Gözlerim tonlarca yükü olan bir araba gibi kalkmıyordu. Uyanmaya çalışıyordum ama onlar inatla kapanmak istiyordu. Sabah olmuştu acaba dün gece geç mi uyumuştum? Yattığım yerde kımıldayınca boynumdaki acı gözlerimi hemen açmama sebep oldu.
Yattığım yatak çift kişilik kocaman bir yataktı. Üstelik tavana montelenmiş beyaz tül perdeler yatağı bir prenses yatağı haline getiriyordu.
Yataktan hızla kalkıp etrafa bakmaya başladım. Neredeydim?
Oda tamamen beyaza esir olmuştu. Yerde bembeyaz bir halı, beyaz iki tane koltuk ve ortada yine beyaz bir sehpaya, beyaz bir dolap ve ayna eşlik ediyordu. Odadaki tek siyahlık bendim.O an neler olduğunu hatırladım, yanlış otobüse binmem, pis kokulu o sokak, sarhoş adam ve boynundaki keskin acı. Hepsini çok net hatırlıyordum, saçlarımı arkaya atıp hemen kapıya koştum ama kapı kilitliydi. Defalarca kez denememe rağmen açılmayınca kapıyı tekmelemeye ve yumruklamaya başladım.
Odada her şey çok iyi düşünülmüştü ama tek bir cam yoktu. Dışarıyı göremiyordum, acaba gece miydi yoksa yeni bir sabah mıydı? Annem hatta herkes beni kesinlikle çok merak etmiştir ama beni buraya kim getirmişti. Şuan öğrenmem gereken en önemli şey buydu.
" kimse yok mu?" Bağırırken aynı anda da kapıyı yumrukluyordum.
Tekrar
" imdat, yardım edin." Diye bağırınca merdivenlerden birinin indiğini ayak seslerinden anlayıp kapıdan uzaklaştım. Belki de üst kattaydım ve gelen kişi yukarı çıkıyordu ama bunu bilmeme pek imkan yoktu.
Kapı kilidinin sesini duyunca kapıdan iyice uzaklaşıp sehpanın üzerinde içinde beyaz güllerin olduğu vazoyu elime alıp kapının açılmasını bekledim. Kilit son kez çevrilince iyice gerilmiştim ve içimde büyük bir korku vardı.
Kapı açılınca şaşkınlıktan elimdeki vazoyu yere düşürdüm. Vazo paramparça olduğu için hızla geri çekilip karşımda duran Meriç'e baktım. Elindeki tepsi de müthiş bir kahvaltı ile gülümseyerek bana bakıyordu.
" sen, sen..." ben saçma sapan kekemelerken elindeki tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı.
" bak ne yaptın, bu vazoyu senin için özel olarak seçmiştim." Diyerek yerdeki kırık parçaları toplamaya başladı.
" Meriç burda ne işimiz var. Neler oluyor?" Dediğimde elindeki kırık parçaları tepsinin içine bırakıp
" yeni hayatımıza geldik. Sana söylemiştim bak herşeyi hazırladım işte." Dedi.
Çok garip davranıyordu, zaten günlerdir saçma sapan konuşuyordu ama bu kadar büyük bir şey yapacağını hiç düşünmemiştim.
" ne saçmalıyorsun. Annemler beni merak etmiştir, böyle bir deliliği nasıl yaparsın." Deyip onu ittim. Kapıdan hemen çıkıp merdivenlere koştum. Yukarı çıkınca en alt katta olduğumu anlamış oldum.
Nereye koştuğumu ne yapacağımı bilmediğim bu evde sadece koşuyordum.
Merdivenlerden çıkıp salona gelince bir anlık şaşkınlıkla olduğum yerde kaldım.
Salon tamamen benim zevklerimle dizayn edilmişti. Sağ tarafta kocaman bir kitaplık ve yanında şömine vardı. Sol tarafta ise boydan boya bir camın önünde bir resim atölyesi hazırlanmıştı. Camdan dışarıyı görünce şaşkınlığı bir tarafa bırakıp ne yapacağıma karar vermeye çalıştım.
Aşağıdan yavaş yavaş gelen ayak seslerini duyunca iyice panikledim. Koşarak giriş kapısına benzer kapıyı zorlamaya başladım ama kapı kilitliydi. Zaten Meriç de onun için bu kadar sakindi.
" imdaaaaaat!! Yardım edinnnn!" Diye bağırırken kapıyı zorlamaya da devam ettim. Meriç elindeki tepsiyi köşede duran sehpanın üzerine bıraktı.
" dışarı mı çıkmak istiyorsun? Neden bana söylemiyorsun. Yürüyüşe çıkabilirdik." Dediğinde daha çok korkmaya başlamıştım. Artık gözyaşlarıma da engel olamıyordum.
" Meriç lütfen, annemler çok korkmuşlardır bırak gideyim." Hem konuşuyor hemde ona doğru yürüyordum.
" merak etme, düzenimizi bir oturtalım. Onları da yemeğe davet ederiz." Cümlesini duyduğumda yürümeyi bıraktım.
Meriç beni gerçekten çok korkutuyordu. Sanki beni burda zorla tutmuyormuş gibi davranıyordu. Kendisine oluşturduğu hayal dünyasına ne kimseyi alıyordu ne de kendisi orayı terk ediyordu. Korkuyordum deli gibi korkuyordum. Yanında huzurlu hissettiğim arkadaşım şimdi sadece ve sadece korku saçıyordu.
" yemeğini yer misin? Hastalanacaksın." Deyip bana kahvaltı tepsisini gösterince ayakta dikilmeyi bırakıp tepsinin olduğu yöne doğru yürüdüm.
" demek hasta olurum öyle mi?" Dedikten sonra tepsiyi elime alıp tuvalin olduğu tarafa hızlıca fırlattım. Heryer berbat olmuştu. Büyük bir özenle hazırlanmış salon şimdi zeytinlerin, peynirin, reçelin gazabına uğramıştı. Tepsiyi fırlatınca Meriç de oturduğu yerden kalkıp
" Ama sevgilim neden yaptın bunu, ben burayı senin için dizayn etmiştim. Bak ne hale getirdin. " dedi.Kesinlikle iyi değildi.
" Ben senin sevgilin değilim. Beni bırakmadığın sürece hiçbir şey yemeyeceğim." Diye bağırınca Meriç de şaşırdı. Bu sefer onu sinirlendirmiştim. Kolumdan tutup beni zorla aşağı indirirken engel olmaya çalışsam da gücüm bir türlü yetmiyordu. Onu itmeye çalışınca pantolonun yanında sarkan anahtarlığı fark edip debelenmeyi bıraktım.*********************************
Saatler geçmişti, bu cennet görünümlü odada saatler geçmişti. Kaçmak, kurtulmak istiyordum. Deli gibi koşmak özgürce nefes almak istiyordum.
Merdivenden gelen ayak seslerini duyunca koltuktan ayağı fırladım. Köşe de duran abajürü elime alıp kapının yanına geçtim. Meriç kapının yanına gelince
" bak sevgilim, çok uğraşıp sana yemek yaptım. Lütfen buna saygısızlık etme." Dedi. Benden bir cevap bekliyordu. Ama hiç bir şey söylemedim. Benden cevap alamayacağını anlayınca kapının kilidini yavaşça açtı. Tepsiyi kapının girişinde görünce nefesimi tamamen tuttum. Bunu nasıl yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu ama böyle durumlarda yapılabilecek en iyi yolu deneyecektim.
Bir şeyi nasıl yapacağını bilmiyorsan düşünmeden yap.
Kapıdan içeri girip bana bakınırken elimdekini tüm gücümle kafasına geçirdim. Tepsi zaten önceden kirlenmiş halının üzerine düşüp halıyı daha da kirlettiğinde Meriç de yere yığıldı.
Sol tarafında duran anahtarı almaya çalışırken kolumu tutunca korkudan bir çığlık attım. Filmlerde ki gibi olmalıydı ama olmamıştı Meriç bayılmamıştı. Demek filmler bizi kandırıyordu. Şuan düşünmem gereken en son şeyi düşündüğümü fark edip Meriç'in elini zorda olsa kolumdan çektim.
Anahtarı alıp kapıdan çıktığımda oda ayağa kalkıyordu. Üst kata koşarken üzerinde beş altı tane anahtar olan anahtarlığı iyice elimde tuttum.
Kapının yanına geldiğimde oda son merdivenleri çıkıyordu.
Anahtarları hızlıca denerken anahtarlık birden yere düştü. Gözyaşlarım ardı ardına sıralanıyor ben ise daha hızlı anahtarları denemeye devam ediyordum.
Son anahtarı çevirdiğimde kapı açılınca hemen kendimi dışarı attım. Tamamen ormanlık bir alandaydım. Etrafta hiç kimse yoktu. Önümdeki parmaklıkları da tutunarak şaşalı girişten çıkarken Meriç beni ayağımdan yakaladı. Hızla dengemi kaybedip yere düşünce kaşımın üzerinden kan yavaşça yüzümde süzülünce yaralandığımı fark ettim. Elimi başıma atınca acıyla kıvrandım. Meriç de yaralı olduğu için elinden kurtulabilmek için tek şansımdı. Bir kaç kez tekme attığımda
" yettttteeeerrrr!!" Diye bağırıp hızla ayağı kalktı.
Karnıma bir tekme geçirince nefessiz kaldığımı fark ettim. Ama nefes almak da karnımın çok acımasına sebep oluyordu. Saçlarımdan tutup beni ayağı kaldırdığında artık ondan daha çok korkuyordum. Ben
" imdattttttttttt." Diye bağırırken o beni zorla eve soktu. Alt kata indiğimizde yine tüm umutlarım yok olmuştu. Beni hızla odaya ittiğinde acıyla inledim.
" Demek sana böyle davranmamı istiyorsun. Peki bakalım hangimiz kazanacak." Deyip kapıyı yeniden kapattı.
Deli gibi ağlıyordum, burdan hemen kurtulmak istiyordum. Ucunda ölüm bile olsa burdan çıkmalıydım.
Aslında Meriç'e de hala acıyordum. Onu bu hale ben getirmiştim. Bana olan aşkı onu böyle deliye mi döndürmüştü? Bu mümkün müydü? Aşk gibi huzur verici, acıyı bile en derinden hissettiren duygu başkalarına bu kadar zarar verdirebilir miydi?Gözyaşlarımı ve yüzümdeki kanı beceriksizce silip ayağı kalktım. Bir savaşa başlamıştık madem ortalık da savaş alanı gibi olmalıydı.
Aynanın önünde duran parfümleri alıp aynaya fırlattığında ayna paramparça oldu. Ama yeterli değildi yatağı, dolabı, tülleri, koltukları her şeyi yerle bir ediyordum. Meriç hızla kapıyı açtığında bende işimi bitirmiştim." Delirdin mi sen?" Diye bağırınca kendimi yere attım. Kırılan ayna parçalarından birini kıyafetimin arasına sıkıştırdığımda
" peki istediğini vereyim o zaman sana." Deyip bana doğru yürüdü. Şuan da hiçbir tepki vermemeliydim. Kolumdan tutup beni ayağı kaldırdı. Biraz önceki gibi canımı acıtmıyordu, ama hala sinirliydi. Beni hızla odadan çıkartıp üst kata götürdüğünde ne yaptığını anlayamıyordum. Mutfağın karşısında duran odanın kapısını açınca küçücük ve bomboş odayı görüp şaşırdım. Beni içeri itip
"Al senin istediğin gibi bir oda." Deyip kapıyı suratıma kapattı. Kapıyı kilitledikten sonra ışığı açıldı ve ne kadar küçük bir odada olduğumu daha iyi anladım. İşte şimdi ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Kıracak ya da parçalayacak hiçbir şey yoktu. Kaçabilmek için tek bir cam, yardım edecek tek bir kişi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN (TAMAMLANDI)
Teen FictionKötülüğün ortasında büyüyen bir insanı kötü olduğu için suçlayamazsınız. Gülmesine izin verilmeyen birini gülmediği için yadırgayamazsınız. Aşk uğruna ölmek midir yoksa yaşamak mıdır? AŞK EN ZORU HANGİSİYSE ONU SEÇMEKTİR. AŞK GEREKİRSE DOLU DOLU YA...