Kalbimde Bir Dilek Tuttum
GÜNÜMÜZ
Başımı karşıya doğrultup, heykele baktım ve yine içimi sızım sızım sızlatan bir anımsayış damarlarımda dolaşmaya başladı...
Bu sırada zihnimde beliren anılar, parça parça gözlerimin önünden geçti nostaljik bir film şeridi gibi. Bu şeritler beni hem heyecanlandırdı hem de korkuttu. Gerçeği bulmaya olan hevesim daha da arttı ve doruklara ulaştı.
Tüm gücümle derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Criss "sakın buradan ayrılma" demişti ama kendime engel olamıyorum. Ayaklarım bana sormadan ilerliyor. Yoldan vızır vızır geçen arabalara bile aldırmadan ilerliyorum.
Karşımda duran süs havuzuna yaklaştıkça bir şeyler gıdıklıyor ruhumu. Ellerim, dizlerim hatta sesim bile titriyor. Kalabalığı aşıp geçmişe ulaşmaya çalışıyorum...
Havuzun önünde durup öylece heykele baktım. Zaman yine durdu sanki benim için. Ne kalabalığın ne de vızır vızır işleyen arabaların sesi ulaşıyordu kulağıma. Ölüm sessizliği çöktü bir anda. Yine kalbimin direğini sızlatan o his sardı bedenimi.
Hareketsiz bir şekilde izledim heykeli dakikalarca. Heykel bir elinde güneş tutuyordu tüm ihtişamıyla. Hiç batmayacakmış gibi havaya kaldırmış güneşi. Heykelin yüzüne baktım. Acı çekiyormuş da bundan hiçte rahatsız değilmiş gibi belli belirsiz bir gülümsemeye sahipti. Dikkatlice gözlerine baktım. Ruhu taştan bir bedene hapsolmuş kayıp bir ruhu vardı sanki, tıpkı benim gibi...
Ne farkım vardı ki bu heykelden. "Bak bende hapsoldum bu şehre ve bu boş sokaklara. Gidemiyorum senin gibi başka diyarlara. Bekliyorum birinin gelip almasını beni. En azından bir geçmişin var burada. Tam da bu noktada. Bir hayatın var." dedim ağlamsı hırçın sesimle. Ben bunları derken bir kadın omuzuma çarptı bana aldırmadan. Sanki yokmuşum gibi ilerledi ardına bile bakmadan. Acı bir gülümsemeyle heykele dönüp "bak gördün işte. İnsanlar benim varlığımın farkında bile değil, en azından seni gördüklerinde etrafından dolaşıp gidiyorlar" dedim. Ama doğru ya ben bile farkında değilim ki yaşadığımın...
Heykelin diğer elinde tuttuğu aya baktım. Ne kadar güzel ve zarif işlenmişti. Kim bilir hangi heykeltıraş yapmıştı bunu. Kim bilir neler geçti aklından. Geceyle gündüz gibiydi yada yaşamla ölüm belki de. Benim gibi belirsizliklerin ortasında mahkum edilmiş bir tutsak gibi, anlatmaya çalışmış hislerini. Kimse anlayamadığı için taş kesilmiş bu kadın ve bir heykele dönüşmüş. Yanından geçip giden insanlara bakmış ama anlaşılmaktan vazgeçip, önüne eğilmiş. Dudaklarında kalmış o hafif gülümseme. İnsanlar sanmış ki öldü bu kadın, lakin aslında bu kadın için ölmüştü tüm insanlık. Birer birer kesilmişti tüm ümitler ve insanlık ölmüştü.
Ruhumdan kopmuş bir gözyaşı beliriverdi alt kirpiğimde, çaresizce yüzümden süzülüp boynumu öptü. Tam elimle silecektim ki, kalbime kadar ulaştı. Sanki oraya git, aradığın oralarda bir yerlerde der gibi yön gösterdi bana...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
AdventureBu kitabı bitirdiğinde, senin hikayen baslayacak... *** Sizce yaşamak nedir? Yaşamak anlamaktır... Dengini bulup anlaşılmaktır yada bir ömür bulmaya çalışmaktır... Aramaktır. Neyi? Senin için ne önemliyse onu... Tıpkı Da Vinci'nin Mona Lisa'yı aram...