Tanıtım video multide. İzlemeyi unutmayın. İyi okumalar ^^
Penceremden odama sızan güneş ışınlarıyla gözlerimi araladım. Yatağımın hemen yanındaki telefona uzanıp saate baktığımda daha alarmın çalmadığını gördüm. Bugün nasıl olduysa kendiliğimden uyanmıştım ve içimde bir huzursuzluk vardı. Daha fazla düşüncelere dalmayı bırakıp yatağımdan kalktım ve her zamanki rutin işlerimi yapmaya başladım. Her günüm neredeyse aynı başlıyor, aynı ilerliyor ve aynı bitiyordu. Ah! Size kendimi tanıtmadım değil mi?
Ben Belinay Özay. 05/07/1995, Türkiye doğumluyum. Güney Kore'ye geleli fazla olmadı. Buradaki ismim ise Kim Min Ji. Güney Kore'ye işimden dolayı geldim. Burada bilgisayar mühendisliği yapıyorum. Çalıştığım iş yerindeki bilgisayarlarla ve diğer elektronik aletlerle genellikle ben ilgileniyorum. İş yerindeki bilgisayar ile ilgili olan her işi ben yapıyorum.
Güney Kore'ye ilk geldiğim zamanlar küçük bir ev buluncaya kadar otelde kaldım. Kısa bir süre içinde de ev bulup hemen yerleştim. İş yerine de fazla uzakta değildi. Dolmuşa bindiğimde on dakikada gidiyordum ama ben genellikle yürümeyi tercih ettiğim için on beş, yirmi dakika falan sürüyordu.
Pek anlatılacak bir şey yok aslında. Geriye dönüp yaşadıklarıma baktığımda bir hiç görüyorum ve tabii ki bir de hüzün. Ailem ile aram pek iyi değildi. Çoğunlukla da babam ile. Beni fazla sıkmıştı. Günlerim nefes almaya çalışmakla geçiyordu. Annem, babama göre biraz daha bana iyi davranıyordu ama çoğunlukla o da babamın tarafında oluyordu. Bu sıkıntılı hayatımdan kurtulmak istiyordum ve bunun tek yolu meslek sahibi olmaktı. Lise zamanlarımdan beri Güney Kore hayranlığım vardı ve onun sayesinde dayanabilmiştim. Lisede Güney Kore hayallerimi düşünerek derslerime iyi çalışmış ve güzel bir üniversite kazanmıştım. Üniversitede de çalışmayı bırakmamış iyi bir dereceyle üniversiteden mezun olmuştum. Türkiye'de de çalışabileceğim yerler vardı ama ben hayalimi gerçekleştirmek istedim. Her şeyi gizli bir şekilde ayarlamış ve zamanı geldiğinde yatağımın üzerinde bir mektup bırakarak Türkiye'den ayrılmıştım.
Anneme ve babama mektup ile veda etmiştim. Eğer gideceğimi söyleseydim babam bir güzel döver ve sonra odama kilitleyip uzun bir süre beni oradan çıkartmazdı. Annem ise her zamanki gibi babamın yaptıklarına hak verirdi. Belki abartıyor olabileceğimi düşünenler vardır ama inanın abartmıyorum. Bunlar babamın yapabileceği en hafif şeyler. Daha kötülerini ise düşünmek bile istemiyorum. Neyse, Türkiye'de güzel anılarım yok zaten biz en iyisi Güney Kore'deki yeni hayatımdan konuşalım.
Yeni hayatıma başlayalı fazla olmasa da çoktan rutinleşmeye başlamıştı. Her gün aynı şeyleri yapıyordum. Sabah kalkıyor zorlukla kahvaltı yapmaya çalışıyor sonra ise işe gidiyordum. İşte geçirdiğim zamanlar baya yoğun oluyordu, hala daha oluyor. Bazen işim çabuk bitiyor eve erken dönüyordum ama bazen fazla iş oluyor ve geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalıyordum. Bugünün yapılacaklar listesine bakarsak eve geç geleceğimizi apaçık görebiliriz. Bütün bunlara rağmen burada huzurluydum. Hiç olmazsa nefes almaya çalışmıyordum.
Hazırlandıktan sonra daha fazla oyalanmayıp hemen evden ayrıldım. Bugün de her zamanki gibi telefonumu ve kulaklığımı çıkartıp müzik dinlemeye başladım. Müzik dinleyerek yürümek beni fazlasıyla rahatlatıyor ve dinlendiriyordu. Geç kalmamak için adımlarımı biraz hızlandırdım. İş yerine geldikten sonra büyü kapıdan içeri girip asansöre bindim ve kendi katımda indim. Aynı yerde çalıştığımız birkaç kişinin selam vermesiyle bende selam verip kendi masama oturdum ve işleri yapmaya başladım.
---Saat 23:54---
Son işlemleri de yapıp kaydettikten sonra arkama yaslanıp ağrıyan gözlerimi kapattım ve ovmaya başladım. Saat aklıma gelince hemen sandalyemde doğrulup bilgisayarın ekranındaki saate baktım. 23:54 olduğunu görünce hızla yerimden kalkıp eşyalarımı topladım ve iş yerinden ayrıldım. Fazlasıyla geç kalmıştım ve bu saatte dolmuş da yoktu. Mecbur yürümek zorundaydım.
Sessiz olan sokaklarda ses çıkartmamaya özen göstererek hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. Bir süre sonra tam diğer sokağa dönmüştüm ki yanıp sönen ışığın, sokağı zorlukla aydınlatmasıyla iki karaltı gördüm. Daha dikkatli baktığımda ise gördüğüm şeyle gözlerim fazlasıyla büyümüş ve ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Korku ve heyecan tüm bedenimi sararken karşımdaki adam silahını karşısındaki yüzü kanlar içindeki adama doğrultmuş öylece bekliyordu. Saniyeler sonra korkunç sesin kulaklarımı doldurmasıyla ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Silahı ateşleyen adam beni çığlığım sayesinde görünce bir süre öylece baktı ve hemen ardından bana doğru koşmaya başladı. Korku bütün bedenimi hapsederken kurtulabilme ümidiyle koşmaya başladım. Ne yazık ki adam kısa bir süre sonra beni kolumdan yakalamış ve ağzıma bastırdığı bez parçasıyla karanlıkta kaybolmama neden olmuştu. Ne yapacaktım ben şimdi? Neler olacaktı? Nasıl kurtulacaktım bu beladan?
Merhaba :) Yeni bir kurguyla daha karşınızdayım. İnşallah beğenerek okuyacağınız, yeni bölümleri merakla ve sabırsızlıkla bekleyeceğiniz bir kitap olur :) Kitabı kütüphanenize eklemeyi, arkadaşlarınıza önermeyi, vote ve yorumlarınızla destek olmayı unutmayın ^^ Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşça kalıııınnn =)
SARANGHAEEEEE ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...