Seviyorum Öyleyse Varım
GÜNÜMÜZ
Tüm yaşadıklarım başlarda anlamsız geliyordu. Düşündükçe anlaşılan, sabredip bekleyince çözülen, hissettiğim duyguları anlatabilmek için yeni yollar keşfettiğim kayıp bir otobandayım sanki...
Saatlerdir Criss ve ben bu izbe yerde mahsur kalmıştık. Hava çoktan kararmıştı. Eski evin içinde, yıpranmış bir koltuğun üzerinde uyukluyorum. Buraya sığındığımızdan beri uzun zaman geçti, lakin dışarıda devam eden fırtınanın şuh kahkahası halen duyuluyordu.
Etrafıma bakınsamda hiçbir şey göremiyorum. İçerisi oldukça karanlık ve bu terk edilmiş kulübenin elektrik tesisatı da yok sanırım. Varsa bile fırtınadan dolayı hiçbir priz çalışmıyor.
Karşımdaki koltukta uyuyakalmış Criss'i uyandırmadan, sessizce ayağa kalktım. Parmak uçlarımda yürüyerek telefonumu havaya doğru kaldırıp sinyal aramaya başladım. Ama nafile... Fırtına tüm kasabayı ele geçirmişti bir kere, kolay kolay da bırakacağı yoktu.
Telefonumun ışığı ile evin içinde gezinmeye başladım. Pencerenin yanı başında duran, kenarları aşınmış, tutamakları kopuk dolabı açtım. İçinde mum veya gaz lambası olmasını umuyordum. Tüm aramalarım sonrasında en alt çekmecede yarım bir mum buldum. Yanında da küçük bir kibrit kutusu.
Mum ve kibrit kutusunu alarak, çantamı bıraktığım yere dönüp oturdum. Maalesef kibrit kutusunun içinde yalnızca beş adet kibrit vardı. Kibritler uzun süredir bu rutubetli yerde durmaktan nemlenmişlerdi. Birinciyi yakmaya çalıştığımda bir türlü tutuşmadı. Nemden dolayı yumuşamıştı. Denerken aniden dağılıverdi. İkinciyi elime almamla daha önceden kullanılmış olduğunu fark etmem bir oldu. Bu yüzden onu da yakmam imkansızdı. Derken üçüncüyü denedim. Çabalarımın hiçbir faydası yok. Elime aldığım bir diğer kibriti umutsuzca sürttüm. Bir anda kapkaranlık evin içinde minik bir ateş böceği çakagelmişti sanki. O kadar güzel yandı ki kıvılcım, onu izlemeye dalıvermişim. Tüm kibrit yanıp, elime küçük bir acı verdiğinde kendime geldim.
Ruhumun buz tutmuş ve karanlığa hapsolmuş bedenimi saran korkuya inat son kibriti de çakmıştım. Karanlıkta dans eden alevlerin büyüsüne kapılmadan yerden aldığım mumu yakmaya çalıştım. Mum yanmamakta ısrar ederken, titreyen ellerime tezat düşen bedenim kaskatı kesilmişti. Çaresizlik acımasız kırbaçlarını kalbimin en deri köşelerine kadar işlerken, mum cılız bir kıvılcımla tutuşmuştu.
Mumu yere sabitledikten sonra etrafa yaydığı titreyen cılız alevlerini izledim bir süre. Minik mumun verdiği ışıkla çevreme bakındım. Criss hala uyuyordu. Sırtımı küf ve rutubet kokan koltuğa yasladım. Çantamda taşıdığım günlüğü çıkarıp sayfalarında göz gezdirdim. Kapının aralığından esen hışırtılı rüzgar, saçlarımı havalandırdı ve günlüğün sayfalarını çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPSİZ
AventureBu kitabı bitirdiğinde, senin hikayen baslayacak... *** Sizce yaşamak nedir? Yaşamak anlamaktır... Dengini bulup anlaşılmaktır yada bir ömür bulmaya çalışmaktır... Aramaktır. Neyi? Senin için ne önemliyse onu... Tıpkı Da Vinci'nin Mona Lisa'yı aram...