3.BÖLÜM: KEMANİST

5.3K 402 133
                                    


O, buradaydı ve tüm heybetiyle karşımda duruyordu. Kahvenin en güzel tonu olan dağınık saçları rüzgardan dolayı savruluyor, bazı tutamlar alnına düşüyordu. Mavi gözleri cansız ve rengi soluk görünüyordu ve gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu. Bedenini baştan aşağı süzdüğümde zayıfladığını görmek beni kötü hissettirmişti.

Göğüs kafesimi zorlayacak düzeyde hızlı atan kalbim, nefeslerimi zorlukla alıp vermeme yol açmıştı. Bedenim buz kesmiş ve bacaklarımdaki kan çekilmiş gibiydi. Mavilikleri, kahve irislerimle buluştuğunda baştan aşağı ürperdim. Gözleri birkaç saniye gözlerimde takılı kalsa da ardından yanımda duran Batuhan dikkatini çektiğinde ona baktı. Biçimli kaşları çatıldı, bakışları karardı. Batuhan'a döndüğümde elleri yumruk haline gelmiş, çenesi ise kaskatı kesilmiş bir şekilde ona baktığını gördüm. Aralarında oluşan bu gergin hava, önüne çıkan herkesi ve her şeyi savuracak bir fırtına kadar şiddetli gibiydi.

Batuhan seri adımlarla ona doğru yürümeye başladığında bahçenin iki tarafındaki banklara kurulan arkadaşları Sinan ve Alp de hareketlendi. Endişe bir anda tüm bedenimi sarmıştı. O hiç sinirli gözükmüyordu ama Batuhan, sanki ikisinin yerine de fazlasıyla sinirlenmişti. Batuhan'ı daha öncesinde hiç bu kadar sinirli görmemem de endişelenmem için yeterli bir sebepti.

Bacaklarım benden bağımsız bir şekilde hareket ederken Batuhan'a yetiştim ve öfkeden kaskatı kesilmiş olan kolundan tutup kendime çevirdim. Gözlerinden ateşli oklar fırlatıyordu adeta ve o oklar tenime saplanıyor, hücrelerime korku tohumları işliyordu. "Ne oluyor Batuhan?" Öfkeyle parıldayan gözleri ilk önce kolunu kavrayan elimi, ardından gözlerimi buldu.

"Okulun ilerisindeki durakta bekle beni, on dakikaya geliyorum," deyip bir şey dememe izin vermeden kolunu elimden kurtararak yürümeye devam ettiğinde arkasında bakakaldım birkaç saniye. Kendime gelir gelmez peşine takıldım. Bu anlam veremediğim siniriyle ona bir şey yapmasından korkuyordum. Alp ve Sinan, bahçenin iki tarafından ilerleyip Batuhan'ın yanında yerlerini aldılar.

Ona çevirdim bakışlarımı. Masmavi gözlerine. İfadesiz bir şekilde yerinden kıpırdamadan Batuhan'a bakıyordu. Karşımdaki zayıf ama yapılı bedeninin kaskatı kesildiğini görebiliyordum. İfadesiz bakışlarının öfkeyle harmanlanmasından korkmuyor değildim.

Batuhanlarla aramda bir otomobilin sığabileceği kadar olan arayı kapatmam beş saniyemi aldı. Batuhan ve arkadaşları tam onun karşısında durduğunda ben de durdum, ancak arkalarında olduğum için ne önden görünüyordum ne de önümü görebiliyordum. Batuhan'ın omuzlarının üzerinden görebildiğim tek şey onun yanında duran kıvırcık ve kumral saçlarla ela tonlarındaki gözlere sahip olan uzun boylu çocuktu. Sert bakışları Batuhan'daydı.

"Ne işin var burada?" Bu tıslamayla karışık sesin sahibi Batuhan'dı.

O, Batuhan'a bir cevap vermediğinde Batuhan'ın daha da öfkelendiğini yumruklarını daha da sıkmasından anlamıştım. Ona doğru ilerledi, "sana diyorum," diye tısladı dişlerinin arasından. O ise keskin bakışlarını bir an olsun Batuhan'dan ayırmıyordu.

"Senin ne işin varsa benim de aynı işim var. Okumak." Sesi... İlk defa duyduğum o tok ve gür sesi... Gözlerimi kapatmak istedim o an, ama yapamadım. Cümlesini bitirip sussa da sesi hala aklımda ve kulaklarımda yankılanıyordu.

Batuhan'ın burnundan alayla güldüğünü duydum. "Sabrımı zorlama Uygar. Çık git şu okuldan. Burası senin gibilere ait bir yer değil." Uygar... ismi Uygar'dı. Aylardır yan yana oturup tek bir diyalog bile kuramadığım çocuğun adı Uygar'dı. İsmi bile nasıl bu denli içimi titretebiliyordu?

ATEŞ ÇEMBERİ I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin