Zamanı durdurabilmek mümkün olsaydı eğer herkes en mutlu olduğu anda durdurmak isterdi. Peki ya sadece bir kere durdurabilseydik? O zaman hangi ânı seçerdiniz?
Benim bu zamana kadar "keşke zaman şu anda dursa" dediğim bir anım olmadı. Hiçbir zaman bu büyülü ve göğsünü huzurla dolduran cümle ne dudaklarımda hayat bulmuştu ne de aklımın derinliklerinde. Ben sıradan, basit hayatımın bir an önce geçip gitmesini isterdim hep. Sona gelmek isterdim fakat bunun sebebi depresyon veya geçmişte yaşadığım kötü bir anımdan kalan travma değildi. Sıkılmıştım işte. Her günüm boştu. Sabah kalkıp kahvaltı et, okula git, okulda saatlerce ders gör, eve gel, yemek ve birkaç alışılmış şey yapıp uyu.
Hayat bu muydu gerçekten?
Alışılmış ve sıradan mı?
Sadece ölmek için mi yaşıyorduk?
Sonra, sürekli kendini tekrar eden hayatımın merkezine bir yıldız kaydı. Yıldız merkezi yerle bir etti, belki kabul olacak belki de olmayacak dilekler bıraktı o merkezin yerine. Kayan yıldız beynimin, kalbimin, hayatımın her bir noktasını istila etti.
Aniden. Birden bire.
O yıldız ile aramda sadece birbirimizin anlayabileceği bir şeyler oldu. Belki yıldız da bunlar da benim uydurmamdı, inanmak istediğim için. Deliriyor olabilirdim. Tutunacak bir şeyler arıyor olabilirdim. Halüsinasyon görüyor da olabilirdim. Ama belki de her şey gerçekti.
Peki ya eğer gerçekse benim bu hikayedeki rolüm neydi?
Hastaneye varır varmaz Toprak durumu doktora anlatınca kırklı yaşlarının ortalarındaki kadın doktor şok olmuş, ondan sonra ise acil müdahale olarak beni tekerlekli sandalyeyle röntgene götürmüştü. O süreç içerisinde acıdan kıvranmaktan başka elimden bir şey gelmemişti. Tabii bir de onu düşünmekten...
Ya şans eseri ben tam gidince geldiyse sahile, aynı bankta oturup beni beklediyse?
Belki de bunlar delicesine saçma düşüncelerimdi. Belki de istediğim şeye inanmak istiyordum; ama biliyordum ki o inanmak istediğim şeyler, bir gün demirden bir duvar olup bana çarpacak, her bir uzvumu paramparça edecekti.
Toprakla göz göze geldiğimde bakışları düşüncelerimi bir bıçak gibi kesti. Ayak bileğimden diğer kemiklerime doğru çıkan ağrıya karşın kaşlarımı çatıp gözlerimi kaçırdım. Hastane odalarından birindeydik. Ben yatakta bacaklarımı uzatmış oturuyordum, Toprak ise karşımdaki koyu yeşil koltukta, bir bacağının ayak bileğini diğer bacağının üzerine atmış bir şekilde bana bakıyordu. Kaşları çatıktı.
"Sen git istersen, geri kalanını ben hallederim," diye konuştuğumda bakışları da oturma pozisyonu da değişmedi. Tek kaşını kaldırmakla yetindi sadece.
"Hayır, bekleyeceğim." Kumral ile kahverengi arasında kalan kıvırcık saçlarından bir tutamı ela gözlerinin önüne düşmüştü.
"Toprak," diye başladım sözlerime. "Yardımın için çok teşekkür ederim ama... bitti. Artık gitmelisin." Ayak bileğini bacağından indirdi, iki dirseğini iki diz kapağına yerleştirip öne doğruldu. Uzun kirpiklerinin altından gözlerini ayırmadan bana bakmaya devam ediyordu.
"Ne bitti Vera?" Gözlerimi kucağımdaki ellerime çevirdim ve hislerimin sesime yansımasına engel olmaya çalışarak konuştum:
"Çabalarım... çabalarımız bitti. Ona... Uygar'a yetişemedim. Hep ben onu beklerdim, bu sefer o beni bekledi, ama ben gidemedim." Derin bir nefes aldım, gülümsedim. "Bu hissi iyi biliyorum. Yani beklediğin kişinin gelmemesini. Bu şey gibi... Parası olmayan bir çocuk yolda pamuk şeker satan bir amca görür; çok sever ya hani çocuklar... Küçük çocuk umutlu gözlerle bakar ama onu alabilecek parası yoktur. Sonra pamuk şekerci amca küçük çocuğu görür. Çocuk, dolu dolu gözlerle pamuk şeker alanlara bakıyordur. Bunu fark eden o amca ona bir tane hediye etmek ister. Çocuk çok sevinir tabii, hemen tatlı bir heyecanla koşar amcanın yanına. Amca da bir tane tutuşturur eline. Çocuk sevinçle elindeki pamuk şekerle koşar, dudaklarında da kocaman bir gülümseme. Sonra çocuğun pamuk şekeri elinden kayıp yere düşer. İnsanlar da koca ayaklarıyla pamuk şekerinin üzerine basıp geçerken çocuk yaşlı gözlerle pembe pamuk şekerinin kirlenmesini, parçalanmasını, ezilmesini izler sadece. Arkasına bakar, belki amca oradadır ve ona yeni bir tane daha vermek ister diye; ama amca orada yoktur, gitmiştir. Çocuk bir kaldırıma çöküp yerdeki paramparça olmuş pamuk şekeri izlemeye başlar." Dolan gözlerimi parmaklarımın eklem yerleriyle sildim ve soluk verip gülümsemeye çalıştım. Ekledim: "Böyle bir his işte."
![](https://img.wattpad.com/cover/86040061-288-k676495.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇEMBERİ I & II
Teen Fiction"Her ne yapacaksan ateşten bir çemberin ortasına düşebilirsin, biliyorsun değil mi? Uygar, seni oraya itebilir." Anlayışla gülümsedim bu defa."Biliyorum, itebilir," dedim ve ekledim: "İttikten sonra arkasına bakmadan gidebileceğini de biliyorum. Bi...