yorumlarınızı merakla bekliyor, keyifli okumalar diliyorum^^
sırlar,
kandırıyorlar.
gerçekler,
canımı yakıyorlar.
ve siz hanımefendi,
beni yüz üstü bırakıyorsunuz.
***
"Uygar," diye mırıldandım. Taksiye bineli çok olmuştu; hatta eve varmamıza az kalmıştı. "Senin taksiden inmene gerek yok." Uygar bana döndü. Mavi gözlerinde yine hiçbir ifade göremiyordum. Bu durum istemsizce gerilmeme neden oldu.
"Neden?" diye sorarken sesi de gözlerinden farksızdı. Bir saat önceki Uygar ile şu anki uygar arasında büyük bir fark vardı. Şu anki Uygar, bankta tanıştığım ve adını bilmediğim duvarları olan çocuktu. Gözlerimi ondan kaçırıp kucağımda birleştirdiğim ellerime diktim. Birkaç saniye sonra çenemde bir baskı hissettim. Uygar çenemi kendisine çevirdiğinde bakışlarımız birleşti. "Ne oldu?" diye sordu netçe.
"Bakışların..." dedim. "Duvarların..." cümlenin devamı bir türlü dudaklarımın arasından çıkamıyordu. Dudaklarımın arasından çıkarsa gerçek olacağından korkuyordum belki de.
"Sadece düşünüyorum," demekle yetindi. "Başka bir şey değil." O an anladım ki Uygar düşüncelere daldığı zaman istemsizce bu hale bürünüyordu ve kendini dünyadan soyutlamayı tercih ediyordu. Belki de dünyadan soyutlanınca her şeyi daha berrak görebiliyordu. Başımı anlayışla onaylar anlamda salladım.
Ardından, "Boğuluyor musun peki... düşüncelerinde?" diye sordum.
"Bazen düşünceler değil de şüpheler boğar insanı," deyip elini çenemden çekti. Bir süre ona baktım, ardından bir şey demeden camdan dışarıyı izlemek için döndüğüm sırada evin önüne geldiğimizi fark ettim. İnmeye yeltenen Uygar'a dönüp kolunu tuttum.
"Tatsızlık çıksın istemiyorum."
"Çıkmayacak." Ve kolunu elimden kurtarıp taksiden indi. Endişeyle dudaklarımı birbirine bastırırken ben de indim. Taksi önümüzdeki yoldan geçip giderken Uygar'a baktım. Gözleri evin kapısındaydı. Bana döndüğünde göz göze geldik. Gülümsemeye çalıştım. İçeri girmem için başıyla kapıyı işaret etti. Tam öne doğru birkaç adım atmıştım ki evin kapısı annem tarafından açıldı. Arkasından da Pavel göründü. İkisinin gözleri de Uygar ile bana döndü. Annemin dudakları şaşkınlıkla aralanırken Pavel'in kaşları çatıldı. Onlara doğru yürümeye devam ettiğim sırada yanımda yürüyen Uygar'ı gördüm. Sert bakışları Pavel'in üzerindeydi. Önüme döndüm. Annem... tuhaf görünüyordu. Uygar'a bakakalmıştı ve gözlerinde de anlamlandıramadığım garip bir ifade vardı. Uygar'ı tanıyor muydu yoksa?
"Anne," dedim yanlarına vardığımızda. Annemin bakışları bana değmedi bile.
Uygar'a bakmaya devam ederek "Kim bu?" dedi. Avuç içimi bıkkınlıkla alnıma vurmak istedim. Aynı soruyu bu sabah Pavel de sormuştu.
"Arkadaşım," dedim. Uygar, annemin garip bakışlarını fark edip ona dönmüştü. Neler oluyordu?
Annem yine bana bakmadan "Onunla mıydın tüm gün?" diye sordu. Tam dudaklarımı aralamıştım ki Uygar benden önce konuştu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇEMBERİ I & II
Teen Fiction"Her ne yapacaksan ateşten bir çemberin ortasına düşebilirsin, biliyorsun değil mi? Uygar, seni oraya itebilir." Anlayışla gülümsedim bu defa."Biliyorum, itebilir," dedim ve ekledim: "İttikten sonra arkasına bakmadan gidebileceğini de biliyorum. Bi...