28

2.1K 74 1
                                    

Sabah çok zor olmasına rağmen bir sunum hazırlığı için okula gelmem gerekiyordu. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Bütün gece uyuyamamıştım. Böyle saçma bir şeyi yapmamalıydım, kim olursa olsun insanların yaralarına dokunmamalıydım. Böyle yaptığımda o nefret ettiğim, anlayamadığım insanlardan hiçbir farkım kalmazdı.
Kantinden çay alıp bir masaya oturdum, aslında Araf'ın okula gelip gelmediğini çok merak ediyordum. Onu görmeye şimdi daha çok ihtiyacım vardı.
" bu ne güzellik gözlerin ışıl ışıl."

Düşüncelerimden sıyrılıp yanıma oturan meriç'e döndüm. Benimle dalga geçiyordu, dün uyumadığını için gözlerim fena halde kızarmıştı.

" güzelliğimi uykusuzluklarıma borçluyum."
Onun neşesini kaçırmamak için bende ona takıldım. Halimi görünce biraz daha ciddileşti.
" ne oldu sana, ne bu halin." Dedi.
Omuzlarımı bilmem anlamında bükerek ayağı kalktım.
" sınıfa çıkacağım, çaya hiç dokunmadım, içersin. Sonra görüşürüz" deyip çıkışa yöneldim.
Meriç;
" kendine dikkat et. " diyerek
Arkamdan bağırdı. Elimle tamam işareti yapıp yukarı çıktım.
Merdivenleri çıkarken gözlerimle her yerde Araf'ı arıyordum. Ama hiç bir yerde yoktu.
Sınıfın kapısına geldiğimde, süper mini eteği, siyah gömleği,uzun botları ve boğucu parfüm kokusuyla Damla sınıfla arama girdi.
" naber bebeğim, dönüşün pek muhteşem olmamış şu haline bak." Diyerek saçlarımla oynadı. Elini saçlarımdan çekip geri çekildim.
" ne var ne istiyorsun." Konuşmayı hemen bitirmek istiyordum. Yine saçma sapan ve beni üzecek şekilde konuşacağına emindim.
" gel şurda biraz konuşalım."
Deyip koluma girdi, konuşmak istemiyorum desem de dinlemeyeceğine emindim. Bunun içinde hiçbir şey demeden onunla gittim, ne kadar çabuk konuşursa o kadar iyiydi.
Durduğumuz yerden alt katı rahatlıkla görebiliyordum. Damla parmağı ile aşağıyı gösterip
" bak prensimizin son hali." Dedi.

Aşağı baktığımda çok şaşırdım. Aslında tahmin ettiğim ama inşallah olmamıştır dediğim bir haldeydi. Evet Araf' ın yüzü gözü yaralar içinde, bir kolu da sarılıydı. Kendimi toplamaya çalıştım ama benim yüzümden, dün söylediklerim yüzünden olduğunu düşününce boğazım düğümleniyordu.

" ne yapmamı bekliyorsun, gidip sarılayım mı? Niye böyle şeyler yapıyorsun. Onu affetmem sana ne kazandıracak, üstelik onu bu kadar severken."

Ben konuştukça yüzünde oluşan duyguyu çok iyi anlıyordum. Üzülüyordu, çünkü o Araf'ı seviyor Araf ise sadece yanında durmasına izin veriyordu. Birden gülmeye başladı. Şaşırdım. Söylediğim sözlere gülmesini beklemiyordum.

" gerçekten bu kadar saf olamazsın. Sen onu affedince her şey düzelecek öyle mi , kızım sen iyi misin? Araf şu an seni yanında istese zaten onun yanında olurdun. O seni istemediği için şu an burdan ona bakıyorsun."

Söylediği sözleri bir türlü anlamlandıramıyordum.
" nasıl yani?"

" bak güzelim, Araf istediği için o gün her şeyi öğrendin. Sence bu okulda onun istemediği bir şeyi yapacak biri var mı? "
Gözlerim yine istemsizce doluyordu.

" o istediği her kızı alır, sonra başından öylece atar. Tabi seninki baya kısa sürdü."
Artık gözyaşlarım akıyor, ondan bana kalan son limanda içimde yıkılıyordu.

Ben Melek her şekilde umut edecek bir şeyler bulan kız, şimdi umut etmemem için herkes elinden geleni yapıyordu.

" mesela bu konuşmayı da o istediği için yapıyoruz ve sana bir mesajı var. Dedi ki benim canımı yakanın, canı benden daha çok yanar."

Damla sözünü bitirdiğinde istemsizce gözüm Araf'a kaydı. Arafta bana bakıyordu. Ama yüzünde gülümseme veya bir zafer işareti yoktu, öylece duruyordu.

" ona söyler misin? Başardı(gözyaşlarım ardı ardına akıyordu.) canım istediğinden daha çok yanıyor. Özür dilediğimi de söyle, onun gibi olmak istemezdim, asla olmak istemem."

Araf'a son kez bakıp koridorda lavaboya doğru yürüdüm. Şaşırıyordum nasıl gözyaşlarım hiç bitmez, gözyaşı pınarı diye bir şey varsa nasıl kurumaz. Lavaboya girip yüzümü yıkamaya başladım, sürekli yüzüme suyu çalıp nefes almamaya biraz önceki konuşmayı düşünmemeye çalışıyordum. Ama olmuyordu kulaklarımda sürekli Damla'nın
" istediği için ayrıldınız" sözü ve gözlerimin önüne Araf'ın yüzü vardı.
Lavabodan çıkıp koridordaki açık camdan derin derin nefes alıp verdim. Toparlanmam gerekiyordu, böyle giderse bu okulda daha fazla dayanamazdım.
Camdan dışarıyı seyrederken kısa boylu, tatlı bir çocuk yanına gelip
" Yusuf hoca 203 nolu sınıfta seni bekliyor, hemen gelsin dedi." Deyip uzaklaştı.
Yusuf hoca neden beni çağırmış olabilirdi ki, sınıfı ararken bu sorunun cevabını düşünüyordum. Sınıf kapısına geldiğimde üzerimi son kez düzeltip kapıyı çaldım. Yavaşça içeri girdiğimde hiç kimseyi göremedim
" hocam" diyerek arkamı dönecekken bir el belimi sarıp beni kapının yanındaki duvara yasladı. Diğer eliyle de kapıyı kapattı. Şaşırıp kalmıştım, bu kişi tabii ki de Araf'tı.
Kalbim hızla atıyorken nefes alış verişlerimde düzensiz bir hal almıştı. Haftalar sonra ilk kez bu kadar yakındık.
" bırak beni." Sesimin bu kadar cılız çıkacağını tahmin etmeliydim.

" demek benim gibi olmak istemezdin ha. Oldun ama bak yüzümdeki yaraların tek sebebi sensin. Orda olduğumu bile bile söyledin o sözlerini"

Bakışlarımı gözlerinden uzak tutuyordum, gözlerine bakarsam korkusuyla yüzündeki yaralara da bakamıyordum.

" gözelerime bakamıyormuş numaralarını kes. Senin gibi kızları iyi bilirim şu Melek yüzlüler değil mi? Kendini bana yamamaya çalışıyor..."

Sözünü bitirmesine izin vermeden öfkeyle gözlerine baktım. Şimdi içimdeki kırgınlığın yerinde kocaman bir öfke vardı. Ama bakışlarımı umursamadan sözlerine devam etti.

" ne oldu sana acırda yatağıma alırım mı sandın? Ama maalesef kalbi olmayan insanlar içinde duygu barındıramaz İlham Perisi."

Bu sözlerinden sonra kendimi daha fazla tutamadım. Bütün gücümle yaralarına aldırmadan onu itip arka tarafına geçtim.
" yeter" diye bağırırken yaralı kolunu da hızla üzerimden çektim. Kolunu acıyla düzeltirken ben artık kendimi kontrol edemiyordum.

" ben sadece küçücük bir şey yaptım. Senin bana yaptığın, söylediğin sözlerin yanında yok olup, silinip gidecek bir şey. Ya sen sen beni paramparça ettin."

Tüm gücümle bağırıyor önüme gelen kalem, kağıt, kitap, sıra her şeyi dağıtıyordum. Sadece Araf'a değil herkese, her şeye olan kızgınlığımı, kırgınlığımın acısını ilk kez bu şekilde çıkartıyordum.

" sen benden yaşamındaki en değerli şeyi aldın, kendini aldın benden"

Nefes nefese kalmıştım. Yavaşça yere çöktüm. Araf ise hiçbir şey yapmadan duvara yaslanmış beni izliyordu. Bende duvara yaslandım, başımı iki elimin arasına alıp

" benim suçum neydi. Ben sadece seni sevdim, sadece seni seviyorum. Niye yaptın bunu bana, neden yaptın. Başka birine zarar vermek için nasıl beni paramparça ettin."

Gözlerim kararmaya başladı, nefes alışverişlerim düzene girmişti bile. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip ağlamaya devam ettim. Araf ne yanıma geliyor ne de çıkıp gidiyordu. Sadece beni izliyordu. Hala gözyaşlarımın akması beni şaşırtıyordu. Son gücümü toplayıp
" sadece seni sev..."
cümlemi tamamlayamadan her yer kararmıştı.

SUSKUN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin