Media'daki Rogao
Jeff'in ağzındanRogao gür ve kalın bir sesle "Beni kim çağırdı" dedi. Sinirlenmişti. Sam Toby'nin arkasına saklanarak "aman tanrım aman tanrım." Diye sayıklarken Anna "ben" dedi kendinden emin bir sesle.
Rogao farklı bir bakış attı ve "Anna. Seni yeniden görmek ne güzel." Dedi.
Anna hiç istifini bozmadan "Rogao ruh paylaşımı yapacağım." Dedi. Rogao şaşkın bir ifadeyle "zamanında ruhunun bir parçası için bir sürü ruh ayağına serdim ve geri çevirdin. Bu faninin ne özelliği var da ruhunu onunla paylaşacaksın?" Diye sordu. Adam haklı yani ben olsam ben de sorardım.
Anna "çünkü onun ruhu benimkinden daha değerli. O bir melez ve en önemlisi de benim kızım." Dedi. "Kızın için sadece senin ruhun yetmez. Kızın ölmüş ama ruh hala bedende. Acele edersen kurtulur." Diye cevap alınca beynimden vurulmuşa döndüm.
Sam "ben olurum." Deyince herkes dönüp ona baktı. Artık yüzüne gerçekleri vurmam gerekiyordu. Sonra bana patavatsız diyorlar.
"Sen git de ölürsen benim yakama yapışsınlar dimi. Hem abim hem bay robinson. Sen bana emanetsin ama ben kimseye emanet değilim. Bu yüzden de ben olacağım. İtirazı olan?" Diye sordum ve kimse birşey demedi.
Sam "Carly benim can dostum ama." Diye yanıma yaklaşınca "işte bu yüzden gözlerini açınca ilk seni görmeli" dedim ve Rogao'ya yaklaştım.
Rogao elimize bir taş verdi ve büyük taşı da Carly'nin üzerine koydu. Büyüye başlar başlamaz ruhumun çekildiğini sonuna kadar hissettim.
Yaklaşık yarım saat sonra rogao durdu ve bizi bırakınca aniden yere düştük.
Gözlerimi açtığımda Liu başımdaydı ve odamdaydım. Liu "sen tam bir aptalsın. Anladın mı beni! Aptal." Sesi kısık çıkmıştı.
"Anna nasıl?" Diye sordum. Abim(Liu) bana bir kez daha kızarak "sana o kadar aptal dedim akıllanmadın değil mi?" Dedi. Haklıydı da.
"Abi Anna ve Carly nasıl? Bunları biraz özet geçsen?" Dedim. Bir süre sonra "ikisi de iyi. Carly yoğun bakımda. Hayata döndü ama biraz daha zamanı var. Savaş kısa sürdü ama her taraf birbirine girdi. Birçoğu yer hasar aldı. Bir ayaklan bayağı işimiz var. Angevil'e gelince öldürdük." Dedi. "Nasıl yani Angevil öldü mü?" Deyince başını salladı.
"Bu kadar kolay olması sence de fazla şüphe uyandırıcı değil mi?" Dediğimde "ben de aynı şeyi düşünüyorum ama şu anda monocity'i toparlamamız gerek." Dedi.
Ayağa kalktım ve koridorda yürüdüm. Carly'nin odasının önünden geçerken aklım takıldı ve içeriye kapı arasından bakarken siyah birşey cihazın fişini çekti. Dikkatli bakınca bunun jack olduğunu fark ettim.
"Üzgünüm ama senin gibi güçlere sahip biri bizim sonumuz olacak." Dedi ve gitti. Ondan hemen sonra içeriye girip cihazın fişini geri taktım. Hala yaşıyordu. Bir oh çektim ve Liu'nun yanına gittim.
İçeriye girer girmez "Kora Carly'nin odasına derhal 2 tane bekci yerleştir." Dedim. Ondan başkasına güvenemezdim. Liu "neye dayanarak?" Deyince sinirlenip "az önce Jack' in elini kolunu sallaya sallaya içeriye girip odadaki cihazın fişini çekmesine dayanarak." Dedim. Liu şaşırmıştı.
"Sen ciddimisin?" Deyince sinirlerimi bozmuştu. "Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?" Diye tersledim.
"Tamam. Sakin ol şampiyon. Kora sen de bekçileri yerleştirir misin? Mümkünse Anna'nın odasına da yerleştir." Dedi. "Jeff senden birşey isteyeceğim. Bana savaş alanında kaç kaybımız olduğunu ve karşı taraftan kaç kayıp olduğunu öğrenir misin?" Dedi.
"Ayak işi yapmayacağım. Veriyorsan doğru düzgün bir iş ver." Dedim. Acemiymişim gibi davranıyor. "Off. Jeff bir kere de tersleme. O olmaz bu olmaz biz ne yapacağız senle?" Diye sorunca "bence şöyle yapalım sen bana şu parşömenleri ver" dedim ve masanın üzerindeki bütün parşömenleri kucaklayıp "buraya ayakişi takımının bana getirdiği verileri işleyip arşive yerleştireyim çünkü bu kadar hareket yeter." Dedim.
Liu "tamam da sen evrak işinden nefret edersin." Dedi. Haklıydı da. "Vazgeçeyim mi?" Deyince "ya onun için demedim istediğini yap. Yardımın dokunsun da." Dedi. "Adamların dökümanları Carly'nin odasına getirsinler" deyince tamam der gibi başını salladı.
Aslında istese benim bu tarz konuşmama izin vermez ama abim sonuçta.
Carly'nin odasındaki masayı çekip işleme başladım. Bir süre sonra Jason yanıma geldi ve "sen evrak işi yapar mıydın?" Dedi.
"Haklısın yapmam ama ben dışarıdayken bir proxy daha gelip fişini çekmeye çalışabilir. Dışarıdaki muhafızların ruhu bile duymaz." Dedim. Burada kalmalıydım. Jason "biz peter'dan sorumluyuz." Dedi. Gerçekten adamına vermişler.
"Geçmiş olsun" deyince birşey demedim ve gitti.
Birkaç saat sonra Carly öksürmeye başladı. Yüzündeki hava maskesini çıkarttım ve derin bir nefes aldı ve yavaşca gözlerini araladı. Sonunda.
"Günaydın" dedim. Kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi ve Anna'yı sordu. Iyi olduğunu söyleyince sevindi ve orada ne olduğunu sordu. Ben de olanları anlattım.
Anlatmayı bitirdiğimde "neden bunu yaptın?" Diye sorduğunda "Ne bileyim ben" dedim. Cidden ne bileyim ben. O an içimdeki aptal içsesi dinleyip yola çıktım
Yerinden doğrulunca geri yatırıp "biraz daha dinlen sonra Anna'nın yanına gidersin" dedim ve geri yatırdım. O uyuyunca ben de o arada evrak işlerini bitirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Donuk Kukla
FantasyNeyle karşı karşıyasın? Ya da karşılaştığın kişileri ne kadar iyi tanıyorsun? İşte tam da burada bir çelişki var. Carly hakkında pek bir bilgi veremem ama yaşadığı onca şeyden sonra nasıl ayakta kalabildi onu söyleyebilirim. Tek kelime. "creepypast...