Bir hışımla oradan çıktım. Bana bunu yaptığına inanamıyordum. Ağlamamak için kendimi tutmaya çalıştım ama insanlar bana bakarken bu o kadar da kolay olmadı. Herkes üzerime gelip, sorular yağdırıp duruyordu. En sonunda birine çarptım ve "iyi misin?" Diye sordu. Sanırım yüzyılın patlamasını yaşadım.
"YETER ARTIK. ŞU APTAL SORUYU SORUP DURMAYIN. DAYANAMIYORUM" Diye bağırıp koşarak şatodan çıktım.
Koşarken ağlamaya başlamıştım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Gözlerim benden bağımsız yaşlar akıtmaya devam ediyordu.
En sonunda durup mezarlıkta bir mezar taşının kenarına oturdum ve ağlamaya devam ettim.
Yanımda birden beliren biriyle beraber irkildim. Kafamı kaldırdığımda bu kişinin Jason olduğunu gördüm.
Burnumu çekerken ve göz yaşlarımı silerken "senin ne işin var burada?" Diye sordum. "Bu gözyaşlarının ne işi var burada?" Diye o da soruyla karşılık verince burnumu çekerek "se- sen hiç birşey bilmiyorsun" dedim. Sesim titremişti.
"Aslında senden daha çok şey biliyorum. Ben o herife bütün bildiklerini öğreten kişiyim zero. Ve senin gözyaşlarını hak etmiyor o" dedi. Bir an şaşırmıştım.
"Ben neden onu sevdim ki! Şu anda ondan nefret ediyorumm..." ona yaslanarak ağlamaya devam etmiştim. Omuzu gerçekten de yumuşaktı.
Bir süre sonra ağlamaktan gözlerim ağrımaya başladı. Şişmişlerdi ve uykum vardı ama şatoya gitmek istemiyordum. Zaten düşüncelere dalarken uyuyakalmışım.
Gözlerimi açtığımda yumuşacık peluşların üzerinde buldum kendimi. Etrafımda birsürü oyuncak bebek vardı ve burası gerçekten de çocukluğumdaki eski oyuncak dükkanlarına benziyordu. Biraz tozlu olsa da gerçekten rengarenkti. Bir süre sonra Jason geldi.
"Günaydın" dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi çok içtendi. "Günaydın. Ben uyuyakaldım galiba çok afedersin dün herşey üst üste geld-" sözümü yarıda keserek "bu açıklamaya gerçekten gerek yok. Dünden sonra şatoya gitmek istemezsin diye düşündüm ve buraya getirdim." diye açıklama yaptı. "Teşekkür ederim. Burası tam olarak neresi? Çok sevimli bir yer." Dedim. Gerçekten de öyleydi.
"Burası benim oyuncak dükkanım. Burada hobi olarak oyuncak yapıyorum" dedi ve kapı açıldı. Içeriye bir kız çocuğu girip
"Jason abi oyuncak bebeğim eskisi gibi çalışmıyor." Dedi üzgün bir şekilde.
Jason oyuncağı eline alıp arkasından pillerini çıkarttı ve "şimdi sana bir sihir yapacağım ve geri çalışacak" dedi. Kız sevinerek alkışlarken yerinde zıpladı. Sanki bir sihirbaz gibi eliyle hareketler yaparken arkaya yeni pilleri geri taktı ve kapakcığı kapatıp geri verdi.
Küçük kız bebeği alınca gözlerindeki mutluluk herşeye değerdi. Düğmeye bastı ve bebek çalıştı.
"Vay canına çok teşekkür ederim" diye sevinerek hemen dükkandan çıktı. Jason "çocukluğumda pek oyuncağım olduğunu söyleyemem. Sadece eski bir kukla. Ama ben varken buradaki çocuklar oyuncaksız kalmamalı." Dedi ve devam etti. "Daha önce gerçekten çok kanlı oyuncaklar tasarladım. Aklın hayalinin alamayacağı türden. Bir oyuncak kendi başına 20 kişiyi rahat 1 dakikada öldürebilirdi. Ama benim istediğim bu değildi. Ben hiçbir çocuğun benim gibi çocukluk geçirmesini istemedim. Bu yüzden Monocity'nin kaderi etkilenmediği sürece yani büyük savaşlar haricinde onları kullanmıyorum" dedi.
"Bu gerçekten çok sevimli." Dedim gülümseyince "benim artık dönmem gerekiyor. Keşke hep burada kalabilseydim." Dedim ve dudak büzdüm. "İstediğin zaman buraya gelebilirsin. Yine sohbet edebiliriz. Ama bu sefer ağlamadan" dedi ve gülümsedi. Tamam deyip ben de gülümsedim ve dükkandan çıktım.
Eve döndüğümde Carly yakama yapışıp "neredeydin lan sen? Meraktan geberdik zero!" Diye duvara yaslayınca "herşeyi anlatacağım" dedim ve yakamı bıraktı. Anlattığımda şok geçirmişti.
Peter'ın güçlerini kristale hapsedip zincirlerini çıkarmışlar. Onunla son bir kez görüştükten sonra tamamen yüzüne bakmayacaktım. Ondan en yakın arkadaşlarımdan birini geri alacaktım.
Yanına indiğimde muhafızlar kapıyı açtı. Peter beni gördüğünde şaşkındı. Muhafızlara biraz uzaklaşmalarını söyledim. Söyleyeceklerimi duymaları pek de hoş olmazdı sanırım.
Peter "hoşgeldin" dedi. "Buraya senin için gelmedim. Ne için geldiğimi tahmin ediyorsun." Deyince başını onaylar anlamda salladı. "Zero lütfen beni affet" dedi. Bunca olandan sonra gerçekten bunu nasıl düşünebilir? Hayır deyince "hadi ama sen de beni seviyorsun biliyorum. Özledim seni" diye yaklaşmaya başladı. Ben geri gittikçe o bana doğru geliyordu.
"Daha fazla yaklaşma! Buraya senden son bir şey rica etmeye geldim. Şansını fazla zorlama." Dedim. En sonunda duvara yaslandığımı fark ettim. Peter yaklaşmaya devam ettikçe onu uyardım ama beni dinlemiyordu.
Aramızda bir adımlık mesafe kalınca vurmaya çalıştım. Bileklerimden tutup duvara yasladı ve ben neye uğradığımı şaşırırken çığlık atmaya başladım. Neden muhafızları uzaklaştırdım ki. Diyeceklerimi de diyemedim zaten.
Boynumdan öpmeye başlayınca iyice çırpınmaya başladım ama işe yaramadı. Son gücümle bağırırken Jason içeri daldı ve Peter'a yumruk atmaya başladı.
"JASON DUR!!" ne kadar bağırsam da hala vurmaya devam ediyordu. Muhafızlar içeriye girdikten sonra koşarak uzaklaştım. Yeter artık.
Yukarıya odama çıktım ve kapıyı kilitledim. Perdeleri çektikten sonra oda kapkaranlık olmuştu. Banyoya gidip duş aldıktan sonra yatağa uzanıp ağlamaya başladım. Kendimden nefret ediyordum.
Sanırım depresyona girmiştim. Kitabımı aldım ve cam kenarına geçtim. Media'daki resim artık kimsenin yüzünü görecek halim kalmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Donuk Kukla
FantasyNeyle karşı karşıyasın? Ya da karşılaştığın kişileri ne kadar iyi tanıyorsun? İşte tam da burada bir çelişki var. Carly hakkında pek bir bilgi veremem ama yaşadığı onca şeyden sonra nasıl ayakta kalabildi onu söyleyebilirim. Tek kelime. "creepypast...