Güzel bir sabah, güzel bir gün, güzel bir hayat hepsi bu. Gerçekten hepsi bu mu? Bunlar olursa insan mutlu mu olacak? Peki görmediklerimiz, duymamak için kulaklarımızı kapattıklarımız.
Resim çizerken aklımda hep bu düşünceler vardı. Bazen sanki resim çizmiyor da kitap yazıyormuş gibi hissediyordum.
Şimdi daha saat yeni yedi olmuşken resmimi bitirmek üzereydim. Kalabalık yeni yeni kendini göstermeye başlamış, araçlar işlerine yetişmek isteyen insanları taşımakla meşguldü. Kimse gülümsemiyor ya da hayattan duyduğu memnuniyeti belirtecek tek bir tepki vermiyordu. Hayattan zevk aldıkları da söylenemezdi.Araf'la alışverişten sonra hiç konuşmamıştık. Pazar gününü bugün ki sınava çalışarak geçirip erkenden uyumuştum. Bugün de sabah erkenden resim çizmek için yine sokaktaki o banka gelmiştim. Resmimi bitirdiğimde her ayrıntıyı görmek ve bütünleşince nasıl durduğunu anlayabilmek için bankın üzerine koydum. Ayağı kalkıp resimdeki çizgileri incelemeye başladım. Sonra her zaman resim çizerken kafama taktığım kalemi başımdan çıkarıp ağzımda oynamaya başladım, son kez saate baktığımda saat yedi buçuk olmak üzereydi. Sınava yetişmek için gitmem gerekiyordu. Resme elimi uzatmışken kulağımın dibindeki sesle önce korkup sonra gülümsedim.
" ressam burda Araf beni öp temasını işlemiş bence."
Kafasını geri çektiğinde bende ona doğru döndüm.
" hayır, ressam burda kaç gündür nerelerdesin Araf ? temasını işledi."
Dediğimde oda gülümsedi.bankta duran resmî eline alıp
"Kesinlikle yanlış böyle bir şaheser benim gibi basit biri ile ilişkilendirilmiş olamaz." Dedi ve yine bütün kırgınlığım, sinirim ve sorularım yok olup gitmişti.Resim dosyamı odama bırakıp, önüme gelen ilk kazağı ve pantolonu giydim. Sonuçta kıyafetti işte, ne diyordu Araf ' kıyafet değil önemli olan içindeki'
Saçlarımı da tepeden toplayıp çantamı alarak aşağı indim. Annem ve alışmaya çalıştığım kocası mutlu mutlu kahvaltı ederken sınava gideceğimi söyleyip evden çıktım. Araf arabayla beni parkın yanında bekliyordu.
Arabaya binip kemerimi taktıktan sonra
" gidebiliriz." Dedim.
Arabayı çalıştırdığında ben hala onu izliyordum.
" sen düğünde ne giyeceksin. Ne demişti Sıla, giyinmeyi pek bilmiyor muşsun."
Dediğinde onu izlemekten vazgeçip camdan dışarı baktım. Bir iki saniye öylece durup sonra tekrar Araf'a döndüm. Neden sürekli istemediğim konular açılıyordu.
" hiçbir şey giymeyeceğim." Dedim ve tekrar camdan dışarıyı seyretmeye devam ettim.
" demek çıplaklık konusunda bana katılıyorsun." Dediğinde gülmeye başladım.
" ya sen ne kadar..." deyip ona dönerken sözümü kesip
" evet çok çok ve çok yakışıklıyım. Ha ayrıca fazlaca da tatlıyım." Dedi. Gülmeye devam ediyordum." bir insan kendini nasıl bu kadar beğenir." Dedim ve elimi saçlarına attım. Özenle yapılmış saçları şimdi darmadağın olmuştu.
" bozman pek bir şeyi değiştirmez. Ben her halimle..." bu sefer de ben konuşmasına izin vermedim.
" her halinle kendini beğenmişsin." Deyip geri yaslandım.
Onu izlemeyi seviyordum, üstelik böyle gülümserken, huzurluyken onu izlemek tarifi imkansız bir mutluluk veriyordu bana.Arabayı park ettikten sonra arabadan indik, yine elimi kibarca tutup beni iyice yanına çekti. Bu hareketi beni mutlu ediyordu, evet onun malı değildim sürekli bana sahibimmiş gibi davranmasını sevmiyordum. Ama beni sahiplenmesi çok başka bir şeydi.
Okula doğru yürürken hala bize bakmaya çekinen ama bakmaktan da vazgeçmeyen kişilerle ara ara göz geliyordum. Tabi ki Araf oralı bile olmuyordu.
Okula girdiğimizde sınavımın başlamasına tam bir saat vardı, Araf öylesine gireceği sınavına girmek için beni kantinde bırakıp yukarı çıktı.
Bende kantinde en köşede duran masalardan birine oturup notlarımı gözden geçirmeye başladım. Taki Damla''nın o muhteşem" merhaba tatlım" sözüne kadar kafamı kaldırıp ona baktığımda şaşırıp kaldım.
Önce yanlış gördüğümü düşünüp gözlerimi açıp kapattım. Ama hayır bu gerçekti, Damla ve Meriç eleleydi.
Neler oluyordu böyle demeden Meriç bir sandalye çekip Damla'ya oturmasını söyledi. Damla otururken oda tam yanına bir sandalye çekip oturdu.
Sevgili olmalarına çok şaşırmıştım ama daha çok şaşırdığım konu yanıma oturmaları olmuştu. O kadar sahte duruyorlardı ki böyle bir yalana kendileri bile inanmazken beni nasıl inandıracaklardı. Damla meriç'e teşekkür ettikten sonra bana dönüp" ama sen yine daldın." Dedi. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp onlara döndüm.
" sınavım var da onu düşünüyordum. Bu arada tebrik ederim." Deyip önümdeki notları topluyormuş gibi yaptım. Damla o iğneleyici sesiyle" teşekkürler tatlım. Benimde sizi tebrik etme fırsatım olmamıştı. Yeniden deniyorsunuz galiba." Dediğinde tekrar bakışlarımı Damla'ya çevirdim. Damla nispet yaparken Meriç hiçbir şey söylemiyor, sadece beni izliyordu.
" aslında biz daha yeni başladık, öncesinde olan her şeyi silip başladık. Umarım siz de öyle yapmışsınızdır."
Deyip meriç'e baktığımda bakışlarını benden çekip Damla'ya döndü." evet, biz de öyle yaptık." Dedi ve elini Damla''nın elinin üzerine koydu. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip geri yaslandım. Meriç biraz öyle durduktan sonra elini Damla''nın elinden çekti. Ellerini masanın üzerine koydu, telaşlı bir hali vardı. Sanki yaptığı hareketin sonuçlarını hemen görmek istiyordu. Bunun içinde
" biz de seninle barışalım olur mu? Unutalım her şeyi." Dedi. Böyle söyleyince bende gülümsedim." hiç bir sıkıntı yok, olanları çoktan unuttum." Dedim ve tekrar notlarımla uğraşmaya devam ettim. Damla Sevinçle
" o zaman sıkıntı yok, artık dörtlü takılırız." Dedi. Gülümsediğimde Araf kantin kapısında belirdi.
" maalesef Damlacım dörtlü takılamayız. Bir kere dört benim uğursuz sayım." Dediğinde çoktan yanıma oturmuştu. Hepimize baktıktan sonra
" üç olur, iki olur, beş olur ama dört katiyen olmaz." Diye devam etti.
İşte şimdi içten gülümsüyordum.
Damla ve Meriç hiçbir şey anlamamış gibi Araf'a baktılar. Araf
" neyse en kötü yanımıza pokemonu alırız " deyip kantinden içeri giren Gürkan'ı yanımıza çağırdı." maksat beş olmak, sanmıyorum ama belki uğursuzluk ortadan kalkar." Diye cümlesini bitirdi. Kimse bir şey söylemiyordu çünkü söylediklerini kimse anlamıyordu. Gürkan masaya geldiğinde Araf ayağı kalktı.
" Melek sınava geç kalıyorsun, bende seni beklerken pokemonla basketbol oynayacağım." Dediğinde hızla ayağı kalkıp saatime baktım. Beş dakikam vardı. Herkese görüşürüz gibi gerçekleşmesini istemediğim dileklerimi sunup yukarı koştum.
*****************************
Sınav beklediğimden daha kolay geçmişti. Ya da ben gereğinden çok çalışmıştım.
Kağıdı verip dışarı çıktığımda sınıfın yarısı hala sınıftaydı. Sılayı görünce başımla selam verdim. Zeliş zaten yüzüme bile bakmıyordu. Konuşmamak benim içinde daha iyiydi.
Koridora çıkıp pencerelere doğru yürüdüm önce derin bir nefes almaya ihtiyacım vardı. Camı açtığımda yağmurun atıştırdığını gördüm. İçime toprak kokusunu çekerken karşı sahada deli gibi basket atmaya çalışan Araf'ı fark ettim. Islanınca bana kızarken şimdi sırılsıklam olmuştu. Topu potaya gönderirken beni fark etti gülümsediğimde onun da tebessüm ettiğini gördüm.
Camı kapatıp sahaya doğru koşmaya başladım, tabi ki ıslandığında beliren kaslarını görmek için değil bu kadar mutluyken onu izlemek istiyordum.
Dışarı çıktığımda yağmur hızını iyice arttırmıştı, önce biraz duraksayıp yağmurun beni ıslatmasına izin verdim. Damlaların gökyüzünden yüzüme dökülüşünü sonra usulca diğer arkadaşlarına katılışını seyrediyordum hatta daha iyisi bunu hissediyordum.Derin bir nefes alıp tekrar koşmaya başladım, neden bilmiyorum ama hemen onu görmek istiyordum.
Sahaya geldiğimde bir kez daha derin bir nefes alıp içeri girdim.
Etrafta hiç kimse yoktu, biraz önce burada deli gibi top koşturanların hiçbiri burda değildi.
Etrafı iyice inceleyip -ki yağmur bunu oldukça zorluyordu- kimseyi göremeyince çantamdaki telefonu çıkarabilmek için kapalı bir alana gitmeye karar verdim. Tam arkamı dönecekken üzerime doğru atılan topu son anda fark edip hemen tuttum. Son anda tutmamış olsaydım yerlerdeki sırılsıklam çimlerle mutlu bir birlikteliğim olacaktı.
Top elimdeyken atılan tarafa doğru bakınca Araf da
" hadi maça başlayalım." Deyip bana doğru yürümeye başladı." malesef daha önce hiç oynamadım, genelde bilmediğim şeyleri yapmam." Diyerek topu tekrar ona attım. Topu havada yakalayıp
" yapmadan öğrenemezsin. " dedi. Sonra elindeki topu potaya doğru attı. Bu kadar uzak olmasına rağmen top potaya girmişti.
Çantamı ve montumu çıkartıp kulübeye bıraktıktan sonra Araf'ın yanına yürüdüm.
Şimdi ikimizde sahanın ortasında birbirimize bakıyorduk. Yağmur bizi sırılsıklam etmişti ama umurumuzda bile değildi. İkimizde mutluyduk, belki içimizde ya da geri kalan hayatımızda bir çok sorun vardı ama biz yine de mutluyduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUSKUN (TAMAMLANDI)
Teen FictionKötülüğün ortasında büyüyen bir insanı kötü olduğu için suçlayamazsınız. Gülmesine izin verilmeyen birini gülmediği için yadırgayamazsınız. Aşk uğruna ölmek midir yoksa yaşamak mıdır? AŞK EN ZORU HANGİSİYSE ONU SEÇMEKTİR. AŞK GEREKİRSE DOLU DOLU YA...