II.KİTAP ➺ 28.BÖLÜM: "Hayat Tuvali"

1.1K 91 21
                                    

Filmlerde, dizilerde ve kitaplarda çok görür, çok okurdum. İnsanlar, hayatları tehlikede olduğu anlarda, yaşamlarının gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçtiğini söylerlerdi hep. Benim film şeridim henüz gözlerimin önünde belirmemişti; ancak az çok tahmin edebiliyordum şeritlerde can bulacak olan anılarımın ne olduğunu. Şeritlerin her birinde onun yüzünü görecektim. Yine sahilde onun oturup müzik dinlediği banka oturacak, kulaklığını tekini kendime takacak, her sabah o banka gelecek ve ona aşık olacaktım. Onunla olan her bir anımı tekrar tekrar yaşayacak ve filmin son şeridinde de yine onunla olacaktım.   

"Vera, uyuma." 

Şimdi ise o hayatımın tümü haline gelen adam, dizlerine çekmişti beni ve saçlarımı okşuyordu. Güzel maviliklerine bakarken görebiliyordum aslında ne kadar incindiğini. Bedenini ele geçiren korku, belki de tüm kalkanlarını indirmesine neden olmuştu birden. 

"Sakın, gözlerini bir an için bile olsa kapatma."

Gülümseyerek yüzünü okşadım ve elimdeki kan, duru tenini daha çok kirletti.

Gözlerini bir saniyeliğine gözlerimden ayırıp karşısındaki bir şeye baktı. Aklındaki her ne ise onun hakkında oldukça kararsız görünüyordu. "Canın çok yanıyor mu?" diye sorduğunu duydum en son, tam gözlerimin içine bakarak. Yalan söylemem gerekiyordu. Ona ilk defa, yalan söylemem gerekiyordu. Ancak o, cevap vermemi beklemeden telefonuna baktı, muhtemelen Toprak'ı arayacaktı ama sonrasında dudakları kıpırdandı ve telefonu sertçe yere bıraktı. Şarjı bitmiş olmalıydı. Söylediği bazı şeyleri duymakta güçlük çekiyordum; ama elimden geldiğince tüm bedenimi titreten acıya rağmen ona gülümsemeye ve iyi durumda olduğumu göstermeye çalışıyordum. Uygar karnımda açılan kanayan yaraya delicesine bir güçle bastırıyordu ve bu canımı çok yakıyordu.

"Vera," derken sesi sertti ve kararlıydı bu defa. "Bana güveniyor musun?" 

Ne için sorduğunu bilmesem de tereddüt etmeksizin "Evet," dedim. "Her an ve her koşulda." O an yüzünde bir şey yakaladım. Bu korku, endişe, tereddüt veya kararsızlık değildi. Bu, kendinden emin bir duruştu. 

 Elini kanamaya devam eden yaradan çekti ve beni sarsmamaya çalışarak üzerindeki kot ceketini hızla sıyırdı, ardından yaraya onu bastırdı. Bana döndü. "Bunu bastırman gerekiyor," dedi ve yaradan elini çekti. Bir elini bacaklarımın altından geçirirken diğer elini sırtıma sabitleyerek bedenimi dikkatlice kavradı ve asfalttan kaldırdı. Kot ceketini yarama bastırmaya çalışırken başımı göğsüne koyup acıya direnmeye devam ettim. Beni nereye götürdüğünü bilmesem de onun kolları arasında güvende olduğumdan hiç şüphem yoktu. 

"Vera. Kapatma gözlerini." Sesi, bugüne kadar duyduğum en güzel ninni, en güzel masal, en güzel sanattı. Tanrı'nın tuvalinde sergiye çıkan en güzel eserdi benim için.

"Uygar," dediğimde yürümeye devam ederken hemen cevapladı:

"Hm hm."

"İsmini seviyorum."

"Sadece ismimi mi?" dediğinde gülmeden edemedim ve onun bana yaptığı gibi, ben de onun bu sorusunu yanıtsız bırakmayı tercih ettim. Bunu fark eden Uygar'ın usulca güldüğünü duydum.

Bulanıklaşan görüşümle tanıyabildiğim kadarıyla evin önüne gelmiştik. Uygar'ın eve koşup Toprak'ı çağıracağını düşünsem de böyle bir şey gerçekleşmedi. Bir arabanın kilidinin açıldığına dair sesi işittiğimde başımı Uygar'ın göğsünden kaldırıp etrafıma bakındım. Karşımızda onun arabası duruyordu ve biz de gittikçe arabaya doğru yaklaşıyorduk. Uygar'ın yüzüne baktım; ancak orada hiçbir ifade yakalayamadım. Bakışları kadar donuktu mimikleri de. 

ATEŞ ÇEMBERİ I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin