında yeri yoktu. Gürkan'a sürekli pokemon diyordu bunun sebebini Gürkan'a sormalıydım. Acaba bir çok yüzü mü vardı? Peki bu iyi bir şey miydi?
Okula geldiğimde Gürkan'ı aramak için çantamdan telefonu çıkarmaya uğraşırken Gürkan önümü kesip
" burdayım." Dedi. Mavi gözleri güneşin altında daha bir mavi, daha parlak bir mavi oluyordu. Hele ki bana böyle gülümserken çok tatlı görünüyordu.
" naber?" Şimdi bende gülümsüyordum. Bana İngiliz dükleri gibi eğilip selam verince gülümsemem yerini kahkahaya bıraktı.
" iyim matmazel, siz nasılsınız?" Deyip tekrar doğruldu.
" matmazel mi? Ben mi?" Dediğimde yürümek için yolu işaret ederek
" ee tabi ki Araf gibi bir keçiyi ancak sizin gibi bir soylu düzeltebilirdi." Dedi.
" Düzelmek? Emin misin?" Dediğimde
" hemde nasıl." Diyerek konuşmamı kesti.
" eskiden hiç konuşmazdı, her şeyini bakışları ile anlatırdı. Hatta Balyoz ona suskun lakabını taktı. Ama şimdi cümleler kurmanın zehirlemediğini bilakis bir panzehir olduğunu anlıyor. Tabi ki sadece seninle konuşuyor." Diyerek cümlesini bitirdi. Benden bir tepki bekliyordu. Ama haklıydı eskiden değil mesaj atıp aramak mesajlarıma cevap bile vermiyordu.
" zaten hep öyle olmaz mı? Hiçbir zaman asıl iyi olanı seçemeyiz. Etrafında dolaşırız ama bize yaklaşmasına izin vermeyiz. Doğru olduğunu bile bile uzaklaşırız. Sonrası ise kocaman bir pişmanlık." Dedim ve Gürkan'a baktım.
" ne güzel söyledin matmazel, kesinlikle haklısın." Deyip eski bir binayı işaret etti.
" burası neresi?" Diye sorduğumda içeri girmek üzereydik.
yıpranmış tek katlı binanın, pencerelerinde ki bütün camlar kırılmış, giriş kapısı sonradan takılmış tahta bir kapı ve üzerindeki bordo boyaların sadece küçük izleri duruyordu. Gürkan arkadan kapıyı kapatırken
" burası bizim sığınak, genelde okula gelince hiçbirimiz yoksak burda takılırız." Dedi.
Bende dalgacı bir tavırla
" nedir sizde ki şu eski hayranlığı anlamıyorum." Dediğimde ikimizde gülümsedik.
" Araf neden sana sürekli pokemon diyor." Gürkan Araf'ın tersine sorularıma her zaman cevap verirdi." aslında bu pek iyi bir şey değilmiş gibi durur ama o iyi niyetle söyler. Genelde canı sıkkınken bir sürü kılığa girer onu mutlu etmeye çalışırım. Binbir surat anlamında yani."
İkisinin arasındaki arkadaşlığın farklı olduğunu anlayabiliyordum.
" onu çok önemsiyorsun." Diye fısıldadığımda
" hemde herkesten çok o benim kardeşim, o benim hiç olmayan ailem." Dedi.
Gürkan'da da çok farklı bir hikaye vardı, içinde acının ve hayalkırıklığının olduğu bir hikaye tıpkı Araf'ın ki gibi. İkisini birleştiren ortak nokta da bu olmalıydı.
Onu üzmek istemediğim için hiçbir şey sormadım sadece gülümsemekle yetindim. İçinde hiç eşya olmayan evde aşağı kata inerken gelen müzik sesiyle şaşırdım.
Ne oluyor bakışlarımı Gürkan'a atarken beni zorla alt kata çekiyordu.
Alt katta büyük bir salon vardı, sağ tarafta büyük bir oturma grubu sol köşede tabak ve bardakların durduğu küçük bir dolap ve buz dolabı vardı. Ortada karşıdaki sahneye bakan birkaç tane sandalye ile salon doldurulmuştu.
Etrafı incelerken biran gözüm sahneye kaydı. Müzik aletlerinin içinden Damla ile Araf'ın çıktığını görünce şaşkınlığım daha da arttı.
Araf siyah pantolon, siyah tişört ve kot gömleği ile zaten harika olan görünüşüne şimdi müthiş bir bas gitar eklemişti.
Birden müzik başlayınca Gürkan oturmam için ortada duran sandalyeyi işaret etti. Dikkatlerini dağıtmamak için sessizce oturmaya özen gösterirken Araf'ın beni zaten fark etmediğini, aslında Şuan gözünün hiçbir şey görmediğini fark ettim.
Gitarın tellerine her dokunduğunda en sevdiği çikolatayı yiyen bir çocuk gibi yüzünde bir haz beliriyordu. Şarkıyı söylemeye başlayınca artık bu yıkık evde değildi, o kendi dünyasına çekilmişti. Benim resimle aramdaki bağı o müzikle kurmuştu.
Şarkıya Damla da eşlik edince Araf'ı izlemeyi bırakıp Damla'ya odaklandım. Her halinden Araf'ı sevdiği anlaşılan bu kızı Araf neden yanında tutuyordu, ona neden bu eziyeti yaşatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN (TAMAMLANDI)
Teen FictionKötülüğün ortasında büyüyen bir insanı kötü olduğu için suçlayamazsınız. Gülmesine izin verilmeyen birini gülmediği için yadırgayamazsınız. Aşk uğruna ölmek midir yoksa yaşamak mıdır? AŞK EN ZORU HANGİSİYSE ONU SEÇMEKTİR. AŞK GEREKİRSE DOLU DOLU YA...