Hava kararmak üzereydi. Hava sisli ve soğuktu. Camdan babamla oynayan büyük annem ve büyük babamı görebiliyordum. Büyük babam dördüncü kez kalkıp pencereye yaklaştığında asamı havaya kaldırdım. "Obliviate.."
"Lils! Ne yapıyorsun?!" diye çıkıştı Scorp.
"Içgüdüsel hareket edebilmesi için olayları hatırlamaması lazım.. Büyük annem bu olgunluğu gösterebilir ama büyük babam onları korumak için asa kullanmayı deneyecektir.." dedim soğukkanlı bir şekilde.
Bir süre ifadesiz şekilde suratıma baktı. Sonra bir hışımla kalktığı çalılıkların arasına geri sindi. "Haklısın.."
Sessiz olmaya oldukça özen gösteriyorduk. Hava karardıktan sonra sokak başında görülen siyah cüppeli uzun boylu siluetle birlikte Scorpius'a döndüm. "Buradan ayrılma.. Seni seviyorum.."
Buğulanmış gri gözleriyle dudağıma bir öpücük kondurdu. "Ben seni daha çok.."
Sirius'un gitmeden önce bıraktığı görünmezlik pelerinini hızla üzerime geçirdim. Tom Marvolo Riddle evin önünde durup cüppesinin şapkasını çıkardı. Tam ensesindeydim. Bir düşmanın yapacağı gibi..
Zafer gülümsemesini yüzüne takıp eve dogru ilerledi. Tahta kapının önünde durdu. "Alohomora!"
Kapı küçük bir klik sesiyle açıldı. Kapıyı gıcırtıyla iterken büyük babam elinde asası bile olmadan hole fırladı. Büyük annem merdivenlerden yukarıya babama siper olmuş şekilde kaçmaya çalışıyordu. Büyük babam ise gerçek bir aile babası gibi onları korumaya..
James Potter büyük bir cesaretle Voldemort'un üzerine atıldı. Ama rakibi onun kadar mert değildi. "Avada Kedavra!"
Büyük babam gözlerimin önünde yere yığılırken gözyaşlarıma engel olamadım.
Ailemi böyle namertçe mi öldürdün Voldemort?! Babamı böyle mi yetim bıraktın?!
Merdivenlerden yukarıya çıkarken büyük babamın cesedini çiğnedi. Hıçkırmamak için kendimi zor tutuyordum. Elimi sıkıca ağzıma kapayıp derin bir nefes aldım. Voldemort sanki beni bir anlığına hissetmişcesine boşluğa baktı ve yoluna devam etti.
Mavi süslemelerle bezenmiş çocuk odasının kapısına geldiğinde bir süre bekledi. Arkasına tekrar dönüp derin derin kokladı. Kokumu almıştı. Birkaç adım geriledim ama yine de büyük annemi duyabiliyordum. "Annen seni seviyor Harry. Baba da seviyor.. Güvende ol Harry.. Güçlü ol.."
Voldemort arkasını yoklamayı bıraktığında kapı tekrar kilit açma büyüsüyle açıldı. "Alohomora!"
Büyük annem yalvardı. "Onu bırak! Beni öldür lütfen!"
"Çekil şuradan aptal! Avada Kedavra!"
Çok güçlü bir patlama oldu. Tavan üstümüze göçerken bunu hesap etmediğimi hatırladım. Kollarımla kendimi korumaya çalışırken babamın çığlıklar atarak ağladığını duydum. Büyük annemin cesedi yerde yüzüstü yatıyordu. Ve Voldemort.. O gitmişti..
Görünmezlik pelerinini üzerimden attım. Koşarak babamı kucağıma aldım. Ve büyük annemin cansız bedeninin yanına eğildim. Hıçkırıklarımı serbest bırakmıştım artık. Babam minicik elleriyle annesinin saçlarını tutmaya çalışıyordu. Adım sesleri duydum. Scorpius gelmiş olmalıydı.
"Scorpius! Yardım et!"
Gözyaşlarımdan etrafı bulanık görüyordum. Scorpius koşarak gelip büyük annemi sırt üstü çevirdi. "Lils! Sakin ol! Onları geri döndürmek zorundayız.."
Sakinleşemiyordum. Ailemin katliamını izlemiştim. Bilincim kayıyordu. Düşünemiyordum. Gözlerim kapanmadan önce Scorp'un adımı bağırdığını duydum. "Lily! LILY!!!"
---
Uyandığımda Scorpius'un eli ağzımdaydı. Görünmezlik pelerinin altına girmiştik. Babam beşiğinde avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Büyük annem ise.. Severus Snape'in kucağında onun hıçkırıklarıyla sarsılıyordu.
"Lily... Lütfen ölme... Ben sensiz yaşayamam... Lily çok pişmanım.."
Feryatları yüreğimi sızlatmıştı. Gerçekten bu kadar çok mu sevmişti? Bunca yıl boyunca? Başkasıyla evlenmişken?
Bir süre daha gözleri kan çanağına dönene kadar ağladı. Sonra büyük annemin alnına ufak bir öpücük kondurup kalktı. "Korkak aşığın yine kaçıyor Lily... Seni benden tamamen almaya geliyorlar.."
Kapıya yöneldi. Çıkmadan önce ağlamaktan morarmış olan babama baktı. Sonra onu hiç umursamadan büyük anneme mırıldandı. "Seni hep seveceğim, benim minik Evans'ım.."
Snape gittiğine göre haber yayılmaya başlamıştı. Potterların öldüğü bütün büyücü dünyası tarafından öğrenilmişti..
Pelerinin altından çıkmaya fırsat kalmadan koca cüssesiyle etrafı yıkan Hagrid girdi içeriye. "Olamaz.. Bu çok kötü..."
Hızla yaklaşıp babamı kucağına aldı. "Sakin ol minik Harry.. Sakin ol... Profesör! Yukarıya gelseniz iyi olacak!.."
Babam kucağında minicik ve savunmasız duruyordu. O artık yetimdi. Hayatına böyle devam edecekti...
---
Ertesi gün Potterlar Godric's Hallow'daki mezarlığa gömülmüş; Sirius, Azkaban'a kapatılmıştı. Babam Dursleylere emanet edilmişti. Büyük annem ve büyük babamı geri döndüreceğimi bilsem dahi iki günde üzüntüden çökmüştüm.. Ben bile bu haldeysem, babam onca yıl ne yaşadı? Ne yaşadığını bilirken onu nasıl böyle berbat bir şeye tek başına mahkum bırakacağım?
Scorpius elimi tutup beni dışarıya çekiştirdi. Dün gece Andromeda Tonks'un evinde kalmıştık. Remus da bizimleydi. Ve şimdi tekrar bizimle birlikte arkadaşlarının mezarini açmaya geliyordu..
"Lily! Canlan biraz! Cisimlenme sınırına gitmeden cisimlenemeyiz.."
Alt tarafı bahçe dışına çıkacaktık. Ama ona göz devirmeden uysal bir şekilde ne diyorsa onu yaptım. Bahçeden çıktığımızda diğer kolumada Remus'un girmesiyle o ani bulantılardan birini yaşadım.
Godric's Hallow'daydık.. Yine..
Mezarlığa doğru yürüdük sessizce. Cadılar bayramından çıkmıştık. Ama o geceden sonra Godric's Hallow'da kutlamalar kesilmişti.. Etrafa derin bir keder hakimdi. Herkes çok sevilen Lily ve James Potter'ın yasını tutuyordu..
Mezarlığa girdiğimizde siyah pelerinli tıfıl bir kadının büyük annem ve büyük babamın mezarının başında beklediğini gördük. Scorpius ve Remus beni hemen çalıların arasına çekti.
Remus sessizce fısıldadı. "Bathilda Beckshot.. Onların komşusuydu. Lily'yi çok severdi.."
Ama içimdeki ses onun yaşlı Bathilda olmadığını biliyordu. Aşağılık yılan!
Çalıların arasından fırladım. Etrafına bakınan kadına bağırdım. "Nagini!!"
Kadın silueti yerle bir olurken elbiselerin içinden fırlayan yılan ters tarafa doğru kaçmaya başladı. Onu arıyordu.. Efendisi Voldemort'u..
Ona bağırdığımda suratıma bile bakmadan kaçmıştı. Oysaki suratıma baksa bana saldıracağına kalıbımı basarım. Korkuyordu. Efendisini kaybettiği için tedirgindi. "CONFRINGO!"
Bir mezar taşını patlatmaya becerdim ancak yılana denk gelmedi. Bu arada Remus ve Scorpius'ta çalıların arkasından çıkmayı başarmıştı. Remus asasını ileri doğrultup mezar taşını eski haline getirdi. "Reparo!.." Sonra bana dönüp "Nasıl anladın?" diye sordu.
"Sanırım bebek babamın sahip olduğu yara izi beni çatal diline bağlıyor.. Voldemort'a sesleniyordu.. Onu duydum.."
Scorp yüzünü buruşturdu. "Slytherinim ama yılanlardan nefret ediyorum.."
Güldüm.. Ama yüzümdeki gülücüğü solduran Nagini'nin önünde durduğu mezarın ismi olmuştu.
Büyük annem ve büyük babamın mezarına bakmak için gelmemişti. O başka bir mezara bakmaya gelmişti..
'Ignatius Peverell'
Hikayede gelecek için konu çıkarmaya çalışıyorum. Geleceğe dönmemize az kaldı 😙😙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİLY LUNA POTTER VE ZAMAN DÖNDÜRÜCÜ-SCORİLY (tamamlandı)
FanfictionEğer bir Potter iseniz başınızı belaya sokmak kaçınılmazdır. Peki bir Malfoy'la olmak istemediğiniz ama geri dönmeyi de beceremediğiniz bir zamana düşseniz ve kurtulmaya çalıştıkça daha çok çamura batsanız nasıl olurdu? Eski Hogwarts'a merhaba deyi...