Yorumlarınızı yazarsanız çok mutlu olurum^^ keyifli okumalaar
Hala oradaydı. Hala aynı saatte sahile geliyor, beni bekliyordu. Tıpkı daha öncesinde benim onu beklediğim gibi...
Yanına gitmem için adeta yalvaran aklım ve kalbim çığlık çığlığa bağırıyordu. Atan damarlarıma ise yankıları çarpıyormuşçasına titretiyordu beni. "Pavel," diye sesleniverdim farkında bile olmadan. "Durur musun?" Araba durduğunda kapıyı açıp indim. Arkamdan nereye gittiğimi soran Pavel'e geleceğimi söyledim cılız bir sesle. Duyup duymadığı hakkındaysa en ufak bir fikrim bile yoktu. Tenime çarpan sert yağmur damlaları beni birkaç saniye içinde sırılsıklam yapmıştı. İstemsizce ona doğru atıyordum adımlarımı, usulca. Yakınlaştıkça ona, daha da hissediyor gibiydim ruhunun sıcaklığını. Yakınlaştıkça ona, daha çok kapılıyordum acımasız dalgalarına.
"...suçlu olduğunu ve cezasını kabullendiğini itiraf etti. Yani bu kaza, bilerek yapılmış bir kazadır. Suçlu U.K, hamile bir kadının ölümüne sebep olmakla yargılanacaktır."
Sonra, durdum.
"Hayır, hayır, hayır..." geri geri gidiyordum. "yapamam."
Birden, önümden geçen yalnız bir çocuğa yetişip ona seslendim. Hiçbir şey yapmadan da duramazdım. Çocuğun boyuna ulaşmak için dizlerimin üzerine çöktüm. İkimiz de baştan aşağı ıslanmış halde birbirimize bakıyorduk. Benim uzun saçlarım, onunsa üç numara kesik saçları birbirine yapışmıştı. "Çok ıslanmışsın, şemsiye ister misin?" Çocuk ilk başta emin olamasa da birkaç saniye sonra hafifçe gülümseyerek başını salladı. Onu hızlıca şemsiye satan bir yere sokup iki tane şemsiye aldım. Parasını ödedikten sonra ikisini de ona verdim. Kaşarını kaldırdı. "Bir tane yeterli bana ama," dediğinde gülümsedim.
"Gel benimle," diyerek dükkandan çıkardım onu. İleriyi işaret ettim. "Şuradaki bankta oturan abiyi görüyor musun?" O tarafa baktıktan sonra başını onaylar anlamda salladı. "Diğer şemsiyeyi de ona götürür müsün?"
"Tamam," deyip ekledi: "Ne diyeyim peki?" Uzun uzun baktım ona, arkası dönük olsa da. Öylesine ıslanmıştı ki... ve asla da kalkıp gitmiyordu banktan.
Derin bir soluk verdim. "Şarkıyı kulaklığın tek bir ucuyla değil, iki ucuyla birden dinlemesi gerektiğini söyle." Bu, bir nevi veda ve kabullenişti.
Çocuk elindeki şemsiyesini açmadan önce bana baktı uzunca. Kahverengi gözlerinde çözemediğim bir gizem varmış gibi hissetsem de kuruntu olduğunu düşünüp koyverdim. Çocuk hızlıca ona doğru koşarken ben de köşeye arabayı park edip beni izleyen Pavel'e doğru yürüdüm. Anlam veremeyen bir ifadeyle izliyordu yaptıklarımı. Arabaya bindiğimde bana soru işaretleriyle baktıysa da umursamadım. Uygar'ın yanına varan çocuğun arkasından baktım. Çocuk dediklerimi Uygar'a sorarken mimiklerini görmeyi çok isterdim. Şemsiyeyi çocuğun elinden aldığında derin bir oh çektim.
Ancak nefesim, tükürüğümle birlikte boğazımda kaldı.
Çünkü Uygar ani bir şekilde benim olduğum tarafa dönmüştü ve ben, o güzel maviliklerini görmüştüm. Kaşlarını çatmış, çenesini sıkmış halde bana bakıyordu. "Pavel!" dedim panikle, "Sür çabuk, sür!" Pavel gaza hızlıca yüklenirken heyecandan ve panikten tutmaya yüz tutan astımımla geriye yaslanıp görüşümüzü kestim. Elimi kalbime koyup derin nefesler almaya çalıştım.
"Vera neler oluyor? İyi misin sen?" Nefeslerimin arasından konuşamadığım için elimi savurarak sorun olmadığını belirttim. Oysaki büyük bir sorun vardı. Kendime cesaret vermek istercesine bir soluk aldıktan sonra dönüp arkama baktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇEMBERİ I & II
Ficção Adolescente"Her ne yapacaksan ateşten bir çemberin ortasına düşebilirsin, biliyorsun değil mi? Uygar, seni oraya itebilir." Anlayışla gülümsedim bu defa."Biliyorum, itebilir," dedim ve ekledim: "İttikten sonra arkasına bakmadan gidebileceğini de biliyorum. Bi...