15.BÖLÜM: "UYUMA, N'OLUR"

2.2K 151 27
                                    

"Her kim görmek için bakıyorsa zihninde öldürdüğü onlarca ruhun çığlığıyla savaşmayı göze almalıdır."

***

Uygar'ın cebinde fotoğrafını taşıdığı kızın, karşımda onlarca fotoğrafı vardı. Onlarca kusursuz güzellikte çıktığı fotoğrafı. Onlarca kocaman gülümseyişinin fotoğrafları.

En çok canımı acıtan şey ise kim olduğunu dahi soramıyor olmamdı. Onun hayatında bir yerim olmadığı için sorma hakkını da kendime veremiyordum. Ben sadece sabahları aynı kulaklıktan müzik dinlediği bir kızdım. Keşke o da benim için sadece o anlama gelseydi.

Saçmasapan bir şekilde kırılan ruhumun gözlerimdeki yansımasını bir çırpıda silip ona döndüm. Dibimde oluşu kalbimi delicesine attırmaya yetmişti. Yorgun mavi irislerini yine mor ve kırmızı halkalar çevrelemişti. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Uyumaya ve... düşünmemeye. Her neyi veya kimi düşünüyorsa ona zarar veriyordu. Kendine zarar vermeyi kesmeliydi.

Tuttuğum soluğumu verdim. "Batuhanlarla neden böyle kuytu bir yerde buluşmayı tercih ettiniz?" diye soruverdim. Onun etkisinden kurtulmak için konuşmaya ihtiyacım vardı. Yanımdan geçip kalktığı koltuğa geri oturdu. Ona döndüğümde fotoğrafları topladığını gördüm. Gözlerim cebinde bulduğum fotoğrafı seçti. Bir şey demedim.

"Arkadaşına sor," derken gözleri bende değildi. Arkadaşın derken Batuhan'dan bahsettiğini anlamak zor olmamıştı.

"Kavga etmeyeceksiniz değil mi?" Ses tonum endişe barındırıyordu. Keskin bakışlarını gözlerime dikti. Bir süre bir şey demeden öylece baktı. Ardından,

"Bilmem," dedi. Bu rahatlığı ve ifadesiz yüzü beni delirtiyordu. Tam sinirle ağzımdan çıkmak üzere olanları serbest bırakıyordum ki tok bir erkek sesi yankılandı kulübede.

"Batuhanlar geliyor." Bu sesin sahibi Toprak'tı. Sesinde öfke vardı. Gözleri bende kısa bir an duraksadıktan sonra hemen Uygar'a döndü. "Boş gelmemişler." Uygar'a döndüğümde dudağının sol tarafı fütursuzca yukarı kıvrılmıştı.

"Nasıl boş gelmemişler? Kavga mı edeceksiniz?" Bu seferki sorum Toprak'aydı. Sesimdeki endişe tüm kulübeyi kaplamıştı. Başını onaylar anlamda sallamasıyla gözlerimi kocaman açmam bir oldu. Sağımda bir hareketlenme hissettim. Uygar usulca ayağa kalktı. Bana yaklaştı, gözlerini gözlerime kilitledi. Bu sessizlik, iyi değildi.

"Toprak," dedi. Sesi oldukça sakindi. "Onu içeri götür." Kaşlarımı çattım.

"Ne?" derken sesim istemsizce yükselmişti. Arkamdaki Toprak'a baktı. Ayak seslerinden bana yaklaştığını duydum. "Siz birbirinize girerken benim bir yerlerde bekleyeceğimi mi sanıyorsun?" Toprak kolumdan tuttuğunda bir hışımla geri çektim. "Hiçbir yere gitmiyorum. Yaralanmanıza izin veremem." Uygar alayla burnundan güldü. Böyle sessizce, bir şey demeden gülüp duruyor, sinirlerimi alt üst ediyordu.

"Vera." Konuşan kişi, beni alandan uzaklaştırmak için yanımda bekleyen Toprak'tı. "Şimdi sırası değil." Ona döndüm. Gergin görünüyordu.

"Peki ne zaman sırası Toprak? Birbirlerini ölesiye dövdükten sonra mı?" Bir Uygar'a bir Toprak'a baktım. Uygar gibi alayla güldüm. "Siz delirmişsiniz." Odağım Toprak'tayken bir anda kolumdan çekilmemle ne olduğunu şaşırıp afalladım. Dengesiz adımlarım birbirini kovalarken kolumdan çekmekte olan Uygar'ın gram umurumda değildim. Beni bir odaya doğru çekiştiriyordu. Kolumu kavrayan mavi damarlarla bezeli eli gergindi.

Beni önüne çekip kapıya dayadı ve aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirdi. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki durmasından korktum. "Sana git dedim, gitmedin." Konuştuğunda nefesi dudaklarıma vurdu. Ürperdim ve bu ürperişimi kolumdaki eli de hissetmişti. "O yüzden," dedi, "bu iş bitene kadar odadan çıkmayacaksın."

ATEŞ ÇEMBERİ I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin