25.BÖLÜM: AĞAÇ EV

1.9K 134 85
                                    

Saatler, dakikaların ardından akarken etrafı ıssız olan başka bir bank buldum kendime sahilde. Bu anı kendime ayırmak, güneşin batışını seyretmek istiyordum. Kendimle kalmaya ihtiyacım vardı. Kapüşonumu kapatıp bulduğum herhangi bir banka oturdum, geriye yaslanıp bakışlarımı karşımdaki manzaraya çevirdim. Gökyüzü kızıla bürünmüştü. Kuşlar gökyüzünde birer yanılmasama bırakarak hızlıca süzülüyorlardı. Çantamdan siyah kulaklığımı çıkarırken dudaklarımda acı bir gülümseme can buldu. Kulaklığı kulaklarıma yerleştirdikten sonra telefonumdan sözsüz bir müzik açtım. Piyano ve kemanın birleşiminden doğan, huzur verici bir müzikti.

Düşüncelerimi bir kenara atmaya çalıştığım bu yolda, her köşe başında ona rastladım. Onun gözlerine, kirpiklerine, sesine, çıkık elmacık kemiklerine... Birini yoksaysam da diğeri yoluma çıkıyordu. Hepsini yok saymaya çalıştığımda ise usulca dibe çekildiğimi hissediyordum. Karanlık ve ucu görünmeyen sonsuz bir dip.

Yarım saat boyunca oturduktan sonra usulca ayaklandım. Batuhan'ın dediğine göre eve bu saatte gelmiş olacaktı ve benim de gelmemi istemişti. Bir yanım deli gibi gerçekleri öğrenmek isterken diğer yanım korkuyordu. Onun hakkında kötü bir şey öğrenmekten korkuyordu. Ama korkak yanımı dinlemeyecektim bu sefer; çünkü bilinmezlikler beni deli ediyordu.

Bir hışımla koştuğum kısa bir yolculuğun ardından elim kapı zilini çalmak üzere uzandı fakat duraksadım. Gözlerimi kapattım, derin bir soluk verdim. Kendimi, onun bana anlatacaklarına hazırlamaya çalışıyordum. Ardından gözlerimi açıp zile bastım. Kapıyı Batuhan açtı. Gülümseyerek "Hoş geldin Vera," dediğinde ben de hafifçe gülümsedim, içeri girdim. Kapıyı kapatıp bana döndü tekrar. "Burada mı konuşmak istersin, yoksa odamda mı?"

"Ne fark eder ki?" Ses tonumdaki ciddilik onun suratında can bulmuştu.

"Ben her şeyi odama hazırladım ama buraya da getirebilirim, sorun olmaz benim için." Bu dediğine karşın kaşlarımı çattım.

Aklımdaki soruya sesim can verdi: "Her şeyi odama hazırladım derken?"

"Sana anlatacağım her şeyi." Boş bakışlarımı bir anlığına ayaklarıma çevirdim. Anlatacaklarından korkan yanım, aklımda çığlık çığlığaydı. Omzumda elini hissetmemle gözlerimi gözlerine çıkardım. Fazla yakınımda duruyordu. Bir adım geriledim. Eli boşluğa düştü, yüz hatları gerildi.

"Pekala," deyip başka bir şey demesine izin vermeden ahşap merdivenlere yöneldim. Arkamdan geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Odasının nerede olduğunu bildiğimden direkt odasına girdim. Beni yerdeki kutular karşıladı. Bazılarının kapağı açıktı, bazılarının değil. Açık olanlardan birinin içindeki gazeteyi seçebilmiştim. Üç kutu da ofis kutuları gibiydi, dolu doluydu.

Batuhan da içeri girip kapıyı kapattı. Gerginlikten dişlerimi birbirine bastırmadan edemiyordum. Ona dönerken tırnaklarımı avuç içlerime batırdım. Eliyle yerdeki kutuların yanını gösterip "Otursana," dedi. Önce kutulara, sonra Batuhan'a baktım, ardından yere çöküp bacaklarımı bağdaş kurdum. O da karşımda aynı şekilde oturup beraberinde birkaç kutuyu kendine doğru sürükledi.

"Bunlar ne?" diye sormadan edemedim.

"Sen... son zamanlarda ona fazlasıyla takıntılı olduğun için anlatacaklarıma inanmayacağını düşündüm ve kanıtlarımla birlikte geldim."

Takıntı diyorlar sana, Uygar, içimdeki seni bilmeden.

Dişlerimi birbirine bastırdım. "Seni dinliyorum," diyerek başlaması gerektiğini belirttim. Kapağı açık olan kutuyu alıp en üstteki gazeteyi çıkardı, üstündeki yazıları görebileceğim şekilde önüme serdi. İlk gözüme çarpan şey büyük harflerle yazılan manşet ile iki hurda aracın fotoğrafıydı.

ATEŞ ÇEMBERİ I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin